"Bu hastalık hemen hepimizde var. Bakın etrafa, hep maziden şikayet ediyoruz, hepimiz onunla meşgulüz. Onu içinden değiştirmek istiyoruz. Bunun manası nedir. Bir baba kompleksi değil mi? Büyük, küçük hepimiz onunla uğraşmıyor muyuz? Şu Etilere, Frikyalılara bilmem ne kavimlerine muhabbetimiz nedir? Baba kompleksinden başka bir şey mi?"
- Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Her yıl büyük yazarların vefat yıl dönümüne ayrı bir dikkat kesiliyorum. Ufak çaplı anma etkinlikleri ve sosyal medyada alıntı paylaşma ayini olarak yaşanan bu günler bazı yazarlar söz konusu olunca biçim değiştiriyor. Kendine makul bir entelektüel zemin inşa etmiş -bu konuda çalışmayı elden bırakmamış- okurlar, elbette yazarları uzak akrabaları olarak görüyorlar. Bu duygusal bağ kimi zaman romantik düzeyde kalsa da bazen esaslı çalışmaları da beraberinde getiriyor. Sosyal medyanın güzel ve güçlü taraflarından biri bu: neden okunması gerekir, okunursa ne elde edilir, kitaplar bugünlere neler söyler, yazarları günümüze taşıyan özellikler neler? Dilimize olan sevgimizin tüm bu sorulara birer cevap olması da ayrı hoşluk. Büyük yazarlarımız, dilimizin yaşayan ve yaşatan olmasında birer mihenk taşı, ne mutlu.
Ahmet Hamdi Tanpınar, her yıl sadece doğum ve vefat yıldönümlerinde hatırlanan bir yazar değil. Onunla ilgili çalışmaların sonu gelmiyor, gelmemeli zaten. Yaşarken maruz kaldığını dile getirdiği sükut suikastı başta Mehmet Kaplan olmak üzere vefalı pek çok talebesinin gayretleriyle buharlaştı. Artık "Bir gün elbet bana döneceklerdir" hakikati ayan oldu. Tanpınar daha çok okunuyor, daha çok anlaşılmaya çalışılıyor. Bu aynı zamanda okurun insan olarak kendini arama ve anlama çabasıdır. Sadece bu kadar da değil: Tanpınar'ı okumak ve anlamaya çalışmam, bu memleketin değerlerini, tercihlerini, yaşam biçimini, kısacasını ruhunu okuma ve anlama çabasıdır. Tanpınar'la ilgili neşredilen kitapların yanı sıra konferanslar, sempozyumlar, çevrimiçi atölyeler, podcast'ler de okurun her mevsimini güzelleştiriyor hiç şüphesiz. Mesela Ocak 2025 itibariyle bir güzellik; Yaz Sıcağında Bir Esinti: Ahmet Hamdi Tanpınar podcast serisi artık bir kitaba dönüştü: Çoksesli Bir Tanpınar Okuması.
Söz konusu Tanpınar gibi her açıdan zengin bir zihin, özel bir kalem olunca; ona dair tahlil kitaplarına daha yoğun seyretmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Ağustos 2022'de Ketebe Yayınları'ndan çıkan Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü: Bir Tahlil kitabı bu anlamda çok kıymetli. Necip Tosun'un bu okuması son derece zevkli tahlili, okurun halihazırdaki Tanpınar ateşini yeniden harlamak için birebir. Kitapta yazar ve tarihsel bağlam, edebi bağlam, romanın ele aldığı sorun(lar), şairin katkısı, ana fikirler, ikincil fikirler, kazanım, romanın şairin çalışma sahasındaki yeri, romana dair ilk tepkiler, gelişen tartışmalar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün bugüne etkisi ve yarına mirası gibi hem temel, hem de özel konular irdeleniyor. Necip Tosun tahlili boyunca, bu yazıyı yazmadan birkaç gün önce bitirdiğim Manzaradan Parçalar'da yakaladığım başarılı bir tespiti daha anlaşılır kıldı benim için. Şöyle diyor Orhan Pamuk: "İki dünya arasında kararsız kalan, ama bu kararsızlığı bir üsluba çevirerek kararlılıkla benimseyen Tanpınar, aslında yaşadığı çevre ve bu çevrenin imkânları konusunda çağdaşlarının çoğundan daha akıllı ve kararlı davranmıştır. İki dünyanın arasında kendini yerleştirerek, her iki dünyadan seçmeli bir şekilde yararlanabilmiştir."
