Dikkat dağınıklığı, cep telefonlarının hayatlarımızı bütünüyle ele geçirmesi, görseller dünyasında kaybolma, ekrandan ekrana atlama ve gerçeklerden kopmuş insanlar hâline gelme... Son yıllarda bu konular üzerine yapılan çalışmalar artarken, batıdan pek çok kitabın tercüme edilmesiyle de yeni cevaplar aramayı sürdürüyoruz. Bulmayı diyemiyorum çünkü her kitapta çözümler öne sürülse de biz ekrandan, elimizdeki cihazlardan ve 'beğeni kültürü'nün birer mensubu olmaktan vazgeçemiyoruz.
Okurun hakkıdır; böyle durumlarda okuduğu kitapları yetersiz bulabilir, yazarları kendi kültüründen uzak bir yerde gördüğünden yeterince doyum sağlamayabilir. Bizi bilen, bizden bir yazarın, düşünürün bu tip konuları anlatması daha sahici olmaz mıydı? Var elbette birkaç çalışma ama ayakları yere basmadığından etkili de olmadı. Nihayet pazarlama, e-ticaret ve dijital dönüşüm alanında çok ciddi bir kariyere sahip, okur-yazar tavrı herkes tarafından bilinen, meraklarını ve ilgi alanlarını daima genişleten Yüce Zerey'den bir kitap geldi: Ekranı Kapat, Hayatını Aç!
Daha yorgun gözler, daha fazla dağılmış bir zihin, daha az okunan güçlü kitaplar, bir türlü başlanamayan esaslı filmler, arkadaş sohbetlerinin verimsizliği, alınamayan kararlar, gösterilemeyen hassasiyetler... Eğer ciddi sağlık sorunu ve yaşam koşullarında olağanüstü bir gerileme yoksa, tüm bunların arka planında maalesef o çok sevdiğimiz ekranlar yatıyor. Bilgisayarlarımız, cep telefonlarımız ve muhteşem vaatleriyle, yalnızlığın büyük kurtarıcısı, mutsuzluğu filtreleyen, gecenin sonunda uykuya geçmeyi kolaylaştıran, algoritmalarıyla neyi alıp neyi satacağımıza karar veren, arkadaş ortamımızı kuran, yeni maceralarımızın rehberi, can yoldaşımız: dijital dünya, sosyal medya...
Şunu söylemek elzem: sosyal medya bugün pek çok insan için kişisel gelişimin de kaynağı oldu. Doğru veriyi yakalayabilme, kendi mizacına ve arayışına uygun konular üzerinden beslenme, çevrimiçi atölyeler, kitap okuma programları, film analizleri, müzik ve mimari üzerine söyleşiler, dersler, yabancı dil eğitimleri, gezi rehberlikleri... Doğruyu yanlışı ayırt edebilme, güzeli fark edebilme ve yaşama olan inancını diri tutma kabiliyeti yüksek insanlar elbette dijital dünyadan olabildiğince yararlanıyorlar. Ancak bunun tam tersi de var. Yüce Zerey de kitabında bunları ele alıyor ve üzerinde düşünülmesi gereken, yani hayati sorular yöneltiyor okuyucuya: Ekrandan uzaklaştığımız andan itibaren hemen bir şeyler kaçırdığımızı düşünüyoruz? Güzel bir manzarada, hoş bir sohbette aklımız hep telefonumuzda mı? Gün içinde kaç saatimiz ekran başında geçiyor? Algoritmaların nasıl çalıştığından haberdar mıyız? Susmayan bildirimler bizi türlü psikolojik rahatsızlıklara götürmüyor mu? Alışverişler, beğeniler, takipçiler arasında neye ihtiyacımız olduğunu unutmuş durumda mıyız?
Kitap, yaşadığımız çağın yüksek tansiyonunu da düşünerek hazırlanmış. Önce okuyucu hayatın ne kadar içinde olduğu konusunda düşünmeye zorlanıyor. Kontrol kaybı, dikkat hırsızları, cüzdan saldırısı, tüketim çılgınlığı, algoritmalar, aptallık ve cehaletin yükselişi gibi konu başlıklarıyla dijital çağda hayatımızı ve kararlarımızı ekranların, ekranların arkasındaki planların ne kadar yönettiği sorgulanıyor. Daha sonra insanın iç dünyasına yaklaşılıyor: kalpsizlik, "çok iyisin" illüzyonu, gösteriş çağında görgüsüzlük, yorgunluk infilakları, bireysel başarının ışıltılı albenisi, sahip olamadıklarımızda kalan aklımız. Bu bölümün son derece doyurucu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ekranı Kapat Hayatını Aç'ın son bölümü, köprüden önceki son çıkışı temsil ediyor. Burada, kendimize mutlaka hatırlatmamız gerekenler var: geçmişle olan bitmeyen problemlerimiz, hakiki bir sohbete özlem, karşılık beklemeden iyilik yapma bilinci, her şeye rağmen yaşamak, umut etmeyi asla bırakmamak, sessizliğe kulak vermek, yalnızlığın tadını çıkarmak...
Acı, insan hayatında her zaman olan ve daima yaşanacak bir gerçek. Fakat acıya ortak olmanın sağlıklı tarafında olmak gerekiyor. Yüce Zerey çalışmasının pek çok bölümünde pratik önerilerde bulunuyor. Mesela acıya ortak olma bahsinde evvela 'aynaya bakıp kendini gör'meye dikkat çekiyor: "Kendi ihtiyaçlarınızı, duygularınızı ve sınırlarınızı tanıyın ve onlara öncelik verin; çünkü başkalarına yardım etmeden önce kendi ruhsal ve fiziksel sağlığınızı korumalısınız. Unutmayın; önce kendinize şefkat ve özen göstermek, başkalarına da sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde şefkat göstermenin temelidir. Başkalarının acılarına kapılıp kendinizi ihmal ettiğinizde hem kendinize hem de yardım etmeye çalıştığınız kişilere zarar verebilirsiniz."
Herkes için zor olan hayatta kimileri için her şey daha da zordur, her zaman zordur. Bunun altında yatan 'kurban rolü' için de bir kurtuluş teklifi var: "Kendinizi sürekli mağdur, çaresiz ve başkalarına bağımlı bir kurban gibi hissetmek yerine, sorunlarınızın çözümü için sorumluluk alın, harekete geçin ve değişime öncülük edin. Kendi hayatınızın kontrolünü, iplerini elinize alın; güçlü, bağımsız ve özgüvenli bir duruş sergileyin, kendi hikâyenizin kahramanı olun. Unutmayın, hayatınızın dümeni sizin elinizdedir."
Acıdan ve kurban rolünden sıyrılıp daima umut eden bir insan olabilmek için de Yüce Zerey'in bazı önerileri var. Bunlar, mutlaka üzerinde düşünülmesi ve uygulanması gereken önerileri. Kitap boyunca gerek tercih edilen epigraflar, gerek atıf yapılan filmler ve veriler; hayatta düşlenen şeylerin pratiğe dökülmedikçe hiçbir manasının olmadığını vurguluyor zaten. İşte, umut etmek için tavsiye edilenler arasında yer alan ve okurların en çok ilgilendiği konulardan biri olduğuna inandığım 'anlam arama' bahsinde yazılanlar: "Hayatın anlamını sorgulamak insanın doğasında vardır. Anlam arayışı; zor zamanlarda bize güç veren, motivasyonumuzu artıran ve yaşam enerjimizi besleyen bir itici güçtür. Anlam bulmak en zor koşullarda bile hayata tutunmamızı sağlar. Kendinize sizi heyecanlandıran, tutkuyla bağlandığınız ve yaşamınıza anlam katan şeylerin neler olduğunu sorun. Bu bir amaç, bir ilişki, bir yaratıcı uğraş, bir inanç veya bir değerler sistemi olabilir. Anlam arayışınızı asla bırakmayın; çünkü anlam, umudun kaynağıdır."
Ekranı Kapat, Hayatını Aç; sözlüğüyle, okuma listesiyle, hem zihin hem de ufuk açan önerileriyle; bir taraftan dijital dünyada çok zaman geçiren ama diğer taraftan hayatı(nı) yaşama ve kendini anlama noktasında eksik kaldığını düşünenler için yol arkadaşı niteliğinde. Dijital esaretten kurtulup ekranın ardındaki hayata yüzümüzü dönmek için düşünmeye, hissetmeye ve hayata katılmaya mutlak ihtiyacımız var. Bu ihtiyacı anlayıp bir inanca dönüştürmek, artık okurun elinde.
Yağız Gönüler
x.com/ekmekvemushaf