Michael Ende etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Michael Ende etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ekim 2022 Pazartesi

Bizi gerçekten insan kılacak o vakitler

Momo, her ne kadar çocuklar için yazılmış bir kitap olsa da aslında yetişkinlere de hitap eden bir kitap. Zira yazar Michael Ende Hikayelerimi içimdeki çocuğa yazıyorum. Benim kitaplarım 8 yaşından 80 yaşındaki tüm çocuklar içindir.” diyor.

Peki, Momo bizlere ne anlatıyor? Zamanın sırrını mı yoksa zamanın insanlar için önemini mi? Aslında ikisine de cevap veriyor fakat çoğunlukla insani ilişkilerin üzerinde duruyor. Öyle ki bu küçük kız kendisinden yaşça büyük insanlara yardım ediyor ve birçok problemleri çözüyor. Bunu ise dinleyerek yapıyor. Evet, sadece dinleyerek yapıyor.

Öyküsü ise eski bir tiyatro harabesinde başlıyor. Zaman geçtikçe de büyük bir aileye sahip oluyor. Temizlik görevlisi ihtiyar Beppo’yu ve genç turist rehberi Gigi’yi çok seviyor. Günlerini çoğunlukla ya onlarla ya da çocuklarla geçiriyor. Fakat bir zaman sonra tuhaf şeyler olmaya başlıyor. Hiç kimsenin daha önce görmediği “Duman Adamlar” ortaya çıkıyor. Bu kişiler aslında varla yok arasındadır. Hatta insan bile değildir. Hora Usta, onları bir hiç olarak tanımlar. Yüzlerinin kül renginde olması, sürekli sigara içmeleri ve en çok da etraflarına soğuk hava yaymaları tuhaf özelliklerinden birkaçıdır.

Görevleri ise zaman tasarrufu adı altında insanların kıymetli zamanlarını çalmak. Onları insani duygulardan yoksun bırakmak ve sadece maddeperest bir hâle getirmektir ki zaman içinde bunu maalesef başarırlar ve insanlara bir sözleşme imzalatarak dediklerini yaptırırlar. Öyle ki bu küçük kasaba gibi bir yerde insanların ne eskisi gibi neşeleri ne huzurları ne de birbirlerine olan sevgileri, bağı kalır. Varsa yoksa tek dertleri zengin olmak olur. Bir zaman sonra da kurdukları hayallere kavuşurlar.

Ancak çocuklar bu durumdan hiç memnun değillerdir. Çünkü onların zengin olma gibi bir dertleri yoktur. Sadece oyun oynamak ve aileleriyle güzel vakitler geçirmek isterler fakat annelerini, babalarını sürekli çalışırken gördükleri için giderek mutsuzlaşırlar. Tabii bu hâlden Momo, Gigi ve Beppo’da hiç memnun değildir. Özellikle Momo, madem insanlar bana artık gelmiyor ben de onların yanına giderim diyerek bu kötü havayı biraz olsun dağıtır ve başarır da. Fakat duman adamların bu hiç işine gelmez. Kurdukları düzenin bozulmasından çok korkarlar, rahatsız olurlar.

Bir gün Momo ise kulübesinin yakınında konuşan oyuncak bir bebek görür ve onu çok sever ancak bir süre sonra tekrar edilen sözler canını sıkmaya başlar. Farklı şeyler duymak ister. Ama gelgelelim değişen bir şey olmaz ve tam bu sırada yanına duman adamlardan biri gelir. Ona diğer arkadaşlarından uzak durması karşılığında çeşitli oyuncaklar verir. Fakat Momo, karşısında sevgiden yoksun kalmış bu duman adama sorular sordukça adam ister istemez sırlarını ortaya dökmüş gibi olur ve apar topar oyuncakları alarak uzaklaşıp gider...