Tanpınar bunu sadece romanlarında değil, o romanlarının temelini oluşturan tüm düşüncelerinde yaptı aslında. Okurunu bir karar verme zorunluluğuna tabi tutmadan, verimli arazilere doğru ışıklar yaktı. O arazilerde Baudelaire, Jung, Valery, Beethoven, Debussy, Wagner de var; Yunus Emre, Dede Efendi, III. Selim, Şeyh Galib, Buhûrîzâde Itrî, Neyzen Emin Dede de var. Gelenek ve batılılaşma arasında bizi biz yapan yahut yapamayan her şey var. Necip Tosun da şöyle diyor: "Romanın en büyük özelliği, sadece belli bir kesimin romanı olmayıp her kesimin, görüşün, anlayışın romanı olmasıdır. Bu anlamda ideolojik bir kesimin romanı olmaktan çok, Türkiye'nin romanı olma yönüyle de seçkin bir yerde durmaktadır.". Zaten kendi düşüncelerini mutlaka roman karakterleri içinden birine söyletir Tanpınar. Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde de bunu Hayri İrdal'a yaptırmıştır. Tosun'dan okumaya devam edelim: "Yeni sisteme bağlı aydınları, sanatçıları, edebiyatçıları ortak karakter olarak Halit Ayarcı'nın zembolize ettiğini düşünürsen Muvakkit Nuri Efendi, Yahya Kemal'i; anlatıcı kahraman Hayri İrdal ise Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 'cahil hâlini' temsil eder. Hayri İrdal zaten düşünce yönüyle Tanpınar'a benzemektedir. Ahmet Hamdi Tanpınar, kendisinden sonuna kadar Batılı olmasını, geçmişini, Yahya Kemal'i unutmasını isteyen Cumhuriyet aydınlarının sonunda kendini ne hâle getireceğini, oldukça abartarak ve dönüştürerek Hayri İrdal tipi üzerinden örneklemek istemiştir. Hayri İrdal karakteri kendisini inkâr edip başkalaşarak çelişkiden, geçmişten kurtulanların bunu yaptıklarında düşecekleri durumu temsil eder."
Tıpkı Balzac, Zola, Flaubert, Kafka, Joyce, Tolstoy, Dostoyevski, George Orwell, Thomas Bernhard gibi çalışma hayatını, bürokrasiyi, modernleşme adı altında düşülen komik durumları, 'sonradan görme' sendromlarını, hakkaniyetin ve liyakatin nasıl soytarılığa dönüşebileceğini anlatır Tanpınar romanında. Ancak bu romanda bariz bir Sartre, Camus, Proust etkisi vardır. Değer yargılarının alt üst oluşuyla ortaya topyekun bir çözülme, bozulma, yozlaşma çıkmıştır. Kısacası bir çöküş vardır. Bu çöküşten bu kadar ironik bir dille bu kadar gerçekçi bir alay inşa etmek de Tanpınar gibi dahilerin işidir. Roman boyunca kahramanlar; insanların birbirleriyle olan iletişimsizliği arasında kalmış, diğer yandan da anlam arayışı içinde boğulmuşlardır. Abes olan, bu boğulmanın farkına varamamalarıdır. Bir yeni ve güzel vardır ancak o yeni nedir ve güzel nerededir belirsizdir. Sartre'ın dile getirdiği 'yabancılaşma', Camus'nün gündeme getirdiği 'saçma' yaklaşımı, Proust'un şiirsel diliyle buluşur romanda. İnsan, zaman ve mekan; müzikle, resimle, bilinç akışıyla romana benzersiz bir hava verir. Necip Tosun'un işaret ettiği bir fark da şudur: "Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün Tanpınar'ın diğer romanlarından farkı, romanın modernizmin kesin galibiyetiyle bitmesidir. Modernizmden korunmak mümkün değildir. Bir anafor gibi herkesi içine çeker ve kendi gerçeğini yaşatır. Nuri Efendiler, Ahmetler bu anafordan kurtulmuştur ama toplum bu anaforun içindedir. Hayri İrdal oğlunun (Ahmet) bu seçimini gururla savunur ama bu anafordan kurtulamayacağını da ifade eder. Er ya da geç bu anafora o da kapılacaktır."
Değişerek devam etmek ve devam ederek değişmek fikrini denemelerinden romanlarına taşıyan Tanpınar daima -belki de kendisi gibi- arayan, sorgulayan, çoğu zaman bölünmeler yaşayan ruhlarla meşguldür. Geçmişle bugünü bir araya getirmek, sanatın bütün gücünden yararlanarak yeni bir anlatım biçimi geliştirmek, farklı pek çok zihinden beslenerek başka bir Türkiye haritası ortaya sermekti meselesi. Analiz de sentez de kurgunun içindedir Tanpınar'da bu yüzden. O diğer taraftan da geçmişi bugüne taşımanın imkânsızlığını dile getirmiş, faydalanacak değerlere dikkat çekmiştir. Haliyle Huzur'daki engin ve derin anlatım Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde yerini ironiye, mizaha, alegoriye bırakmıştır. Hemen romandan bir paragraf hatırlayalım: "Ben artık modern adamı, modern mimariyi, modern konforu seviyorum. 'Şehrin ortasında bir mezarlık eksik' diye bu yaşımda oturup ağlayacak değilim herhalde! Modern hayat ölüm düşüncesinden uzaklaşmayı emreder!"
Necip Tosun'un tahlilindeki en can alıcı yeri naklederek bitireceğim. Bu yer aynı zamanda romanı nasıl okumamız gerektiğine, yazara ve yazılana hangi soruları sormamız gerektiğine dair de bir çalışma biçimi olsun hepimiz için. Bir edebi eserin hangi yöntemlerle, hangi zevkler arasında tahlil edilmesi gerektiği, geçmişte olduğu gibi bugün de 'derin okur' için keyif meselesi. Keyfimiz bol olsun diyelim.
"Tanpınar Saatleri Ayarlama Enstitüsü ile çağının masalını yazmıştır. Yüzeysel, gelir geçer gerçeklere teslim olmamış, masal üslubunda sembolik anlatım biçimine yaslanarak hep okunacak, anlatılacak kalıcı bir masal ortaya çıkarmış, hakikatlere dokunmuş, bir çağ masalıyla yaşadığı hayatı belgelemiştir. Bu, abes dünyanın işleyişini, ruhunu ortaya koymuştur. Saçma bir dünyada yaşayan insanların da zaten bu dünyayı sıradan insanların düşünceleri ve gerçekleri ile aşmaları mümkün değildir. Bu anormal dünyanın gerçekleriyle hareket ederler ve ortaya fantastik, masalsı bir atmosfer çıkar. Dengesiz, huzursuz, tekin olmayan bu karakterler, bambaşka bir evrenden dünyamıza düşmüş gibidir. Diğer yandan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde itiraz edilecek tek bir cümle yoktur. Sadece gerçekler daha iyi görelim diye abartılmış ve zaman dışı bir rüya atmosferinde gözler önüne serilmiştir, o kadar."
Yağız Gönüler
x.com/ekmekvemushaf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder