24 Ocak 2025 Cuma

Mehmed Ali Aynî'nin entelektüel dünyası

Kültür hayatımızın mühim simalarından biri olan Mehmed Ali Âyni Beyefendi bir yazar ve mütefekkir olmanın yanı sıra uzun yıllar idarecilik görevlerinde bulunmuş bir zat-ı muhteremdir. Ataları, İskân politikası neticesinde Konya’dan Rumeli’ye gelmiş Türk’lerdendir. Bu sebeple doğduğu yer olan Manastır’ın Serfiçe kasabası Konyar diye anılmaktadır. Sekiz yaşına kadar burada ikâmet eder daha sonra ailesinin Selanik’e taşınmasıyla, öğrenimini bir süre burada devam eder. Babasının Yemen’e gitmesiyle orada da bir süre öğretim hayatı olur. Askeri Rüşdiye’de Fransızca öğrenir. Tekrar İstanbul’a dönerler ve burada önce Gülhane Askeri Rüşdiyesi daha sonra Mekteb-i Mülkiyye’yi bitirir. Fransızcanın yanına Farsça ve Arapça’yı ekler. Mezun olur olmaz memuriyet hayatına adım atar. Önceleri çeşitli şehirlerde öğretmenlik ve maarif müdürlüklerinde vazîfe alır. Sekiz yıl süren bu vazifenin ardından 1913 yılına kadar idârecilik yapar. 17 yıla yakın süren idarecilik hayatı boyunca, Kosova ve Kastamonu mektupçuluğu, Sinop mutasarrıf vekilliği, Taiz, Amâre, Balıkesir ve Lazkiye mutasarrıflığı ile Yanya ve Trabzon valiliği yapar. Dönemin en önemli siyâsî ve devlet adamı olan Talat Paşa’nın talimatıyla emekliye sevk edilir. Maarif Nazırı’nın isteğiyle İstanbul Darülfünun’da felsefe müderrisliği teklifini kabul eder lâkin müfredatı ve öğretmenlerin tarzını beğenmediği için istifa eder. Cumhuriyet rejimin, düşünce ve ideolojisine yön verecek olan, Ziya Gökalp’in ısrarı ile Felsefe Muallimliğini aynı okulda kabul eder. 1915’te Edebiyat Fakültesi Müderrisler Meclisi Reisi, 1923’te Tedkīkat ve Te’lîfât-ı İslâmiyye Heyeti üyesi olur, felsefe terimlerine Türkçe karşılıklar bulmak için çalışır. Bunların haricinde Çamlıca Kız Lisesinde edebiyat, İlâhiyat Fakültesine Tasavvuf tarihi Harp okulunda Ahlâk Felsefesi, Harp Akademisinde Siyâsî tarih derslerini okutur.1935 tekrar emekli olur ve 1937 yılında İstanbul Kütüphaneleri Tasnif Komisyonu başkanlığı görevine getirilir. 1945 yılında Vefat eder.

Genç yaşından îtibâren idâreciliğin yanı sıra eser veren Ayni, aynı zamanda tasavvufa olan ilgisi özellikle Bayramiyye ve Celvetiliğe olan merakı ile bilinmektedir. Mürşid kelimesini telaffuz etmeden Aziz ibaresini kitaplarına alan Ayni, Tanzimat ve akibinde Yeni rejimle birlikte baş gösteren dini hayatın zayıflamasından endişe duyar. İlâhiyat fakültesi açılması taraftarı olarak karşıtlarına yazılarıyla cevap verir, mücâdele eder. Onun tasavvufi boyutu tanınma gündeminin önünde yer alırken idârecilik kısmı es geçilebilmektedir. Lâkin 25 yıla yakın süren memur hayatında yakın tarihimizi ilgilendiren birçok noktalara şâhitlik etmiş, yer yer vazîfe almıştır.

Büyüyen Ay Yayınları'ndan çıkan, Canlı Tarihler serisinin ikinci kitabı olan Mehmed Ali Aynî’nin Hatıraları onun Osmanlı sınırları içinde yapmış olduğu vazîfelerin bir dökümünü teşkil ediyor. Sayfa sayısı az ama içindeki muhteva dev olan kitap; bize İkinci Meşrutiyet, 31 Mart vakası ve Balkan Savaşları dönemini aktarıyor. Türk tarihin kırıcı noktalarından olan, Abdülhamit Han’ın istibdat uygulamaları (nedenleri tartışılır) neticesinde, hal edilmesine kadar olan süreçte, bir idârecinin kaleminin notlarını, daha sonraki yönetim hakkındaki hususiyetler de ele alınmıştır... Aynı zamanda görev yaptığı bölgelerin özellikleri, halkının yaşam kalitesi ve bakış açılarını da kaleme almıştır. İmparatorluğun sâdece bir bölgesinde değil bir ucundan bir ucuna giderek, bütün sosyolojisini, toplumunu irdeleme fırsatı bulmuştur. Bundan ötürü de bir batılı Aydın gibi düşünmediği gibi, bir şarklı gibi de düşünmekten uzak durmuştur. Çıkış yolunu din ve tasavvufta bulmuş, Türklük kavramını da önemsemiştir.

Öncelikle Büyüyen Ay Neşriyat’tan çıkan “Canlı Tarihler” serisi 80 yıl önce Tahsin Demiray’ın gayretleriyle Türkiye Yayınevi tarafından hayata geçirilmiş bir projedir. Demiray’ın bu seri çalışması tarih ve kültür dünyamız için dikkate değer niteliktedir. Kendisi, pek az insanın adını hatırladığı, yayın hayatımızın emektarlarından, aynı zamanda siyâsetçisidir. Bolu’da işgal yıllarında sorgu yargıçlığı ve öğretmenlik görevlerin bulunmuştur. Öğretmenliği sırasında yayın hayatına geçmiştir.1925 yılında Türkiye Yayınevini kurar. Yeni Yol mecmuası ve Yavru Türk gibi çocuk dergilerinin de yayıncılığını yapar. Yakın arkadaşları arasında Nihal Atsız, Esat Mahmut Karakurt gibi isimler vardır. Kültür hayatına hizmet etmek için altı ciltlik Canlı Tarihler serisini basar. 1960 yılında Adalet Partisinin kurucuları arasında yer alır. Millî Talebe birliğinde konferanslar vermiştir. Yakın tarihimizin simalarından olan Demiray’ın Canlı Tarihler serisini Büyüyen Ay tekrar bize kazandırmışlardır. Bu güne kadar 3 serisi tekrardan hayat geçmiştir. Birinci Kitap, Hattat Rifat Yazgan, İsmail Fenni Ertuğrul ve Lem’i Atlı’nın hatıraları, İkinci Kitap Mehmed Ali Ayni Hatıraları, üçüncü kitap Geçtim Hevesat-ı Dünyevîden ise Veled Çelebi İzbudak'ın hatıralarıddır.

Merhum Mehmed Ali Ayni’nin hatıralarında önem arz eden yerlerden bazılarını şöyle sıralayıp bahsedecek olursak:10 yaşında Yemen San’da bulunduğu sırada Valinin Huzurunda ezberden Fransızca bir nutuk okur. Ödül olarak vali ona Olendorf'u hediye eder, Habeş köleleri refakatinde uzun kulaklı filozofla okula gitmesi en hoşuna giden olaydır. Gülhane’de sınıf arkadaşı Peyam’ın baş Muharriri Ali Kemal’dir. (Boris Johson büyük dedesi). Mizancı Murad öğretmenidir ve onun tesiri ile okulda Fransız ihtilâli oyunu oynarlar, Recaizâde Mahmud Ekrem onları edebiyat sevgisi aşılar, Gülşen mecmuasında yazıları çıkmaya başlar. Abdülhamit karşıtıdır. Muallim Naci’nin kültür anlayışını beğenmez. Bir akşam Ali Kemal’lerin evinde Medeniyet münakaşası yüzünden dışarı çıkma saatini geçirilirler. Yakalanıp meşhur 7-8 Hasan Paşa’nın karşısına çıkarlar. Durumu anlatınca Padişah tarafından bahşiş gönderilir, ayrıca onlara bir kütüphane ayarlanacağı söylenir. Ama bu sırada mektep nizamnâmesine aykırı hareket ettikleri için beş gün hapis cezası da alırlar. Mehmed Münif Paşa’nın huzuruna çıkıp idadî müdürlüğü talebinde bulunur. Nazır’ın bir merakı vardır, kelimelerin aslını bulmak. bu yüzden onu imtihan etmek ister. Tercüme etmesini ister. Verdiği eser Türkçe’dir ama bir kelimeyi dört kez yanlış okur.

Üstelik bir kitap daha uzatmasın mı? Bu, Türkçe idi amma, gösterdiği sayfada tesadüf ettiğim bir kelimeyi dört türlü okuduğum halde hepsi için:
-Öyle değil!
Mukabelesinde bulundu. Meğer bu kelime Arapça bir yemeğin adı imiş.


Daha sonra Hz. Fatma’yı anlatan bu kitabın Osmanlı Türkçesi olduğu için anlamadığını, bu lisanı da öğrenip okuyacağını söylese de, Paşa kabul etmez. Ayni Bey yeniden Nazır’ın kapısını çaldığında sert şekilde niye geldiği sorulunca şu cevabı verir.

Efendim benim bildiklerim de var
Ne imiş onlar?
Hesap, hendese cebir, müsellat kozmografya kimya...


Sırasıyla bildiği ilimleri sayarken İlm-i Servet-i Millel de söyleyince paşa onu bu mevzuda imtihan eder. Neticesinde Nazırı iknâ eder hatta paşa onu kendine muavin eder. Böylece memuriyet ve öğretmenlik hayatı başlar.

