Ahmet Yaşar Ocak’ın, “Bektaşîlik: Tarih, İnanç, Efsane” adını taşıyan yeni kitabı, Timaş Yayınları’ndan çıktı. Sonda yazacağımızı, başta söyleyelim: Ünlü tarihçi, neredeyse literatürde yaygınlaştırdığı ‘heterodoks’ nosyonunu, bir misyon olarak devam ettiriyor. Bu arada hacim olarak küçük çalışmasının merakla beklenmesinin kök nedeni, “Acaba, Ahmet Yaşar Ocak, tarih tezini şekillendirdiği çizgisi ile ilgili yeni bir şey söyleyecek mi?” sorusuydu. Yeri gelmişken hatırlatalım: Türkiye’de Heterodoks İslam kavramı, ilk kez Fuad Köprülü ile gündeme gelir. Rafizî kavramını, pejoratif anlamı sebebiyle tercih etmeyen Köprülü, İslam’ın Sünnilik dışındaki biçimleri için bu kavramı kullanır. Ancak ne Köprülü ne de Abdülbaki Gölpınarlı bu kavramın sosyolojik ve teolojik muhtevası üzerinde dururlar. Bu kavramın çerçevesini etraflıca tartışan Prof. Irene Melikoff’tur.
Zaten Ahmet Yaşar Ocak da 1974’ten beri, yani 29 yaşından bu yana Melikoff’la aynı yerde durduğunu şu sözlerle yeniliyor: “… daha nötr ve uygun gördüğüm ‘heterodoksi’ kavramını Bektaşîlik ve Alevîlik araştırmalarımda zaman zaman kullandım ve kullanmaya devam ediyorum. Şimdi bakıyorum da benim muhatap olduğum eleştiri benzeri eleştirilere muhatap olmamak için bazı genç Türk araştırıcılar bu terimi kullanmaktan olabildiğince kaçıyorlar. Ben de onların yazdıklarını tebessüm ederek okuyorum. Bu kaçışlarına rağmen bugün halihazırda onlardan eskiye yeni bir şey katmayıp yeni bir şey söylediklerini zannederek sadece ‘patinaj’ yapan bazı kibirli araştırmacıların dışında, ciddiye alınması gereken ilginç araştırmalar yayınlayanların olduğunu da söyleyeyim.”
Elimizdeki kitap; Bektaşîlik-Kızılbaşlık-Alevilik: Benzerlikleri ve Farklılıkları, Hayatı ve Çerçevesiyle Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bektaş-ı Veli’nin Sufi Kimliği: Meczup Bir Derviş ya da Âlim Bir Mutasavvıf, Hacı Bektaş-ı Veli Kitap Yazdı mı?, Tarikatın Gerçek Kurucusu: Balım Sultan, Bektaşîlik Tarihinde Kırılma Anları, Şamanizmden Budizme Hurufilikten Şiiliğe Bektaşî Teolojisi, Bektaşîliğin Ana Motivasyonu, Âyin ve Erkân: Dört Kapı, Kırk Makam, Pir Evinden Zaviyelere Teşkilat, Sosyal ve İktisadî Yapı: Zengin Vakıflar, Cömert Bağışçılar, Mısır’dan Balkanlara Coğrafî Dağılım, Yeniçeri Ocağı’ndan Millî Mücadele’ye Siyasetle İlişkisi, Şiirden Müziğe Yazıdan Resme Kültürel Yansımalar, Yerleşik Algılar ve Tarihsel Gerçekler Arasında Hacı Bektaş-ı Veli ve Bektaşîlik başlıklarından müteşekkil. Ocak, bu kısa bölümlerde; uzunca anlattığı, meseleyi izah ettiği çalışmalarının konserve hâlini anlatıyor. Aleviliğin tarihsel dönemlerini sabitleyen Ocak Hoca, kronolojiyi esas tutarak, bilhassa Hazreti Peygamber’in torunu Hazreti Hüseyin’in Muaviye oğlu Yezid tarafından katledildiği (şehit edildiği?) Kerbela Hadisesi’nden sonraki teopolitik yansımaları derliyor.
Hiç kuşku yok ki tahminen 1271’de vefat etmiş ve Horasan’dan Küçük Asya’ya gelen Hacı Bektaş Veli, tıpkı Hazreti Ali gibi aslında bir yanıyla da mitolojik bir figür, ona inananların belki de muhayyilesinde yaratıp, gerçeğe yamadıkları bir imaj. İşte Ahmet Yaşar Ocak, bu imgenin arkeolojisini yapıyor ve bir nevi icat edilen Hacı Bektaş kültünün üstündeki tozları üflüyor. Yalnız burada, kendisinden ders görmüş talebesi olarak tereciye tere satmanın korkusu ve utangaçlığıyla kaydetmek isterim ki mesele sadece Hacı Bektaş değil, onun ‘ince Müslümanlık’ addedilen dervişlik libasında, mezhepler üstü bir ‘Alici damarı ve dahi muhalefeti’ barındırması, böylesi bir tavrın da illa Alevi ya da Sünni bir kalıba dâhil edilmemesi daha çıkar bir yol olsa gerek.
Çalışmaya dönersek; Ahmet Yaşar Ocak, bugün Hacı Bektaş çalışmalarının temelinde yer alan şu iki ihtimali yeniden kanatlandırıyor: “Birincisi, ya Nişabur’un üst düzey eğitim almış sultanzâde ve imamzâdesi Hacı Bektaş-ı Veli, Ahmed-i Yesevî’nin halifesi olarak Anadolu’ya gelip, konar göçerler arasında İslam’ı yaymak için onların kabullenebileceği bir ‘misyoner derviş’ kimliğine bürünmüş olması ya da Hacı Bektaş-ı Veli kültünün 14. yüzyıldan itibaren Anadolu’da üstünlük kazanmasına paralel olarak, yükselen bu figürün yeni yeni başlayan Şiî propagandalara uyarlanarak onu daha da yüceltmek maksadıyla 15. yüzyılda Velayetnâme müellifi tarafından sonradan kurgulanmış bir hikâye olması.”
Zaten pek muhtemel Ortodoks-Heterodoks pandülünün arasındaki kurgu da burada yatıyor. Keza Makalat üzerinde en kapsamlı çalışmayı gerçekleştiren İskenderpaşa Cemaati’nin müteveffa şeyhi Esad Coşan’ın yaptığı ‘muhteva tasviri’, Ocak’ın ‘tarihî tenkit’ eksikliği itirazında yanıt bekliyor. O hâlde son söz, Ahmet Yaşar Ocak’ın olsun: “İşte elinizdeki kitap da kendi çapında Hacı Bektaş ve Bektaşîliğe bu sağlıklı yaklaşım içinde bakmaya çalışan, ama hiçbir şekilde ‘mutlak doğru budur’ iddiası taşımayan, kendimize ait bir tarihçilik versiyonunun ürünüdür. Yorum hiç şüphesiz okuyucunundur.”
Sevim Şentürk