27 Mayıs 2020 Çarşamba

Toplumsal bir deney olarak cinayet

“İnsan bazen öyle bir sınıra gelir ki
onu aşamaz mutsuz olur;
aşar, bu kez belki daha mutsuz olur."

İnsan ruhunu derinlemesine irdeleyen Dostoyevski, çok acı çekmiş bir yazardır. Acıları onu büyük bir yazar yapmıştır bile diyebiliriz. Acı çektikçe yazmış, belki de yazdıkça acı çekmiş ve bu döngüden asla kurtulamamıştır. Yaşadığı dönemin soyluları arasında yer almamasının acısını hayatını boyunca çekmiştir özetle.

Gerek dünya edebiyatını gerekse bizim edebiyatımızı etkilemiş çok yönlü bir yazardır Dostoyevski. Öyle ki Cemal Süreya Dostoyevski okudum ve o gün bugündür huzurum yok” diyerek Dostoyevski’nin hayatına olan etkisini açıkça dile getirmiştir. Yaşadığı acıları romanlarına da yansıdığı için ve gerçekçi üsluba sahip bir yazar da olması hasebiyle Dostoyevski, okurlarını -Cemal Süreya örneğinde de görüldüğü gibi- etkilemiştir ve etkilemeye de devam etmektedir.

Dünyadaki pek çok edebiyatçıyı ve edebiyat okurlarını etkileyen bu yazar, bir idam cezasına mahkûm ediliyor ve tam bu ceza uygulanacağı esnada bağışlandığını öğreniyor. Böyle bir yerden fiziki olarak dönmek, hiç şüphesiz paha biçilemez bir mutluluk olarak tarif edilebilir; ama aynı yerden ruhsal olarak dönmek, nereden bakarsak bakalım kolay değildir. Fakat ilginçtir ki Dostoyevski asıl büyük romanlarını bu dönüşten sonra yazmıştır. Bu durum da bana göre yazarın büyüklüğünü katlamaktadır.

Suç ve Ceza’da yazar, Raskolnikov’u katil yaparak toplumsal bir deney yapmıştır. Raskolnikov; yoksul, kabuğuna çekilmiş bir üniversite öğrencisidir. Bu yoksulluk sebebiyle okulunu yarım bırakmak zorunda kalmıştır. Yaşadıklarını bir haksızlık olarak görmüş ve aklına bir tuhaf soru düşmüştür: “Ben bir bit miyim yoksa insan mı?”. Bu sorudur kahramanı adım adım cinayete götüren. Halkı “olağanüstü” insanlar ve “sıradan” insanlar olmak üzere iki ayrı tabakaya bölmüştür. Kendisinin “olağanüstü” insanlara dâhil olduğunu gösterebilmeyi ister ve bu istek onu bir cinayete kadar götürür. Kendisine ve çevresine büyük haksızlıklar ettiğini düşündüğü tefeci bir kadındır Raskolnikov’un hedefi. Onu öldürmekle “sıradan” insanların asla çiğneyemediği ahlak kurallarını çiğnediğini gösterecektir. Bunun ise olumlu sonuçlar doğurabileceğini düşünmektedir. Yarım bırakmak zorunda kaldığı okuluna devam etmek, hasta annesini tedavi ettirmek ve sırf abisinin okuluna devam etmesini sağlayabilmek için istemediği bir adamla evlenme kararı alan kardeşini bu kararından vazgeçirebilmek; Raskolnikov’un doğacağını umut ettiği olumlu sonuçlardandır. Raskolnikov aslında bu cinayetiyle toplumsal eşitliği sağlamayı amaçlamıştır, halkın gözünün önündeki bazı putlara baltasını saplamıştır fakat hiçbir şey umduğu gibi olmamıştır. Öyle ki bu eski hukuk öğrencisi olan genç, cinayetten sonra eline geçen paralara bile dokunamayıp çaldığı her şeyi bir taşın altına saklamıştır. Bu da Raskolnikov’un asıl amacının bir cana kıymak ya da hırsızlık yapmak olmadığını bize kanıtlamaktadır. Bu cinayetten sonra vicdanı onu asla rahat bırakmamıştır: “Eğer şu anda içinde bulunduğu durumun güçlüğünü, umutsuzluğunu, çirkinliğini doğru değerlendirebilseydi, buradan kurtulabilmek, evine ulaşabilmek için önünde daha ne güçlükler, belki de daha ne cinayetler olduğunu kestirebilseydi, büyük olasılıkla her şeyi olduğu gibi bırakıp, doğruca polise gidip teslim olurdu ve bu işi kendi adına duyduğu korkudan dolayı değil, işlediği cinayetlerin üzerinde uyandırdığı dehşet ve tiksintiden dolayı yapardı.” cümleleri Raskolnikov’un cinayetten hemen sonraki ruh halini anlayabilmemiz için önemlidir ve burada bahsedilen “dehşet” ve “tiksinti” Raskolnikov’u suçunu itiraf edene kadar takip etmiştir. Onun bu cinayeti işlemesinin sebebi kötülük değil; eşitliği sağlayabilmek, toplumdaki haksızlıkları yok etmek için bir denemedir. Yazar Raskolnikov’un ruh halini roman boyunca öyle iyi işlemiştir ki Raskolnikov okurun gözünde aşağılık bir katil seviyesine asla gelmemiştir. İçindeki o iyiliği, bu cinayeti eşit bir toplum için işlediğini yazar okurun zihnine ustalıkla yerleştirmiştir. Kulağa çok tuhaf geliyor ama kitabı okurken bu katilden nefret etmiyorsunuz, aksine söz konusu katile merhamet dolu hislerle yaklaşıyorsunuz. Çünkü Raskolnikov, her şeye rağmen “insan” kalabilmeyi başarmış birisidir. İçindeki merhameti asla yitirmemiştir.

Suçunu itiraf etmemekte epey bir süre direnen Raskolnikov, romanın sonunda daha fazla direnememiş ve her şeyi itiraf ederek cezasını çekmiştir. Yazar romanın başlarında “Vicdanı olan insan, hatasının da bilincindeyse varsın acı çeksin. Bu kürek cezasına ek olarak ona ikinci bir cezadır.” demişti ve vicdani olarak çektiği cezadan sonra acıyı da kürek cezasını da çekerek ödemesi gereken bedelleri ödedi. Çünkü Raskolnikov, eşitliği sağlamak için eşit olmayan yolları seçti.

Kötülüğe karşı gelmenin yolu, bir cana kıyarak yeni bir kötülük ortaya koymak değildir. Bu noktada aklıma Âsaf Hâlet Çelebi'nin Kırılan putların yerine yenisini koyan kim?” cümlesi geldi. Kötü insanlar da putlar gibidir. Yerlerine yenileri her zaman gelir. Dünya var oldukça kötülük de hep olacaktır. İyiliği yaymanın yolu ise bir kötülük yaparak onu ortadan kaldırmak gibi beyhude bir çabayla değil de iyiliği bulaştırarak yapılmalıdır. Belki o zaman bir salgın gibi iyilik tüm dünyaya yayılır. Kötülük bitmez ama azalır, sesi kısılır ve iyilik böylelikle artırılır.

Raskolnikov da sonunda kendi gerçeğinin ve dünyanın mecburi döngüsünün farkına vararak sevgi sayesinde bambaşka bir dünyaya geçmiş, yenilenmiş, yepyeni bir gerçekle tanışmıştır. Yazar için hikâye burada biterken bizim içimizde Raskolnikov’un değişimiyle yepyeni bir hikâye başlamıştır.

Nur Özyörük
twitter.com/nurozyoruk

2 yorum:

  1. Ben Suç ve Ceza hakkında bir değerlendirme yazmak istediğimde altından kalkamayacağımı düşünerek vaz geçmiştim, ancak Nur Ozyoruk çok güzel bir yorum ve yerinde alıntılarla iyi bir değerlendirme yazmış tebrik ederim , ama Sonya nın sevgisinin dönüştürücü gücünden de bahsetmeni isterdim sevgili Nur :)

    YanıtlaSil
  2. Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim. Kitabı henüz okumamış olanlar için mümkün olduğunca az bilgi verip merak duygusunu ön plana çıkarmaktı aslında niyetim. Son cümlelerde o sevgiyi biraz hissettirmiştim. :)

    YanıtlaSil