Kişisel okuma serüvenimde Enis Batur (ya da onun deyimiyle EB) çok farklı bir noktada duruyor birkaç senedir. Batur’u okuyan Türkiye’de bir avuç kemik bir kitle var ve Enis Batur bu okurları için durmadan üretmeye devam ediyor. Ona en çok saygı duyduğum noktadır burası. Çünkü edebiyata ve yazmaya saygısı olan insanlara özel bir ilgim var. Örneğin, romancılığı ve düşünceleri çok eleştirilse de Orhan Pamuk’a veya Beşir Ayvazoğlu’na pek tabiî İsmail Kara hocama da çok saygı duyarım. Çünkü eserleri için onlar kadar çalışan çok az yazar vardır Türkiye’de. Bence bu çalışkanlık övgüyü hak ediyor ve bu çalışkanlık niteliği de zirvelere çıkarıyor.
Evet, Enis Batur elli küsur yıldır üretmeye devam ediyor. Yeri geliyor sadece 30 tane basılan bir kitap sürüyor piyasaya. Yeri geliyor adını ilk defa duyduğumuz yayınevleriyle çalışıyor ama bir şekilde yılda dört beş, bazen daha fazla kitap ortaya çıkarıyor. Elbette bu kitapların hepsi alınıp okunacak ve üzerine bir şeyler konuşulacak kitaplar değil, zaman zaman prestij kitap diyebileceğimiz ürünler de (özellikle son 2-3 yıldır) ortaya çıakrıyor ama en azından her sene güzel denemelerini görmeye devam ediyoruz. Bazı okur ve yazarlar hiç önem vermese de Enis Batur’un Türkiye’deki birkaç iyi deneme yazarından biri olduğunu yadsıyamayız. Çünkü Enis Batur gördüğünü ve düşündüğünü yazmaktan çekinmiyor. Yani ‘mahalle baskısı’nı çok da ciddiye alan biri değil. Bu yüzdendir ki iyi yazılar, denemeler ortaya çıkarıp hakkaniyetli kitapları önerebiliyor. Bunlara bir de, ilk okuyuşlarda okura farklı gelen ama alışıldığında okurun hoşuna giden kendine özgü üslûbu eklenince, EB’nin denemelerini okumak insana keyif ve okuma görgüsü veriyor. Öyle ki zaman zaman ‘biraz Enis Batur okumam lazım’ deyip elimdeki kitapları kenara ayırdığımı ve yeni bir Enis Batur kitabına başladığımı bilirim. Şükür ki Enis Batur’un sayısını kendisinin bile bildiğini düşünmediğim kadar kitabı var ve yenileri de gelmeye devam ediyor. Bu yeni kitaplardan sonuncusu ise Axis Litera Yayıncılık’tan geçtiğimiz aralık ayında neşredilen Kitap Tekerleği isimli kitabı.
Bu sıralarda sahaflık, kitaplar, okuma tarihi gibi konular hakkında yazılan kitapları toplayıp okumaya gayret ediyorum. Enis Batur’un da zaten hemen çoğu kitabında edebiyat ve sanat birinci konu. Bu kitabında da bu durumu bir yerinden yakalayıp kitaplar, okumalar hakkında bir kitap ortaya çıkarmış. Aslında Enis Batur’un bu minvalde ve farklı türlerde kitapları var. Örneğin Kitap Evi, Kütüphane, Yaz/Boz vs. Kitap Tekerleği de bu seriye eklenen değerli bir kitap olarak karşımızda duruyor. Bu kitapta aynı zamanda 2014’te yayımlanan Kitap Evi romanının arka planını da görebiliyoruz. Aslında Kitap Tekerleği daha 'sıkılgan’ okur için planlanmış gibi duruyor. Kısa kısa yazılar ve çok bölümlü bir kitapla okumak daha rahat oluyor ama içerik olarak, kolay okunmasına rağmen belirli bir seviyenin üzerinde olduğunu söyleyebilirim. Uzun süredir yoğun kitaplar çıkarmıyor zaten EB. Bu da onlardan biri.
Kitap Tekerleği dört ana bölüm ve birçok alt bölümden oluşuyor: Minyatür Kitap Ansiklopedisi, Ayraçlar, İki Kütüphane Söyleşisi ve Kitap Evi kitabın ana bölümlerinin isimleri.
İlk bölüm Minyatür Kitap Ansiklopedisi kitabın güzel kısımlarından biri. A’dan Z’ye mini bir sözlük diyebiliriz bu bölüme. Ama ‘enisbaturca’ bir sözlük. Kitaplara, kütüphaneye, alfabeye, yazmaya, okumaya dair alakalı kendine göre önemli gördüğü kavramların anlamını veriyor Batur. Ama örnekler ilgi çekici. Kuru bir sözlükle karşı karşıya değiliz yani. Zaman zaman Enis Batur’un cümlelerinin aralara girdiğini gördüğümüz, bazı bilgilerin hemen her okur tarafından bilinen ama bazılarının ilk defa duyulan, en fazla bir sayfayı geçmeyen, bazen bir cümleden oluşan bir sözlük bu. Tabiî bu sözlüğü hoş yapan çizim, illüstrasyon eklemeleri var bir de, verilen terime uygun. Bu bölümde herkesçe bilinen kelimelerin anlamları verilmeyip daha az bilinen kelimelerin anlamları ‘daha enisbaturca’ yorumlansa nitelik yükselebilirdi ama bu haliyle de gayet keyifli bir bölüm. Özellikle bibliateli, biblioholism, bibliomania ve cinnet-i kütüb kelimelerinin farklarını yorumlaması ilgi çekici. Bir de ilginç magazinsel anekdotlar da sözlüğün arasına serpiştirmiş yazar, ki okurlar olarak edebiyatın magazinini sevmiyorum diyen muhtemelen yalan söylüyordur: “Madam Bovary benim, diyen Gustave Flaubert’e bakıp, kitap isimlerini yazarlarının koyduklarını sanmak yanıltıcı olur. İlahi Komedya’nın ‘İlahi’si sonradan, Dante’nin ölümünün ardından eklenmiştir başlığa. Varoluşçuluk akımının ilk ünlü kitapları arasında sayılan, Sartre’ın Bulantı romanının adını yayıncı Paulhan koymuştur, yazarın kitabı içim öngördüğü özgün başlık ‘Melankolya’ idi. Frankfurt Okulunun öncü filozofu Adorno, ne zaman bitirdiği ve başlığını seçtiği bir kitabını efsanevî yayıncısı Peter Suhrkamp’a teslim etse, bu deneyimli yöneticiden ‘Kuzum Adorno, nereden buluyorsunuz bu kötü isimleri?’ zılgıtını yer, önerilen yeni başlığı çaresiz benimsermiş.”
Ayraçlar bölümü dokuz Enis Batur denemesinden oluşuyor. Bu denemeler için yazarın kişisel okuma deneyimi/serüveni diyebiliriz. Zaman zaman anılarla desteklenip, bazen yüzleşme bazen de fikir belirtme şeklinde ilerliyor bölüm. Kitabın benim açımdan en ilgi çekici kısmıydı. Çünkü EB sadece deneme yazmıyor, bu denemeler kitaplar veya okuma hakkında olduğu için biz okurlarını birçok yeni kitap ve yazara da yönlendiriyor. Bir de kendini anlatırken okuma tutkunlarının geçtiği veya geçebileceği evreleri de gösteriyor, tabiî kendisi üzerinden: “Okur, hele ki sıkı okur olmak zaman, emek, sabır işidir; yolda ilerlerken süreklilik kazanmaz, kesintilere sık uğrarsa çözülür o koşul. Bugün, dönüp geçmişe baktığımda, dünden bugüne paralel hayatlar yaşadığım insanların ‘kitap dünyası’nın sakinleri olduğunu görüyorum. Ötekilerle, sessizce yollarımız ayrılmış. Ne bir küskünlük, ne bir soğukluk gerekçesi yazılı ayrılış kayıtlarında: Kitaplar birileriyle buluşturmuş bizi, birilerinden koparmış. Bundandır, okuma tutkusunu ve kitapları yüceltenleri anlamakta güçlük çekerim: Kitap, bir yandan da ayırıcı, yalnızlaştırıcı, kişinin etrafına duvar örücü özellikler taşır.” Kitapta en çok katıldığım cümleler bunlar sanırım, özellikle kitabın yalnızlaştırması konusunda söyledikleri.
Son ve en kısa iki bölüm ise EB ile 2002 yılında yapılmış iki söyleşi ve Kitap Evi kitabının oluşum sürecinin bir kısmını anlatıyor. Söyleşileri daha önce farklı kitap veya dergide görmüştük ancak Kitap Evi’nin arka planını okumak güzel olabilir, özellikle kitabı okuyanlar için.
EB yazmaya devam ediyor. Bu konuda çok eleştirilse de (ki ne saçmadır bir yazarı ‘ne çok yazıyorsun’ diye eleştirmek) o bu konuya farklı kitaplarında birçok kez cevap verdi. Biz kemik okurları için bu güzel bir şey. Çünkü ben Enis Batur edebiyatının ya çok sevileceğini ya da hiç sevilmeyeceğini düşünüyorum. Kendim, çok sevilen tarafında durduğum için de bu üretkenlik bana ‘okur mutluluğu’ veriyor. Ne demek istediğimi sevdiği bir yazarın yeni kitabı çıktığında heyecanla kitapçıya koşanlar çok iyi anlayacaktır.
Mehmet Akif Öztürk
twitter.com/OzturkMakif13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder