Jean Baudrillard deyince akla gelen ilk kavram simülasyondur. Gerçekliğin yitirildiğini keskin ve sahih bir dille aktaran düşünür, simülakr ile meşhur olmuştur. Öyle ki çalıştığı alanda bir otorite olarak kabul edilmiştir.
Simülakr, bir gerçeklik olarak algılanmak isteyen görünüm anlamına gelir. Baudrillard için ise durum tam da öyle değildir. Düşünüre göre simülakr, hakikati gizleyen şey değildir. Çünkü hakikat, hakikat olmadığını zaten söylemekte, göstermektedir. Simülakr, hakikatin ta kendisidir.
Akla hemen tasavvufi düşünce gelebilir. Tasavvufi düşüncede de hakikat, gözle görünen değildir. Görünen, hakikatin büründüğü örtüdür. Dolayısıyla aynı şekilde hakikat olarak baktıklarımız bize aslında bir görüntü olduğunu söylemektedir. Hakikat, örtünün altında yatmaktadır. Evren, tam anlamıyla bir simülasyondur. Bu nedenle görüntüye takılan, hayalde aldanmıştır.
Elbette Baudrillard, tasavvufi düşünceyi savunmamaktadır. Biz burada benzerlikten yola çıkarak bir ara bilgi verdik.
Baudrillard’ın örneğiyle simülakr kavramını daha anlaşılır hale getirelim. Bir kişi hasta değil, hastaymış gibi yapıyorsa eğer, doktor onu muayene ettiğinde bir hastalığının olmadığını anlar ve ortaya çıkarır. Ancak simülasyonda kişi hasta değildir ve doktor muayene ettiğinde hastalık semptomları görür. İşte simülasyon bu yüzden tehlikelidir. Öne sürdüğü, gösterdiği şey gerçek değildir.
Baudrillard simülasyon düşüncesi ile Batı’yı karşısına alır, Batı medeniyetini eleştirir. Ona göre Batı medeniyetinin ulaştığı sonuç bir yalandır. Çünkü ona göre simülasyonun nedenleri teknoloji, akılcılık, hümanizm yanlısı entelijansiya, sorumsuzluk, bencillik, bilinçsizlik, ilkellik, barbarlık, kültür karşıtı olmaktır. İlkellik, barbarlık gibi nedenler ahlaki alana dahilken, diğer nedenler Batı medeniyetinin ürettiği nedenlerdir. Yani simülasyon bir ahlakın olmadığı toplumda ikinci olarak da Batı medeniyetinin egemen olduğu toplumda görülür. Bu iki nedenin neticesi bilinçsiz toplumdur. Bugünkü toplum bilinçsiz olduğu için simülasyonun farkında değildir. Onlara simülasyonun hakikatin yerini aldığı söylense ciddiye almayacaklar, gülecekler, dudak kıvıracaklardır. Oysa aslında yapmaları gereken şey tam tersi bir tepkidir.
Bugün Tanrı’nın yerini simülasyon, dinin yerini de kodlar almıştır ve ortaya yapay bir insan, yapay bir gerçeklik çıkmıştır. Ancak bilincini teknolojinin emrine veren, kişiliğini de Batı medeniyetinin sunduklarına göre şekillendiren insanlar simülasyonun da simülasyonun parçası olduklarının da farkında değillerdir. Baudrillard simülasyon teorisi üzerine modern hayatı, kavramları ve insana ait değerleri yeniden ele almış, eleştirmiş, yerden yere vurmuş, yapılan hataları sert ve acımasız bir dille aşikar etmiştir. Moderniteyi, postmodernizmi, erilliği, feminizmi, cinselliği, savaşları, hızı, çağı, imgeleri, sanatı, fotoğrafçılığı, hipergerçekçiliği ve daha birçok konuyu açmazlar, çıkmazlar, çelişkiler ve yanılgılar üzerinden temellendirmiş, nereden nereye evrildiğini ve evrilme esnasında ortaya çıkan sapmaların mahiyetini işaret etmiştir.
Baudrillard’a göre gerçeklik, dipsiz bir yarığa gömülmüştür.
Mike Gane tarafından yazılan Radikal Belirsizlik, Jean Baudrillard üzerine okumak ve düşünmek isteyen, düşünürün dünyasını yakından görmek isteyen her okur için yeri doldurulamayacak çapta geniş bir eser. Gane biz okurlara düşünürün zihin kapılarını açıyor, fazla derine dalmadan ama yüzeysel de geçmeden bizi düşünürün dünyasıyla tanıştırıyor.
Yasin Taçar
twitter.com/muharrirbey_
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder