Momo, Alman yazar Michael Ende’nin yazmış olduğu ödüllü bir çocuk kitabı. Ama büyükler arasında da hatırı sayılır bir okur kitlesi var. Neden derseniz bu kitap masalsı ve sürükleyici olduğu kadar düşündürücü de. Kitapta zaman konusu işlenirken modern yaşama dair birçok ince eleştiri yer alıyor. Küçük bir çocuğun başından geçen olaylar ekseninde okur, içinde bulunduğu yaşam biçimlerini sorgulamaya yönlendiriliyor.
Kitaba ismini veren Momo küçük bir kız çocuğudur. Kimi kimsesi olmayan bu küçük kız bir tiyatro harabesinde tek başına yaşar. Ama dostları onu yalnız bırakmaz. Momo sevilen hatta zamanla ihtiyaç duyulan biri olur. Onun en önemli özelliği iyi bir dinleyici olmasıdır. O hiç konuşmasa da insanlar ona sıkıntılarını anlatırken kendilerine dair bir şeyler fark edip onun yanından aydınlanmış bir şekilde ayrılırlar. Bu özelliğiyle Momo günümüzdeki psikologları anımsatmaktadır. Yazar Momo’ya böyle bir özellik atfederek birini tüm kalbinle dinleyebilmenin önemini okurlarına hatırlatır. Momo’nun bir başka sıra dışı özelliği daha vardır, insanlar onun yanındayken hayal güçleri açığa çıkar. Momo aralarında olunca çocuklar macera dolu oyunlar oynayıp yeteneklerini sergiler, arkadaşı Gigi turistlere daha önce anlatmadığı kadar şaşırtıcı efsaneler anlatır. Hayal kurmak insan olmanın önemli bir niteliği olarak görülürve kitap boyu bu fikir desteklenir. Momo’nun en yakın arkadaşlarının özellikleri de dikkate değer. Biri az önce bahsettiğimiz turist rehberi Gigi. Gigi çok konuşkan, hayalci, şakacı ve düzenli olarak yaptığı belli bir işi yok. Çeşitli işler yapıp geçinebilecek kadar para kazanıyor ama mutlu. Kitabın devamında televizyon şovlarına çıkıp zengin olan Gigi hayallerini ve eski mutluluğunu yitirir. Ve bunların farkında olsa da konfor alanından çıkıp eski hayatına dönemez, kendini bir kukla gibi hisseder. Burada yazar zenginliğin mutluluk kaynağı gibi algılanmasına karşın mutluluğun hayal kurabilmek, sevdiğin işi yapıyor olabilmekle olan bağını bize fısıldıyor. Momu’nun diğer en yakın arkadaşından bahsedecek olursak o da çöpçü Beppo. Beppo Gigi’nin tersine çok az konuşur. Derin düşüncelere dalmayı ve ağır hareket etmeyi seven, işini ciddiyetle yapan biri. Huzurlu, derinlikli bir ihtiyar. Yine Beppo’nun çöpçü olması ve halinden mutlu olmasıyla toplum tarafından özenilmeyen mesleklerin de insana mutluluk verebileceği vurgulanıyor.
Kitapta her şeyi altüst edecek olan, insanların zamanını çalmak isteyen duman adamlar sembolüyle yaşamı değerli kılan olgular üzerinde durulmaya devam ediliyor. Duman adamlar sözde insanlara daha uzun ömür vaat ederken onları adeta bir makineye çevirmek istiyor. İnsanlarla zaman tasarrufu adında bir anlaşma yapıyorlar. Yazar bunu berber Fusi karakteri üzerinden anlatıyor. Berber Fusi duman adamlarla anlaşma yaptıktan sonra vaktini boşa geçirmemek adına eskiden yaptığı şeyleri yapmaz oluyor. Örneğin kulakları işitmeyen annesiyle sohbet etmeyi, kötürüm olan arkadaşına çiçek götürmeyi, saç sakal keserken müşterileriyle sohbet etmeyi bırakıyor. Böylece artık daha çok yaşayacağına inanıyor. Ancak gittikçe mutsuzlaşıyor. Burada yaşadığımız zamanın uzunluğu mu yoksa niteliği mi önemli, sorusu akıllara bırakılıyor. “Oysa zaman yaşamın kendisiydi. Ve yaşamın yeri yürekti. İnsanlar zamandan tasarruf ettikçe zaman azalıyordu.”
