5 Mart 2025 Çarşamba

Küçük yalanlar dev olur

Zanib Mian, ülkemizde Planet Ömer serisiyle tanınıyor, Gülce Timaş İlk Genç bu sefer yazarın, “İkiz Dedektifler: Yalanlar, Gerçekler ve Kurabiyeler” kitabını Türk okurlarıyla buluşturdu. Yazarımız İngiltere’nin ramazan havasını, geleneksel Hint sofrasının vazgeçilmezi Samosa’ların eşliğinde, heyecanlı bir maceranın içine sokuyor. Ele avuca gelmeyen Nisa Malik ve kardeşi Musa Malik ile birlikte kırılan kurabiyelerin peşinde koşuyoruz. Onlara, ipuçları peşinde koşarken, bir duvar ötesinde oturan sevgili dostları Norman da ekleniyor.

On bir ayın sultanını heyecanla bekleyen İngiltere’de yaşayan Müslümanlar ayın görünmesiyle birlikte oruç tutmaya başlıyorlar, Kur’an kursunda ise hummalı bir çalışma vardır, çocuklar kendi tasarladıkları kurabiyeleri sergileyeceklerdir ve en güzel kurabiye en yüksek fiyata satılacaktır. Gecelerini gündüzlerini katarak tasarladıkları kurabiyeleri, sergilemek üzere mescitlerine götürürler. Orada iftar odasında sabahı olmasını bekleyen kurabiyelerin başına bir haller gelir ve sabah hepsi kırılmış bulunur. Yerde bulunan bir şal ise en büyük ipucudur. Nisa ve diğer cemaat de çok üzülür, kimin yaptığını merak ederler ama bir iz yoktur. Kim caminin içinde ki kurabiyelere zarar vermek istemiş olabilir?

Galler gezisi için bütün umudunu buna bağlayan Nisa Malik ve kardeşi bu işin peşini bırakmaz ve suçlunun peşine düşerler. Onun için bir ölüm kalım meselesidir. Tabii ki olay sâdece bundan ibaret değildir, küçük haylaz Nisa Malik, izin verilmeyen Galler gezisi ile ilgili, arkadaşlarının alay konusu olmaması için küçük bir yalan söyler. Ama bu yalanın kocaman bir deve dönüşüp başını belaya sokacağını elbette bilemez. Kendisi ile ilgili söylediği “her zaman uslu olmaya çalışan ama başına talihsiz şeyler gelen birine söylenecek en kötü şey bu!” dediği şey ise uslu olmaktır. Ona en büyük desteği veren ise kardeşi Musa’dır. Sınıfta hayal kurarken yakalanmasında, sınıf arkadaşı Selma’nın yüzüne fırlayan solucanlar (solucan kutusunu açmaya çalışan Selma dengesini kaybettiği için fırlamıştır, Nisa’nın suçu yoktur) ve Hz. Nuh yerine balık demesinde olsun, ona destek olan kardeşi Musa’dır. Bu kadar olayın neticesinde çok istediği Galler gezisine gidememesi tamamen talihsizliktir. Kim bilir ikisi bu durum için bir çare düşünmüştür? İşte bu sebeple kurabiyeleri parçalayanı bulmak onlar için mühimdir, bir de şu kontrolden çıkan yalanının açtığı sorun var, onun da çözümünü bulmak zorundalardır.

Evet, bu kadar olayın içinde yazar bize, ramazanın güzelliğini, sahurun kıymetini, dürüstlüğü, yardımseverliği, dostluğu anlatmayı ihmal etmiyor. Meraklı Norman, Ramazan ile ilgili birçok şeyi bilmek istiyor, arkadaşları ile birlikte teravih namazı kılıyor, iftar yapıyor. Onunla birlikte biz de birçok şeyi öğreniyoruz. Misal abdesti ne bozabilir? Günde kaç namaz var? Teravih nedir? Sahur nedir, iftar nedir?

Bugün annemin içi içine sığmıyordu, çok heyecanlıydı. Çünkü ay, hilal şeklinde göründüğünde Ramazan başlar. O da ya bu gece ya da yarın Ramazan başlıyor demek oluyor.

Önümüzde kutsal bir ay var. Dualarla, güzel bir şekilde başlayalım bu ata” dedi annem saçımı okşayarak.

Olayların arka planında ramazan ayı ele alınıyor, çocuklara; eğlenerek okurken, güzel dinimizin birçok şeyi de aktarmış oluyor. Bu anlamda, yan komşunun Müslüman olmayan bir çocuğun seçilmiş olması dikkat çekici olmuş. Birbirini anlayan, düşman olmayan bir dostluk içinde, hoşgörüyü hikâyenin içine sarılmış. Ama asıl mesaj; güzellikle dostlukla Müslümanlığı anlatılacağını bizlere iletiyor olmasıdır. Ayrıca Urduca ve Hind izlerini de takip edebiliyoruz.

Dedelerinin yerel kıyafetinde taktığı, komşularının arkaya attığı şal, yerel yemek Samosa, Urduca baba demek olan Abu’nun kullanılması, yazarın kendi kimliğine sahip çıktığını ve aktarmayı hedeflediğini de göstermektedir.

En azından evdeki ramazan havası günlerimi renklendiriyordu. İftira geri sayım, birlikte namaz kılmak ve hepsinden iyisi samosalar…

Yazar, Zyaan Kocagöbek karakteri ile bize hayata pozitif bakmamızı, kimsenin hakkımızdaki negatif düşüncelere takılmamızı anlatmayı başarmış. Bu karakterin kendisi ile olan barışık halleriyle, bize alay edilmemek gibi şeyler için yalana dolana sarılmamız gerektiğini aktarmış. İnsanların kusur görmek isterse cennette bile göreceği sözünü akla getiren bir karakter olmuş.

Hey Nisa, duydum ki arkadaşların seninle alay etmesin diye bir söylenti uydurmuşsun. Soyadımdan öğrendiğim bir şey varsa o da insanlar daima alay edecek bir şeyler bulur. Bu yaşamın bir parçası. Önemli olan bunlara aldırmaman. Sen aldırmazsan seninle alay etmelerinin hiçbir önemi kalmaz. Bu yüzden fazla ciddiye alma.

Ramazanın affediciliği, kibarlığı, nezaketi, komşu ilişkilerini işlerken bir Müslümanın nasıl bir karakterde olması gerektiğinin altını çizmiştir. Kyan Cheng, basit sade kafa karıştırıcı olmayan direkt mesajı veren çizgilere sâhip resimlerle kitaba ayrı bir hava vermiş, onu daha ilgi çekici hâle getirmiş. ‘Bu kadar güzel kitabın bir eksik yönü var mı?’ sualini soracak olursak. Sözümüze şöyle başlamak doğru olacaktır.

Belki zamanın getirisi ile belki kendi milletlerinde bunun bir önemi olmaması sebebiyle olsa gerek Cami ve Kâbe şeklinde kurabiyeler yapılması, çocuklarının adlarını peygamberin adı diye anarken ayağını düzelten, Kâbe’den yüksek minare dikmeyi edep dışı bulan Türk irfanının yapısına uzak olduğunu ilâve etmek gerekir. On bir ayın sultanına sayılı günler kala çıkan İkiz Dedektifler, orucun güzelliğini dostluğu, dürüstlüğü, önyargıyı düşünmeden inanmamayı anlatan sıcacık bir kitap olmayı başarmış. Okuyanı bol olsun. Ramazan şerif hayırlar getirsin.

Hoş geldin Ya Şehri Ramazan diyelim yeniden…

Elçin Ödemiş
x.com/elindemis

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder