Yakın zamanda kaybettiğimiz Prof. Dr. Mustafa Kafalı Hoca, işte yukarıda bahsettiğimiz bütün vâsıfları üzerinde barındırmış bir isimdir. Kırk yılı aşan akademisyenlik hayatında yüzlerce yayına adını yazmıştır ama asıl eserleri imzasını attığı talebeler , gençlerdir. Her ne kadar Asıl sâhası, Altınorda Devleti üzerine olsa da Türk Kültürü, Türk Yurdu mevzûlarında da kalem mesâîsi yapmıştır. O, fikir yazıları ile de yön veren hocalardan olmuştur. Sâhası alanında yaptığı çalışmalarının, Türk Tarihi için önemi yadsınamazdır, bu sebepledir ki yerini akademi dünyasında altın harflerle yazdırmıştır. Ona yolunu gösteren iki büyük isim vardır, Zeki Velidi Togan ve Nihal Atsız. 20.yy Türk tarihinin iki önemli figürünün yanında fikir hayatı yeşermiştir. Sayın Kafalı, etrafında topladığı talebeleriyle de önden gidenlerdendir. İbrahim Kafesoğlu, Osman Turan, Abdülkadir İnan gibi milliyetçiliğin önemli isimleriyle hemhal olmuş, onlarla aynı mes’eleler için kafa yormuşlardır. Onlar için, Millî hasletlere dayalı devlet anlayışı ve “Töreli Türk milleti” gāyeleri hep birinci mühim konu olmuştur. Mefkûresi için gayret sarfetmiş şahıslar, cemiyetinin yılmaz koruyucuları ve yorulmayan nefesleridir. Mustafa Kafalı’nın; Nihal Atsız gibi Turan coşkusuyla dolu, Türk birliğine candan îman eden, bir âbide şahsın yanında yol arkadaşlığı yaptığını söylemek mümkündür.
Sayın Mustafa Kafalı hakkında; panel, kitap, makāle yarışması, belgesel, vb.. çalışmaların bolluğundan bahsetmek mümkün değildir. Vefatından kısa bir süre sonra H Yayınları'ndan çıkan, Aybüke Betül Doğan’ın hazırladığı Türkü Söyler Bu Dilim adlı kitap, numunelerden bir tanesini teşkil etmektedir. Kitabın kapağında bir söyleşi vurgusu olsa da, aslında mâhiyeti tam olarak öyle olmayan bir eser karşımıza çıkıyor. Ama şunu belirtmek gerekir ki hocanın tanınması ve anlaşılması açısından oldukça önemli bir çalışmadır. Son kısım Mustafa Kafalı ile olan söyleşiye ayrılmış. Orta kısım, onun hakkında başka mecrâlarda, çeşitli isimlerin kaleme aldığı yazılardan ibaret. Ön kısım hayatı ve eserleri hakkında bilgiden oluşuyor. Açıkçası, daha hacimli daha kapsamlı bir çalışma beklenirken, dar alanda kısa paslaşma olan bir eser olmuş. Ama olsun en azından onu anlatan tanıtan bir neşriyatın yayınlamış olması bile bizleri sevindirmiştir. Güzel taraflarından birisi, ilk kez ismini duyanların, bir çırpıda okuyup bilgi edineceği başvuru kaynağı olmasıdır. Mustafa Kafalı’nın hayatının ve eserlerinin anlatıldığı ilk giriş ile birlikte bir toplama eser karşımızda. Deminden beri iftiharla anlattığımız, örnek gösterdiğimiz, Atsız’ın Yamtar diye seslendiği, Prof. Dr. Mustafa Kafalı kimdir?
Kendisi, 1934 yılında Konya’da hukukçu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Köklü bir ailenin hukuk ile ilgilenmeyen tek bireyi denilebilir. Kafalı soyadı; Karaman Beyliğinde önemli nüfuza sâhip büyük dedelerinden olan bir Bey’in lakabından gelmektedir. Sülâlesine, Kafalızâde denmesinin nedeni ise, Gedik Ahmet Paşa’ya verilen akıllıca bir cevabın neticesinde olmuş. Gedik Ahmet Paşa duyduğu bu söz üzerine, “Sen hakîkaten Kafalı kişiymişsin” demiş. Böylece sülâle bu isimle bugünlere gelmiş. Ailesi Konya ahvali üzerinde büyük bir silsileye sâhip. Medresesi olan köklü bir ailenin ferdi olduğunu vakur duruşu ile göstermiş aslını yaşatmıştır. O, Gedik Ahmet Paşa’nın övgüsüne nâil olmuş Konyalı Kafalızâdelerin vârisidir.
Gelelim Kitapta yazan isimlere: Somuncu Baba soyundan gelen akademisyen ve siyâsetçi Sadi Somuncuoğlu, Prof. Dr. İskender Öksüz, Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, A. Yağmur Tunalı, Ahmet Kıymaz, Akkan Suver, Prof. Dr. Alemdar Yalçın, İlhan Genç, Alper Aksoy, Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran, Prof. Dr. Nurullah Çetin, Prof. Dr. Naciye Atayıldız, Ömer Ay. Söyleşi bölümünde; ağzından kişisel hikâyesine, hâdiselere nasıl baktığına, derinlemesine olmasa da irdeleme kısmetine sâhibiz. Kendi dilinden hangi Türküleri söylediğini duymak adına, en azından birkaç kelâm buraya not olarak bırakalım. Derkenarımız olarak bir köşemizde dursun.
• “Meyveler toplanır, annem sepetlere doldurur ve “Oğlum, bunu falan teyzelere götür” derdi ve ben de götürürdüm. Belli bir yaşa geldikten, akıl baliğ olduktan sonra anneme, bu durumu sordum. “Ana neden falan teyzelere götürüyorum? Başka teyzelere de var, niye onlara götürmüyoruz.” Dediğim vakit annemin cevabı çok netti:”Oğlum, onların bağı yok, bağ bozumu bağı olmayanlara götürülür.” Velhasılkelam böyle bir annenin evlâdı olarak dış dünyadaki vazîfelerin, sorumluluklarının farkına varmak icap ediyor.”
• “Eskiden millet birdi. Günümüzde ise 72 milyon tane “ben “var. Neslimizin, güzel değerlerimizin yok olmasının en büyük sebebinin, bu “ben” duygusundan kaynaklandığını düşünüyorum.”
Merhum Nihal Atsız, Kafalı hocaya "Yamtar" diye seslenmektedir. Meşhur eseri, Bozkurtların Ölümü adlı eserinde, güçlü kuvvetli karakter olan Yüzbaşı Yamtar’a benzetirmiş. Bu sebeple ona böyle eşi Sevgi Hanıma da Almila dermiş. Evet o, Atsız’ın, Yamtar’ıdır.
O, Nihal Atsız hocanın; Abdülhamid’e "Kızıl Sultan" diyenlere karşı, ona "Gök Sultan" diye muamelede bulunmasını mânîdar bulmaktadır. Çünkü Gök rengi Türklerde doğuyu karşılar ve bu gücü temsil etmektedir. Nejdet Sancar’ın (Nihal Atsız’ın kardeşi) iktidar tarafından sürgün edilmesini hayırlı bulmaktadır. Bu sürgün memurluğun Milli Kütüphane’nin kurulmasına vesile olduğunu anlatırken, âdeta “şer olanda hayr vardır” sözünü ispat etmektedir.
“Türk halkının inanışında ise askerin nerede şehit düştüğü hususu sorulmaz”. Bunun nedenini ise,
”Acaba şehitlerimizin ruhunu muazzip eder miyim?" cümlesiyle tamamlamaktadır.
Kanaatimce, kitabın en önemli kısmı söyleşi bölümü çünkü ilk ağızdan onun gözleriyle görüyor, duyuyoruz. Atsız hoca hakkında bildiklerimizin yanına birkaç bilgi daha ekliyoruz. İsimler arasında gidip gelirken, yakın tarihimizin mühim sîmâların başka yönlerini öğrenmiş oluyoruz.
• “Tarihçilik kuru bir tarih bilgisi değildir. Toplumu anlayabilmek için, tarihi bilgi yanında o toplumun hayat şartları, sosyal yapısı, harpler, darpler, nüfus kayıtları, coğrafi mekânın imkânları; sosyoloji, dil hususiyetleri, edebi değerler, ifade kudretleri, gramer hususiyetleri çok önem arz eder.”
Kuru bir tarihçi olmayan, sâdece akademik alanında değil, Türk’ün ayak bastığı her toprağın, her örf, an’anenin, değerinin peşine düşen, “Töre’yi” ebed tutmak için savaşan, koca yürekli bir serdengeçtidir. Onun gibiler bu topraklara az gelir, genelde az kalır giderler. Vereceklerini verdikten sonra geriye gerçek mülk için yola düşmek kalır. Konar ve göçerler. Şükür ki Kafalı Hoca, dünya seyrine o kadar erken tamamlamamıştır. Ama yine de onların gidişi her dem bizler için erkendir. Geride bıraktıkları ile aramızda varlığını devam ettirmeye devam edecektir. Hakkında yazılan Türkü Söyler Bu Dilim adlı eser azdan çok, çoktan az ama olsun yazılmış ya o bile yeter. Mustafa Kafalı Hoca’nın ruh-u revanı şad u handan ola.
Elçin Ödemiş
x.com/elindemis