Kitapta ince ince eleştirilen bir başka mevzu ailelerin para kazanma ve daha fazla şeye sahip olma arzusuyla çocuklarına vakit ayırmamaya başlamasıdır. Şehri duman adamlar sarıp herkes zamanından tasarruf edip daha çok vakit kazanmak isterken kimse çocuklarla vakit kaybetmek istemez. Onları çocuk deposu adı verilen yerlere gönderirler. Artık çocuklar kendi hayallerine göre oyunlar değil önceden kuralları belli olan kurgulanmış oyunları oynamak zorundadır. Burada çocuklarıyla vakit geçirmek yerine kendilerine daha önemli(!) işler bulan aileler ve küçük yaştaki çocukların kreşlerde büyütülmesi eleştirisiyle karşı karşıyayız. Kitapta aileler çocuklarına yeni oyuncaklar alırken onlarla oynamayı bırakır, masal anlatmak yerine masal kasetleri alır. Çocuklar bu durumda artık sevilmediğini düşünürler. Bazılarıysa anne babasının kendisinden daha önemli işleri olduğuna ikna olmuştur. Kahredici bir kabulleniş içindedir. Burada şunu belirtmeliyiz ki yazar bunları yazarken teknoloji günümüzdeki kadar ilerlememişti. Anne babalar cep telefonuna sahip değildi, her çocuğun eline birer tablet tutuşturulmamıştı. Yazar şu anki durumumuzu görse ne düşünürdü acaba demekten kendini alamıyor insan.
Kitaba dönecek olursak diğer çocuklar oyuncaklarla oyalanmaya çalışırken duman adamlar Momo’yu da oyuncaklarla kandırmak isterler. Çünkü artık Momo’nun gücünün farkındadırlar. Onun yanına kendi boyunda, konuşabilen bir oyuncak bebek bırakırlar. Ancak bebeğin görüntüsü kadınsıdır. Kırmızı kısa etekli ve makyajlıdır. Momo ondan gözünü alamaz. Bebek düğmesine basıldığında “Günaydın. Ben harika bebek Bibikız’ım. Ben seninim, bana sahip olduğun için herkes seni kıskanacak. Ben daha başka şeyler istiyorum.” der. Momo ona sahip olduğu eşyalarını gösterir. Bunlar bir kuş tüyü, benekli bir taş, parlak bir düğme ve renkli bir cam parçasından ibarettir. Bibikız yine aynı sözleri söylemeye devam eder. Momo onunla nasıl oynayacağını bilemez. O sırada duman adamlardan biri gelir ve Bibikız için çeşit çeşit kıyafetler, aksesuarlar, eşyalar bırakır. “… insan hep yeni bir şeyler alırsa canı sıkılmaz.” diyerek eşyaları ve oyuncakları yığıp gider. Burada modern dünyada ve reklamlarda bangır bangır dile getirilen bir yalan eleştiriliyor. Sahip ol, diğerlerini kıskandır, daha fazlasını iste ve mutlu ol. Bir şeylere sahip olmanın verdiği anlık tatmin ise Momo’ya çok tuhaf geliyor. Momo burada bir çocuk olmasına rağmen büyüklerin birçoğundan daha bilge bir konumda karşımıza çıkıyor. Kitapta zengin olmanın, kariyer yapmanın, daha fazla eşyaya sahip olmanın mutluluk getireceği düşünceleri çürütülmeye çalışılıyor. Sürü psikolojisiyle algı bozukluğu yaratarak herkesi yanlış şeylere inandırma konusunda hem görünür hem görünmez olan duman adamlar sembolüyle medya, reklamlar, kapitalizm ciddi şekilde eleştiriliyor.
Bu yazıda her ne kadar kitaptaki modern dünya eleştirisi üzerinde dursak da kitapta bundan çok daha ötesi var. Zaten sadece bu eleştirileri dile getiren bir kitap olsaydı bu kadar çok okunur muydu? Yazar bu mevzuları kurgunun içine yedirerek ustalıkla ele alıyor ve okurunu nefis bir maceranın içine çekiyor. Kitapta Momo’yu Hora Usta’ya götürecek olan gizemli yolculuk, olanları yarım saat önceden görebilen ve Momo’ya yardım eden kaplumbağa Kassiopeia, zaman çiçekleri ve dev saatlerin olduğu Hora Usta’nın gerçeküstü mekanıyla serüven sürüp gidiyor. Çocukların oynadığı oyunlar ve Gigi’nin masalını anlatması da metinler arası bir geçişle kitabı zenginleştiriyor. Momo hem kurgusu hem verdiği kıymetli mesajlarla günümüzdeki ününü sonuna kadar hak ediyor.
Zeynep Odabaş
twitter.com/zeynneppakyol