Bundan sonra da duman adamlar, Momo’yu gerçek bir tehdit olarak görmeye başlarlar ve türlü planlar yaparlar. Konuşmaları duyan ihtiyar Beppo ise küçük kızı kurtarmak için telaşla yanına gider fakat Momo bu sırada Kassiopeia adında bir kaplumbağanın peşine takılır. Onunla “Hiçbir Zaman Sokağı” yazan bir sokağa gider. Ardından “Hiçbir Yerde Evi” adlı bir evin önünde kendini bulur. İçeriye girdiğinde çok farklı bir manzara ile karşılaşır. Nitekim çeşitli yemekler, tatlılar ve pek çok saatler görür. Her şeyden önemlisi Hora Usta ile tanışır. Onunla uzun bir sohbete dalar. Duman Adamlar hakkındaki gizemi öğrenir. Sonrasında hayatında daha önce görmediği güzellikte çiçekler görmeye başlar. Tabii bu çiçekler sıradan çiçekler değildir. Zamanla ilgilidir.

Romanın bu kısmından sonra Momo, Hora Usta’nın yanından evine döner ama hiçbir şeyi eskisi gibi bulamaz. Ne dostlarından ihtiyar Beppo vardır ne de Gigi, çocuklar... Sanki hepsi sır olup kaybolmuştur. Momo ise birkaç yere sorup soruşturmakla nihayet haklarında ip ucu yakalar ama öğrendikleriyle ve gördükleriyle de hayal kırıklığına uğrar. Öyle ki dostları eskisi gibi değildir.

Ve bu duruma bir son vermek için Hora Usta akıllıca bir plan yapar. Momo da ona yardım eder. Zaman çiçekleriyle birlikte nihayet duman adamların sonu gelir. Her şey tıpkı eski günlerdeki gibi olur. Dostlar sevinç ile bir araya gelir...

Ezcümle olarak kitabın bizlere verdiği en önemli mesaj: Mühim olanın zaman değil bizim onu nasıl değerlendirdiğimiz. Hayata nasıl baktığımız. Sevdiklerimize gösterdiğimiz ilgi ve konuşmalarımızdır. Zira bunların olmayışı bize ne hayır getirebilir ki? İstediğimiz kadar zengin olalım, lüks evlerde oturalım, lük otomobillere binelim, en güzel kıyafetleri giyinelim ya da yemekleri yiyelim eğer sevdiklerimiz yanımızda değilse bunların ne anlamı kalır. Hem unutmamak gerekir ki gökyüzüne, yıldızlara, denize ve daha birçok güzelliğe bakmak asla boş vakit geçirmek değildir belki en dolu vakitlerimiz o vakitlerdir... Zira bizi gerçekten insan kılacak o vakitler... Kitaptan sevdiğim birkaç alıntı:

"Bir insanın çok dostu olabilir ama insan, onların içinden bazılarını kendine daha yakın bulur ve onları daha çok sever."

"Zengin olmak marifet değil, derdi Momo’ya. Her isteyen zengin olabilir. Birazcık zenginlik için hayatlarını ve ruhlarını satanların hâline bir baksana ne hale gelmişler! Yok. Ben onlar gibi olmak istemem. Varsın bazen cebimde kahve param olmasın."

"Herkes çok iyi bilir ki bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Zamanın bu garip kısalığı ve uzunluğu, o saat içinde yaşanan olaylara bağlıdır. Zaman içinde günler, geceler, aylar ve yıllar boyunca geriye doğru giden aslında sen kendinsin. Bir gün çıkıp geldiğin o sihirli kapıya doğru yaşamın boyunca geri gidiyorsun ve sonunda da yine oradan çıkıp gideceksin. İnsanlar ölümün ne olduğunu bilselerdi ondan hiç korkmazlardı. Korkmayınca da kimse onların yaşam zamanını çalamazdı."

Fatma Saldıran
twitter.com/Fatmasldrn_

24 Haziran 2021 Perşembe

Zaman, yaşamın kendisidir ve yaşamın yeri yürektir

Momo, Alman yazar Michael Ende’nin yazmış olduğu ödüllü bir çocuk kitabı. Ama büyükler arasında da hatırı sayılır bir okur kitlesi var. Neden derseniz bu kitap masalsı ve sürükleyici olduğu kadar düşündürücü de. Kitapta zaman konusu işlenirken modern yaşama dair birçok ince eleştiri yer alıyor. Küçük bir çocuğun başından geçen olaylar ekseninde okur, içinde bulunduğu yaşam biçimlerini sorgulamaya yönlendiriliyor.

Kitaba ismini veren Momo küçük bir kız çocuğudur. Kimi kimsesi olmayan bu küçük kız bir tiyatro harabesinde tek başına yaşar. Ama dostları onu yalnız bırakmaz. Momo sevilen hatta zamanla ihtiyaç duyulan biri olur. Onun en önemli özelliği iyi bir dinleyici olmasıdır. O hiç konuşmasa da insanlar ona sıkıntılarını anlatırken kendilerine dair bir şeyler fark edip onun yanından aydınlanmış bir şekilde ayrılırlar. Bu özelliğiyle Momo günümüzdeki psikologları anımsatmaktadır. Yazar Momo’ya böyle bir özellik atfederek birini tüm kalbinle dinleyebilmenin önemini okurlarına hatırlatır. Momo’nun bir başka sıra dışı özelliği daha vardır, insanlar onun yanındayken hayal güçleri açığa çıkar. Momo aralarında olunca çocuklar macera dolu oyunlar oynayıp yeteneklerini sergiler, arkadaşı Gigi turistlere daha önce anlatmadığı kadar şaşırtıcı efsaneler anlatır. Hayal kurmak insan olmanın önemli bir niteliği olarak görülürve kitap boyu bu fikir desteklenir. Momo’nun en yakın arkadaşlarının özellikleri de dikkate değer. Biri az önce bahsettiğimiz turist rehberi Gigi. Gigi çok konuşkan, hayalci, şakacı ve düzenli olarak yaptığı belli bir işi yok. Çeşitli işler yapıp geçinebilecek kadar para kazanıyor ama mutlu. Kitabın devamında televizyon şovlarına çıkıp zengin olan Gigi hayallerini ve eski mutluluğunu yitirir. Ve bunların farkında olsa da konfor alanından çıkıp eski hayatına dönemez, kendini bir kukla gibi hisseder. Burada yazar zenginliğin mutluluk kaynağı gibi algılanmasına karşın mutluluğun hayal kurabilmek, sevdiğin işi yapıyor olabilmekle olan bağını bize fısıldıyor. Momu’nun diğer en yakın arkadaşından bahsedecek olursak o da çöpçü Beppo. Beppo Gigi’nin tersine çok az konuşur. Derin düşüncelere dalmayı ve ağır hareket etmeyi seven, işini ciddiyetle yapan biri. Huzurlu, derinlikli bir ihtiyar. Yine Beppo’nun çöpçü olması ve halinden mutlu olmasıyla toplum tarafından özenilmeyen mesleklerin de insana mutluluk verebileceği vurgulanıyor.

Kitapta her şeyi altüst edecek olan, insanların zamanını çalmak isteyen duman adamlar sembolüyle yaşamı değerli kılan olgular üzerinde durulmaya devam ediliyor. Duman adamlar sözde insanlara daha uzun ömür vaat ederken onları adeta bir makineye çevirmek istiyor. İnsanlarla zaman tasarrufu adında bir anlaşma yapıyorlar. Yazar bunu berber Fusi karakteri üzerinden anlatıyor. Berber Fusi duman adamlarla anlaşma yaptıktan sonra vaktini boşa geçirmemek adına eskiden yaptığı şeyleri yapmaz oluyor. Örneğin kulakları işitmeyen annesiyle sohbet etmeyi, kötürüm olan arkadaşına çiçek götürmeyi, saç sakal keserken müşterileriyle sohbet etmeyi bırakıyor. Böylece artık daha çok yaşayacağına inanıyor. Ancak gittikçe mutsuzlaşıyor. Burada yaşadığımız zamanın uzunluğu mu yoksa niteliği mi önemli, sorusu akıllara bırakılıyor. “Oysa zaman yaşamın kendisiydi. Ve yaşamın yeri yürekti. İnsanlar zamandan tasarruf ettikçe zaman azalıyordu.

Kitapta ince ince eleştirilen bir başka mevzu ailelerin para kazanma ve daha fazla şeye sahip olma arzusuyla çocuklarına vakit ayırmamaya başlamasıdır. Şehri duman adamlar sarıp herkes zamanından tasarruf edip daha çok vakit kazanmak isterken kimse çocuklarla vakit kaybetmek istemez. Onları çocuk deposu adı verilen yerlere gönderirler. Artık çocuklar kendi hayallerine göre oyunlar değil önceden kuralları belli olan kurgulanmış oyunları oynamak zorundadır. Burada çocuklarıyla vakit geçirmek yerine kendilerine daha önemli(!) işler bulan aileler ve küçük yaştaki çocukların kreşlerde büyütülmesi eleştirisiyle karşı karşıyayız. Kitapta aileler çocuklarına yeni oyuncaklar alırken onlarla oynamayı bırakır, masal anlatmak yerine masal kasetleri alır. Çocuklar bu durumda artık sevilmediğini düşünürler. Bazılarıysa anne babasının kendisinden daha önemli işleri olduğuna ikna olmuştur. Kahredici bir kabulleniş içindedir. Burada şunu belirtmeliyiz ki yazar bunları yazarken teknoloji günümüzdeki kadar ilerlememişti. Anne babalar cep telefonuna sahip değildi, her çocuğun eline birer tablet tutuşturulmamıştı. Yazar şu anki durumumuzu görse ne düşünürdü acaba demekten kendini alamıyor insan.

Kitaba dönecek olursak diğer çocuklar oyuncaklarla oyalanmaya çalışırken duman adamlar Momo’yu da oyuncaklarla kandırmak isterler. Çünkü artık Momo’nun gücünün farkındadırlar. Onun yanına kendi boyunda, konuşabilen bir oyuncak bebek bırakırlar. Ancak bebeğin görüntüsü kadınsıdır. Kırmızı kısa etekli ve makyajlıdır. Momo ondan gözünü alamaz. Bebek düğmesine basıldığında “Günaydın. Ben harika bebek Bibikız’ım. Ben seninim, bana sahip olduğun için herkes seni kıskanacak. Ben daha başka şeyler istiyorum.” der. Momo ona sahip olduğu eşyalarını gösterir. Bunlar bir kuş tüyü, benekli bir taş, parlak bir düğme ve renkli bir cam parçasından ibarettir. Bibikız yine aynı sözleri söylemeye devam eder. Momo onunla nasıl oynayacağını bilemez. O sırada duman adamlardan biri gelir ve Bibikız için çeşit çeşit kıyafetler, aksesuarlar, eşyalar bırakır. “… insan hep yeni bir şeyler alırsa canı sıkılmaz.” diyerek eşyaları ve oyuncakları yığıp gider. Burada modern dünyada ve reklamlarda bangır bangır dile getirilen bir yalan eleştiriliyor. Sahip ol, diğerlerini kıskandır, daha fazlasını iste ve mutlu ol. Bir şeylere sahip olmanın verdiği anlık tatmin ise Momo’ya çok tuhaf geliyor. Momo burada bir çocuk olmasına rağmen büyüklerin birçoğundan daha bilge bir konumda karşımıza çıkıyor. Kitapta zengin olmanın, kariyer yapmanın, daha fazla eşyaya sahip olmanın mutluluk getireceği düşünceleri çürütülmeye çalışılıyor. Sürü psikolojisiyle algı bozukluğu yaratarak herkesi yanlış şeylere inandırma konusunda hem görünür hem görünmez olan duman adamlar sembolüyle medya, reklamlar, kapitalizm ciddi şekilde eleştiriliyor.

Bu yazıda her ne kadar kitaptaki modern dünya eleştirisi üzerinde dursak da kitapta bundan çok daha ötesi var. Zaten sadece bu eleştirileri dile getiren bir kitap olsaydı bu kadar çok okunur muydu? Yazar bu mevzuları kurgunun içine yedirerek ustalıkla ele alıyor ve okurunu nefis bir maceranın içine çekiyor. Kitapta Momo’yu Hora Usta’ya götürecek olan gizemli yolculuk, olanları yarım saat önceden görebilen ve Momo’ya yardım eden kaplumbağa Kassiopeia, zaman çiçekleri ve dev saatlerin olduğu Hora Usta’nın gerçeküstü mekanıyla serüven sürüp gidiyor. Çocukların oynadığı oyunlar ve Gigi’nin masalını anlatması da metinler arası bir geçişle kitabı zenginleştiriyor. Momo hem kurgusu hem verdiği kıymetli mesajlarla günümüzdeki ününü sonuna kadar hak ediyor.

Zeynep Odabaş
twitter.com/zeynneppakyol

17 Ekim 2018 Çarşamba

Modern dünyaya başkaldıran bir çocuk: Momo

Bazı kitaplar bir çocuk kitabından çok daha fazlasıdır, tıpkı Saint-Exupery’nin Küçük Prens’i gibi. Michael Ende’nin Momo’su da onlardan biri. Son derece samimi ve önemli mesajlar içeren harika bir roman.

Hikayemiz küçük bir kız çocuğu olan Momo’nun yaşadığı kentte başından geçen maceraları ele alıyor. Gayet akıcı diliyle biz okuyucularına lezzetli bir anlatım sunan Ende, aynı zamanda ciddi bir modern dünya eleştirisini de dile getiriyor. Romanda bahsi geçen zaman tasarruf şirketi adeta bir kapitalizm tasavvuru olup, modern ve gelişmiş insanın içine düşmüş olduğu buhranı temsil ediyor.

Kentteki insanlara daha çok kazanç ve mülk sahibi olmaları için zamanlarından tasarruf etmeleri gerektiğini savunan şirket çalışanları, adeta insanları içi boş hayallerle kuşatıp onları büyüleyen zaman avcılarına dönüşüyorlar. "Vakit nakittir" düsturuyla yola çıkan bu duman adamlar, gün geçtikçe tek tip evler, tek tip insanlar ve tekdüze yaşamlar oluşturmayı başarıyorlar. Bu noktada yazardan önemli bir tespit ortaya atılıyor: "Oysa zaman yaşamın kendisiydi. Ve yaşamın yeri yürekti. İnsanlar zamandan tasarruf ettikçe, zaman azalıyordu."

Romandaki bir diğer önemli nokta, çocuk saflığının ve masumiyetinin insanın özüne ne kadar yakın olduğu gerçeğini başarılı bir şekilde ortaya koyması. Öyle ki, zaman tasarruf şirketinin duman adamları bunu açık bir şekilde dillendiyorlardı: "...çocuklar bizim doğal düşmanlarımızdır.’’. Bu nedenle kurulan 'çocuk depoları', çocukların sadece bakıcıları tarafından uygun görülen oyunları oynayabilmelerini uygun görüyordu ve bu oyunların hep yararlı bir hizmet sunmalarını öngörüyordu. Böylece kaçınılmaz bir ruh ölümüne zemin hazırlanıyordu: "Sevinmeyi, hayal kurmayı ve heyecanlanmayı unuttular."

Michael Ende, bir çocuk romanı aracılığıyla son derece ciddi bir meseleye değinip önemli bir sistem ve modern dünya eleştirisi ortaya koyuyor ve bütün bunları yaparken de dilinin akıcılığı ve sadeliğinden de hiç ödün vermiyor. Yazıma Ende’nin kitaptaki önemli bir saptamasıyla son veriyorum: "Başkasıyla paylaşılmayan zenginlikler insanı mahvediyordu."

Koray Bağdatlı
twitter.com/KorayBgdtl