Kastamonu görevi sırasında yazdığı ve neşrettiği “Tarih-i Edebi-i Âlem” başına iş açar. Zararlı görülerek toplatılması emredilir. Lâkin işin aslı sansür kurulundan izin alınarak bastırılmıştır. Ama bir yerinde Rum evlerinde asılı olan Çariçe resimlerinden bahsetmiş ve padişahın resminin ucuzluk ve kolaylık ile alınırsa, bunun önüne geçileceğini yazılmıştır. İşte bunun için kraldan çok kralcılar tarafından fırtına kopartılmıştır. Hemen kitapları toplatıp yaktırmış, hatta Romanya’ya kaçmayı düşünmüştür. İstanbul’a geldiğinde hiçbir ceza almadığını öğrenir. Çankırı’da meydana gelen bir deprem yüzünden, Mutasarrıfı Halepli Hacı Kadri Bey (Rektör Cemil Bilsel’in babası) fırınları açtırmamış halkı aç bırakmıştır. Halk telgraflarla durumu saraya bildirmişlerdir. Abdülhamit Han, bu tür müracaatlara önem arz ettiği için Sadrazam Said Paşa’yı görevlendirilmiştir. Ilgaz dağlarındaki kar yüzünden Sadrazam yerine teftişe gitmek zorunda kalır. Yaptığı tahkikat sonrası Mutasarrıflık kaldırılmıştır. Balıkesir görevinde ise Türkiye’nin ilk işçi grevini sonuçlandıran kişi olarak tarihe geçmiştir. Amare (Irak) görevinde asilerle uğraşmış, Şeyh Gadban ve Şeyh Sayhud arasındaki savaşı durdurmak için çareler aramıştır. İki tarafın sözünden dönmemesi için İmam Abbas türbesinde yemin ettirmeye karar vermiş, lâkin amacına Mustafa Nuri Paşa engel olmuştur.

Çünkü Şii olan bu aşiretlerin itikadına göre bu şekilde tesvik edilen bir ahde riayetsizlik vaki olursa bunlar imam Abbas tarafından çarpılırmış.” Bu bölgede bu tür olaylar için cezalar sıra ile gidermiş, şöyle aktarır,

Irakta cari olan eski bir an’aneye göre isyanların mesuliyeti sıra ile mutasarrıfa, Valiye veya kumandana atfedilirmiş. Evvelki vakıanın cezası selefim Babanzâde Hamdi Paşa’ya çektirmişler. Son hâdisede nöbet valiye gelmiş!

Mehmed Ali Ayni’nin hatıraları bunlarla bitmiyor, İttihat ve Terakki Cemiyeti Üyesi olmadığı halde, Balıkesir görevinde iken padişaha gözdağı vermek için telgraflarında teşkîlât adını kullanmış olduğunu, askerlerin başıboş davranışlarını bu sayede nasıl önlediğini de okuyoruz.

Meşrutiyetle ve Kanûnî Esasî ile birlikte mahkûmların isyanı ve ülkeyi saran karmaşa ile uğraşması, Balkan Savaşlarında Trabzon’da yaptıkları çalışmalar, Lazkiye’de Nasiriler davası, Ermeni meselesinde Fransız ve İngilizlerle olan mücâdelesi, kedi fare oyunu gibi birçok olay var.

Son hatıra olarak Talat Paşa tarafından nasıl emekliye sevk edildiğini anlatıyor. Babıâli Baskını haberini Spinoza hakkında yapılan bir münâzara sırasında haber alır. Elindeki telgrafta sadece Talat imzasını görünce, onun bu hareketini Patrona Halil Vak’asına benzetir. Bu durum Talat Paşa’nın kulağına gider ve onu zamanı gelmediği halde emekliye sevk eder.

Bununla beraber üzülmedim. Çünkü mülkî hizmette bulunduğum müddet içinde parlak bir sicili doldurmak mazhariyetine ermiş idim. Tekrar maarife dödüm. Yarının büyüklerini yetiştirmek vazifesine dört el ile sarıldım.

Tarihi olaylar vakinüsler tarafından yazılanlardan, antlaşmalardan, kayda geçen devlet yazışmalarından ibâret değildir. Hâdiselerin içinde bizzat yer alan şahısların yetkililerin hatta halkın anlattıkları hatıralarda gizlidir. Abartılar ve eksiklikler olsa da, bugün bildiğimiz vak’aların arka planını, nedenlerini öğrenmemiz için başucu kaynaklarıdır. Coğrafyaları, halkın içinde bulunduğu sosyal durumu, en iyi gören gözler anlatır. Mehmed Ali Ayni; Osmanlı’nın Abdülhamit son dönemi ve Meşrutiyetle birlikte içine düştüğü ateşin nedenlerini, sonuçlarını kendi tecrübeleri ile aktarmış. Hatıraların çoğalması ve yayınlanması, bakış açılarımızı değiştirecek bize farklı bir düşünce kapısı açacaktır. Masallar, menkıbeler, hatıralar, kökleri sağlam olanların geleceğe sağlam basanların sesleridir.

Elçin Ödemiş
x.com/elindemis

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder