“Annem ismimi Gürkan koymayı düşünmüş ama son anda fikrini değiştirip Mert koymuş. Bu kitabı, konulmamış ismime, Gürkan’a ithaf etmek istiyorum.” diye konuşmaya başlıyor, son zamanların çok satan ve iyi yazan kalemlerinden Mert Arık. Naneyi Yedik Lokantası, oldukça eğlenceli bir babaannenin dünya turuna çıkmazdan önce torunu Güneş’e bir demet nane bırakmasıyla başlıyor, biz de bu maceranın peşinde iz sürüyoruz. Aklınıza daha başta gelen soruyu ben de sorayım o vakit: Peki Güneş, bu naneyle ne yapacak? Sorunun cevabı, yazarın kurgusunda incelikli bir anlatıyla veriliyor. Aslında Ayvayı Yedik Müzesi’ni okuyanların, oradaki hikâyeyi hatırlayanların aklına geleceği bir yanıt var, dedikten sonra yeniden babaannenin torununa bir kutu içinde verdiği nane kokusunu duyalım.
Bu arada Mert Arık’ın pek tabi ebeveynlerine karşı sevgi ve saygısı var; ancak babaannelere, anneannelere ve dedelere olan hürmeti ve muhabbeti daha derin gibi. Çünkü kurduğu diyaloglar yine pek muhtemel bizzat yaşadığı, duyduğu, gördüğü, hissettiği tecrübelerden mülhem. Babaanne, yine çok uzaklara gitmiş, Güneş elindeki nanelerle ne yapacağını düşünüyordur. Bu sırada ablası Rüya’dan yardım isteyen Güneş, babaannesinin bir tesadüf sonucu karşısına çıkan Trüf adlı köpeğin tasmasına sıkıştırılmış bir mektubu hatırlar. Malum trüf, aslında besin değeri yüksek bir mantar türü. Köpek Trüf ise bir mantar bilimci tarafından özel yetiştirilmiştir. Yazar, böylesi güzel bilgi ve örgülerle çocukların dağarcığını geliştiriyor, belirtelim. İşte Trüf’ün hikâyesinden ilhamla açılan lokanta, zamanla herkesin ilgi odağını dönüşür; fakat çılgın babaanne bu işi daha sonra kızına devreder.
Güneş, bu hatırayı hatırlarken, elindeki naneye bakıyor ve onunla ne yapacağını düşünüyordur. Ve aklına bir fikir gelir: Önce annesinin lokantasının ismini değiştirecektir. Evet Trüf ismi çok anlamlıdır; ama akılda kalıcı değildir. İnsanların merak edeceği bir isim bulmak için aklının kollarını sıvar ve yeniden düşünmeye başlar. Sonunda harika bir isim bulur: Naneyi Yedik Lokantası! Menüde yer alan ‘Naneli Uçan Hamburger’, ‘Uranüs Soslu Naneli Kuru Fasulye’ gibi yiyecekler de en az işletmenin adı kadar sıra dışıdır.
Bu arada söz konusu lokanta iki sene içinde inanılmaz bir şöhrete sahip olur. Bosna Hersek’ten Kazakistan’a, Kırgızistan’dan Japonya’ya, Almanya’dan Belçika’ya, Tunus’tan Nepal’e, Arjantin’den Meksika’ya, Bolivya’dan Singapur’a kadar dünyanın dört bir yanında şubeleri açılır. Lokantadaki yemekler, burada üretilen tatlar, tüm dünyaya yayılır. Hatta insanlar yaptıkları yemeklere yeni isimler bile koyar, var olan birçok yemek ismi değişir. Öyle ki yemeklere yeni isimler bulmayı çok seven insanlar, bunu eğlenceli bir oyun hâline getirirler.
Mert Arık, kitabın sonuna genç okurlarının Naneyi Yedik Lokantası menüsüne yemek kazandırmaları adına not yeri bırakmış ki oldukça sempatik ve interaktif bir renk olmuş. Özetle Serdar Turali’nin çizgileriyle şekillenen Naneyi Yedik Lokantası, soğuk esprilerle yapılan sıcak servisler, sürekli isimleri değişen kasabalılar, bir köpek tarafından yer altından çıkarılan mantarlar, dünyanın en ilginç yemeklerinin pişirildiği bir lokanta ve sokak hayvanlarına güvenli bir alanda ‘umut’ olmak için kenetlenmiş iyiliksever bir ekibin hikâyesi. Velhasıl yazar, herkesin oturacağı bir gönül sofrası kurmuş, sadece karnı değil, kalbi de acıkanları da bekliyor…
Sevim Şentürk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder