18 Eylül 2018 Salı

İnsanın bitmek bilmeyen ağrısı: var olmak

İçerisinde düşüncenin kalbe tabi olduğu bu parçalar, gönülle söyleşmek ihtiyaç olduğu zamanlarda yazıldı ve birkaç dergide zaman zaman çıkartıldı. Gönül, yerini düşünceye terk ettiği devirlerde onlar unutuldu. Hareketler, gönüldeki izleri ezip de örselediği zaman gelince, yeniden onlara hasret duyuldu. Şimdi gözyaşı ayak izlerine damlıyor. Hareketlerin harabettiği gönülde sade bir yetim iniltisi var. Tellerine bazı yenilerini de ilâve ettiğimiz bu eski sazın terennümlerini dinleyecek kulak varsa, onda kırık bir kalbin akislerinden başka bir şey duymayacaktır.” diye yazmış Nurettin Topçu, kitabın giriş kısmındaki “Birkaç Söz” başlığı altına.

Var Olmak, “Düşünceler” ve “Duyuşlar” olmak üzere 2 bölüm ve 33 yazıdan oluşuyor. Kitaba adını veren “Var Olmak” adlı denemede Nurettin Topçu; var olmanın istemek, sevmek ve düşünmekle ilgili olduğundan söz ediyor. Bu süreçlerin hepsi ağır ve dahi ‘ağrılı’ süreçler olduğu için, var olmayı insanın bitmek bilmeyen ağrısı diye tanımladım. Yazar ise “İnandığımız varlık, Bir, âlemşümul ve sonsuz Varlık, aşkın var kıldığı eşsiz eserdir. Biz ise O’nun en mükemmel parçasıyız.” diyerek insanın sonsuz varlık içindeki yerini tanımlamış.

Hayatımız bir inanç üzerine kurulu, bu inanç ile ilerliyor ve bu inanç ile dünyaya katlanıyoruz. Yola devam ederken en kuvvetli itici gücümüz, inancımız. Hayatımıza sirayet etmemiş bir inancımız yoksa eğer yaşamayı da sevmeyi de içselleştiremeyiz. ‘Kuru gürültüden ibaret’ olur aldığımız her nefes. Nurettin Topçu ise bu konuyla ilgili “İnanmak ve Sevmek” başlıklı yazıda şunları söylemiş: “Millet kültürünün ağacını dikecek ve millet ruhuna hayat getirecek nesiller, inanışla sevgi mâbedinin mihrabında önce tövbe etmeli, sonra da inanmayı ve sevmeyi öğrenmelidirler.

Hepimiz biriz, ‘Bir’ sonsuz varlığın eseriyiz. Hâl böyleyken hâlâ insanları ve toplumları düşüncelerine göre, renklerine göre, ırklarına göre kategorize etmek; dünyaya nifâk tohumları saçmaktan başka bir şey değildir. “Düşünüşlerimizde birer isim hesabına döğüşen çocuklardan farklı değiliz. İnsanlar arasında yeni yeni ihtiras kıvılcımları serperek ayrılıkları artıranlar, insanlığın gerçek düşmanlarıdır.” diyor yazar ve bu dünyada kardeşçe yaşamak varken neden hâlâ ayrılıkları artırma gereği duyulduğu konusu üzerinde bizi uzun uzun düşünmeye davet ediyor. Cevap niteliğindeki şu cümleleri okumak ise düşünürken bize yardımcı olacaktır diye ümit ediyorum: “Hâkikati bizden saklayan ve birbirimize yabancı hattâ düşman yapan bu perdelerin bir kısmı nefsimize ait iştihalardır, bir kısmı alışkanlıklarla telkinlerin eseridir, bir kısmı da ancak ibadetin dağıtabileceği gafletlerdir.

Bilmek deyince aklıma Ayşegül Büşra Çalık’ın “Bilmek bazen acıdır, bilmek inandıklarının yıkılmasıdır.” cümleleri gelir. Bilmek bazen bir düğümü çözerken bazen de inandığımız değerlerin aslında tamamen uzak durmamız gerekenler olduğunu bize gösterir. Bu bağlamda kitaba dönecek olursak Nurettin Topçu, “Bilmek” başlıklı yazısında “Bilmek seyretmek değildir, bir sırrı çözmektir.” diyor ve ekliyor: “Cüz’i ölçülerden sıyrılıp bütünle boy ölçüşen, içsel merak ve sıkıntıdan doğarak ebedî ve sonsuz saadete ulaştıran, dünyayı cennet yapan, çokluğu Bir’e ulaştıran bu cevher, bu hizmet, bu kudret, bilmek ihtirasında olanların asla bilmediği bir şeydir: Bilmek.

Kitapta diğerlerine göre biraz daha ilgimi çeken “Düşüncenin Derinlikleri” başlıklı yazı oldu. Yazar burada akıl, duygu, sezgi, aşk, ihtiras ve merhamet kavramları üzerinde duruyor. Akıl için “İnsanoğlunu dünyaya sultan yapan cevher.” diyor. Duygular için kurduğu şu cümleler, aklı tamamlar nitelikte: “Duygu, aklı kımıldatan kuvvettir. Hem de kendi varlığının farkına vardırandır. Duygular, insan denen bu ağacın güzel, çirkin çiçekleri ve kokularıdır. Onlarla avunur, onlarla hayata tahammül ederiz.” diyor ve “Merhamet, bu ruh hallerinin hiçbirine karışmadıkça onlar sakat ve sefil kalırlar.” diye ekleyerek merhamete bütünleyici bir özellik yüklüyor. “Duygu, bizi katı cisimlerden ve kalpsizlerden ayıran acıyış.” tanımı ise beni İbrahim Tenekeci’nin “Hiçbir şey olmamış gibi davranmak, yalnızca taşlara mahsustur.” cümlesine götürüyor. Dünyada sürekli ‘bir şeyler’ oluyor ve biz elimizi taşın altına koymadığımız müddetçe vicdanlarımızın sesini susturamıyoruz.

Affın asıl sahibi Allah’tır. İnsan da Allah sevgisiyle affediyor ve ancak Allah sevgisine sahip olanlar affetmesini biliyorlar. İntikam duygusu af ile asla bağdaşmıyor.” cümlelerinin özündeki düşünceye dayanarak da aslında insanların bize yaptıklarını unutmasak bile unutmuş gibi yapabiliyoruz. Çünkü unutmayan ‘Bir’i var, buna tüm kalbimizle iman ediyoruz.

Kitap, kısa kısa yazılardan oluştuğu için okuyucusunu sıkmıyor. Bununla birlikte okuyucuyu bol bol düşünmeye teşvik ediyor. Düşünmeye belki de en çok ihtiyacımızın olduğu günümüzde, yolumuzun bir yerde kesişmesi gereken ‘ilaç gibi’ bir kitap; Var Olmak.

Son olarak, “Üç hâkimin hükmünde hata aranmaz.” diyor, Nurettin Topçu. “Kalbin, kaderin, ölümün.” Ve ekliyorum: Bir haksızlık karşısında hâlâ sızlayabilen bir vicdanımız varsa kıymetini bilmeliyiz; önce gönlümüzün, sonra ise ömrümüzden geçip giden her günümüzün.

Nur Özyörük
twitter.com/nurozyoruk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder