9 Ocak 2021 Cumartesi

1-5 yaş arasındaki çocukları anlamak için bir rehber

Ebeveynler olarak hepimiz zaman zaman işin içinden nasıl çıkacağımızı bilemediğimiz durumlarla karşı karşıya kalırız. Göz hizasına ineriz, seçenekler sunarız, sakin ses tonuyla anlatırız, en sonunda da kimi zaman kendimizi tutmayıp içimize hoparlör kaçmışçasına esip gürleriz. Ebeveynleri bir robotmuşçasına her şeyin sorumlusu kılan zihniyete rağmen çocuklarımızla sağlıklı ilişkiler kurabilmenin yollarını ararız. Ben de biri 9 aylık, diğeri 5 yaşında iki evlat sahibi bir anne olarak literatür taramalarını sıkça yaparım. O arayışlarda çıktı karşıma Isabelle Filliozat’ın Denemediğim Yol Kalmadı isimli kitabı. Haliyle beni ilk cezbeden şey kitabın adı oldu çünkü bu cümleyi sık sık tekrar ettiğim dönemler yaşayabiliyorum çocuklarımla.

Kitapta çizimler Anouk Dubois’in elinden çıkıyor ve bu çizimler bir yandan kitapta anlatılanlara somutluk kazandırırken bir yandan da aslında endişe ettiğiniz konularla ilgili olarak sizi gülümsetiyor. Çizimlerin sağladığı çok basit ama etkili bir şey var; size ayna tutuyor. Haliyle siz de kitapta anlatılanları kendi hayatınızla paralellik gösterdiği biçimde alıp yerli yerine oturtabiliyor, pratiğe dönük daha rahat çıkarımlar yapabiliyor, hafızanızda daha kolay erişilebilir bir yerlere arşivliyorsunuz.

Somut bir örnekle kendi hayatımdaki faydasını anlatmak isterim: Büyük oğlum bu yaşına kadar herhangi bir ekranla yakın temas kurmadı diyebilirim. Ancak pandemi süreci, benim ikinci gebeliğime denk gelince ve bu gebelik de biraz sıkıntılı geçince ipin ucu elimden kaçıverdi. Oğlum da yeni girdiği bu dünyayı tahmin edersiniz ki birçok akranı gibi çok sevdi. Yakın zamana dek elinden herhangi bir sebeple telefonu istediğimde ya da televizyonun kapanması gerektiğini söylediğimde evde küçük bir kıyamet kopuyordu. Yazarın bir önerisine denk geldim takip ettiğim bir sayfada. Ekranın çocuğu nasıl içine aldığını, ona oksitosin salgılattığını, ekranla olan ilişkisini birden kestiğimde yükselen stres hormonu nedeniyle nerdeyse fiziksel bir acı çektiğini söylüyordu. Ekranı aniden kapatmak yerine bir önerisi vardı. Çocuğumuzun yanına oturup birkaç dakika onun dünyasının içine girmek. Oyun oynuyorsa ya da çizgi film izliyorsa onunla ilgili sorular sormak. Yaptığı şeyle ilgilenmek. O zaman bilinç ekrandan uzaklaşmaya ve gerçek dünyaya, sizin yanınıza dönmeye başlıyor. Çocuk daha kolay bir şekilde ekrandan kopuyor. Empati kurarak düşündüğümüzde, takip ettiğimiz bir dizinin en heyecanlı yerinde koltuktan kalkmak bize de zor gelmez mi? Bu açıdan bakınca çocuğumun da içinde olduğu durumu, onun bu durumla savaşacak cephanesinin yetersiz olduğunu fark ettim ve bu öneriyi uyguladım. Birkaç günlük denemelerimize dayanarak diyebilirim ki bu kadar basit bir yöntemin bu kadar hızlı şekilde sonuç vereceğini hiç tahmin edemezdim.

Kitabın kapağında “karşı koyma, ağlama ve öfke krizleriyle dolu 1-5 yaş arası çocukluk yıllarını huzurlu geçirme rehberi” şeklinde bir not alıyor. Aslında kitabın minicik bir özeti diyebiliriz bu açıklama için. Bu arada belirtmek isterim ki çocuğunuz bu yaşlar arasında olmasa da (mesela dediğim gibi, benimkilerden biri 9. ayında henüz, diğeri de 5 yaşını birkaç ay geride bıraktı) işinize yarayacak bilgiler ediniyorsunuz. Bebeğiniz daha küçükse hazırlık yapmış olur, daha büyükse de nerelerde hata yaptığınızı görebilir ve bunu düzeltme fırsatı yakalayabilirsiniz.

Kitabın tamamı 12 bölümden oluşuyor. İlk bölümde krizlere, sevgi sözcüklerine vb. genel bir açıklama getiriyor, ardından gelen sekiz bölümde de yaş gruplarına göre karşılaşabileceğiniz durumları örneklendiriyor. Bu durumlara yönelik hem nöro-fizyolojik bir takım açıklamalar getiriyor ki ben bu yöntemi çok faydalı buldum hem de bazı çözüm önerileri sunuyor. Nöro-fizyolojik açıklamalar kısmını neden başarılı bulduğuma gelince, çocuklar bazı şeyleri -çoğu zaman- bilinçli bir şekilde ya da size inat olsun diye yapmazlar. Aslına bakarsanız, çocuklar belli bir zihinsel gelişim kapasitesini yakalayana kadar bir şeyleri sadece yapmak için yaparlar. Sizin tepkilerinize anlam veremeyebilirler, anlam veremedikleri şeyleri daha iyi oturtabilmek için davranışlarını devam ettirebilir ya da tamamen bir davranışı sonlandırabilirler. Bu bölümleri okurken psikoloji biliminde çocukların belirli yaş dönemlerine ayrılabilmesinin altında tüm çocukların bazı ortak davranışları belli dönemlerde sergilediğini (bu dönemlere kritik dönemler deniyor), ancak her çocuğun kendine özel olduğunu ve o davranışı göstermeyebileceğini de hafızamızın bir yanında bulundurmak faydalı olacaktır. Çocuğunuz markette gördüğü her şeyi istiyor olabilir ya da belki de siz öyle sanıyorsunuz. Çünkü “istemek” fiili sizin sözlüğünüzde tek bir anlama gelirken çocuğunuz için aynı anda düşünmek, hayal etmek, göstermek fiillerine de tekabül ediyor olabilir. Sizin “hayır” dediğiniz her şeyi ısrarla yapmaya devam ediyor olabilir, belki de hayır demek yerine sadece “dur” demeniz işe yarayabilir. İşte hangi yaşta ne yapabilir, neyi neden yapar, sizinle nasıl bir etki-tepki ilişkisine girebilir gibi soruların cevaplarını bu sekiz bölümde bulabilirsiniz.

Kitabın onuncu bölümü çocuklara nasıl sınırlar konabileceğini gösteriyor. Öyle ya, aslında sınırlardan hoşlanmıyor gibi görünseler de çocuklar sınır konulmasını severler. Kendilerini bu sınır dahilinde kaldıkları sürece daha güvende hissederler. Başıboş, istediğini yapan bir çocuk her an dikkatini dağıtmaya müsait bir dünyada zihinsel anlamda tam bir kayboluş yaşayacak, bu da hem ebeveynleriyle hem de ileride sosyal hayatlarındaki ilişkilerinde onları zora sokacaktır. Kitapta da sınırlamanın neden önemli olduğunu ve nasıl uygulanabileceği açıklanıyor. Çocuğu duygularını göstermesi için fırsat vermek, yasaklamak değil talimat vermek, bilgilendirmek bunlardan bazıları.

On birinci bölümde çocukların başka çocuklarla olan ilişkilerine ışık tutuyor yazar. Bu bölüm özellikle çok çocuklu ailelerin işine yarayabilir gibi görünse de geniş ailelerinde, okullarında, parklarda sürekli akranlarının temasına maruz kalan tüm çocuklar için uygulanabilir açıklamalar olması açısından güzel bir bölüm olmuş.

Son olarak “yaşı gereği” bölümü yer alıyor kitapta, burayı okuduğunuzda size anormal gelen birçok şeyin çocuğun yaşı gereği normal olduğunu görüyorsunuz. Yalan söylemesi bile. Hatta bu bölümü okuduğunuzda çocuğunuzun zihinsel becerilerinin geliştiğini düşünerek yalan söylemesine şükrederken bulabilirsiniz kendinizi. Tabi bu arada zaman kavramı önemli. İçinde bulunduğu yaş için tipik olan bir davranışın büyüdükçe normal olmayabileceğini de unutmamak gerekiyor.

Isabelle Filliozat’ın kitabın sonunda bir de vaadi var. 1-5 yaş arası çocuklarla yaşanan çatışmaların çözümünde izlenebilecek sekiz adımı uyguladığınızda sorunların daha kolay çözülebildiğini göreceğinizi söylüyor. Benim kitapta en sevdiğim bölümse son kısımlara doğru yer alan bir sayfa. Hep duyduğumuz bir karşılaştırmadır: “eskiden çocuklar böyle değildi, şimdiki nesil çok inatçı, uyumsuz” vs. Bu karşılaştırma beni düşündürse de bir yanıyla hep de rahatsız etmiştir. Kitap bu anlamda düşüncelerime tercüman oldu diyebilirim. Eskiden çocuklar bu kadar seçeneğe, bu kadar teknolojiye, bu kadar uyarana maruz kalmıyor haliyle bu kadar çok çatışma da yaşanmıyordu.

Hiçbir kitap size mucizeler getirmez, sorunlarınızı sihirli bir değnek değmişçesine bir anda düzeltemez. Bu kitap da öyle. Bu iyileşme en çok size bağlıdır. Sizin ilişkinize verdiğiniz değerle eşdeğerdir biraz da bu çaba. Anlaşma ve çocuğunuzla orta bir yol bulma sürecinde Isabelle Filliozat’ın kaleme aldığı, Anouk Dubois’in resimlediği Denemediğim Yol Kalmadı kitabı, size güzel bir rehber olabilir, heybenizdeki araçlarınızı zenginleştirme konusunda fayda sağlayabilir.

Feyza Gönüler
twitter.com/FeyzaGonuler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder