Fantastik edebiyat gerçeklerin dünyasını aşıp, olağandışılığın sınırları içinde yepyeni bir dünya açar. Kimi zaman mekân yaşadığımız dünya gezegeni, kimi zaman var olmayan bir gezegen ve zaman diliminde kapılarını açar. Bizi şaşırtır, tedirgin eder, meraklandırır. Tolkien, Yüzüklerin Efendisi serisinde Orta Dünya denen bir yerde var olmayan, onun mürekkebinden hâsıl olan Elf, Hobit gibi ırkların macerasını yazmıştır. Onu etkileyen en büyük etken Birinci Dünya Savaşı’dır ve onu bambaşka bir dünyada bize aktarmayı istemiştir. O, fantastik edebiyatın babası hüviyetine, ince ince düşünüp ilmek ilmek işlediği eseri sayesinde kavuşmuştur. Özellikle gençler tarafından ilgi gören, hayallerinin sınırlarını zorlayan, “Fantastik edebiyat” bu yüzyıla damgasını vuran, tür olarak edebiyat tarihinde yerini almıştır.
Türk Edebiyatında da gençlere yönelik bu tür eserlerin sayısı günden güne artıyor. Özellikle çocukluğunda He-Man gibi çizgi filmler, Zindanlar ve Ejderhalar gibi film ve kitaplar arasında kaybolan nesiller, beslendikleri bu kaynakların benzerlerini yazmak için kolları sıvamışlardır. Bu toprakların çocukların elinde, fantastik edebiyata konu olacak malzeme bir hayli fazladır. Bu alanda kalem oynatmayı kendine vazife bilmiş Haldun İlkdoğan bu isimlerden biridir. Özgeçmişinde yazan şu cümle çok dikkat çekici: “Fantastik Evrenlere olan ilgisi ise Harry Potter, Narnia Günlükleri ve Altın Pusula gibi eserlerden beslenerek kendi özgün evrenini yaratma kararını almasına vesile oldu. Böylece toplumsal gerçekçi fantastik bir yönelimde eserlerini kaleme almaya özen gösteriyor.”
İlkdoğan’ın, etkilendiği, Narnia Günlüklerinin yazarı 1898 Kuzey İrlanda Doğumlu (Birleşik Krallığa Bağlı bölüm) Clive Staples Lewist'ir. Eserini 1950 yılında Tolkien’den etkilenerek yazmıştır. Kitap 2005-2008-2010 yılında üç seri olarak filme çekilmiştir. Yine etkilendiği, Altın Pusula ise Philip Pullman tarafından yazılan 3. ciltlik Karanlık Cevher serisinin 3. kitabıdır. 2007 yılında, Chris Weitz tarafından çekilen, başrollerinde Nicole Kidman, Danie Craig olan Oscar'lı bir film olarak da hafızalarda yerini almıştır. Bu iki kitabın içeriğinde toplumsal gerçekler olduğu kadar, Hz. İsa’nın hayatından esinlemeler taşıdığını da bir yere not etmek lâzımdır. Haldun İlkdoğan aynı zamanda bir akademisyen, müzisyendir. Hayal kurmaya ve bunu kaleme dökmeye meraklı bir isim olarak yazın dünyasında kendine yer etmiş biri. Özellikle kendine has evrenini; orada adalet, eşitlik, huzur yaşanabilen bir dünya üzerinden inşa etmeye, bunu da gençlere aktarmayı hedefliyor. Genç Timaş’tan çıkan Lema: En Yüksek Tepe eserinde bunu yapmaya çalışıyor.
Eserini yazarken içinde bulunduğumuz evrenin, toplumsal gerçeklerini kendi gözüyle, kendi bakış açısıyla veriyor. Materyalleri, mineralleri biten, yaşanmaz hale gelen dünyadan, bir başka gezegene giden insanların evrimi, yolculuğu kutsal kitaplarda yazan kıyamet hikâyelerinden esinlendiğini söyleyebiliriz. Açgözlü yönetici ve zenginlerin iktidar savaşı ve vurdumduymazlığı dünyayı o hale getirmiştir. Çevre bilincinin yok olduğu bir dünyadan kaçıp, yeni bir gezegene gelen insanların evrim geçirse de zihinlerinin yine aynı olduğunu, aç gözlülük ve iktidar arzusunun her şeyin önüne geçtiğini anlatmaya çalışmaktadır. “Dünya öyle bir yere dönüşmüştü ki insanlar yaşayabilmek için temiz havayı bile parayla takas eder oldular.”
Lema adlı 15 yaşındaki olağanüstü güce sâhip karakterin etrafında örülen olaylar dört kısımda ele alınıyor. Lema kendini tanırken, biz de onunla karanlık geçmişinin gizemini, ondan saklanan sırrı ve kendisini bekleyen tehlikeyi öğreniyoruz. Onunla birlikte doğan dört çocuk birer kurtarıcıdır lâkin diğer üçünün kim olduğunu bilmiyoruz. (Narnia Günlüklerinde dört çocuk vardır) Mai gezegeninin Mavel Kasabasında bir postacı ailenin kızı olan Lema görüngü krizleri geçirmektedir. Bu krizler mekân ve zaman içinde gelip gitmesine neden olmaktadır. Her krizinde bir ağaç ve yıkılmış harabe bir şehirde kendini bulmaktadır. Bu anlarda vücut ısısı yükselmekte ışık ve ateş saçabilmektedir. Kasaba çocukları tarafından garip bulunduğu için evinden dışarı çıkmamaktadır. Lâkin bir gün Su perdesi denilen bir geçiş tünelinden gelen Aksak’ların saldırısında (Yaramaz Ruhlar-Doğmamış çocukların ruhu) gücünü bilmeden açığa çıkarır. Böylece olaylar başlar. Bir görüngü krizinde, koca ağacın yanında gördüğü yaşlı bir kadından, geçmişi ile ilgili gerçekleri dinler. Kendi içinde gücüyle ağaca ışık vererek şehri eski halinde görmeyi başarır. Ateşlerle ışıkla dolu ağaç, Hz. Musa’nın Tanrı ile konuşmasını andırır. Yine mahşerin yedi kapısı bize dinlerde yer alan yedi sayısına göndermedir. Yunus Emre: Yolcuğa Öğütler kitabında bunu işler. Büyük Tufan, Hz. Nuh kıssasıdır.
Roman Mai denen bir gezegende geçer. Mai gezegenini de dört temel millet oluşturmuştur. Asil Ruhlar bu gezegene uyum gösterip yaşayabilenler, ruhlarını feda edenlerdir. Enzallar, bedenleri çürüyen hastalıklılar, göçmenlerdir. Enzad’lar, sağlıklı tertipli şerefli olan yerleşik hayata geçenler, onlar kendilerini gezegenin asıl insanı olarak görmektedir. Ve dördüncüsü bunu kabul etmeyen Akela’lar. Yılda bir kez ortaya çıkan Safirin güneşi, hiçlik kuşağının küçülmesi ve insan bedeninin ihtiyacı olan mineralleri sağlayan güçtür. Mahşerin Yedi kapısı ise hiçlik ruhunun üfleneceği kıyametin kopartacağı geçitlerdir.
“Zaten yüzyıllardır bu gezegende bir şekilde var olmamızı iki şeye borçluyuz, biri dünyevi maddeler diğeri Safir’in güneşi.”
Lema kim olduğunun peşinde koşarken Akela olan Pioren ona şöyle cevap verir
“Sen yeryüzüsün, dünyevi toprağın özü ve her şeyi dönüştürecek olan güçsün.”
Lema böylece gezegenin kaderini elinde tuttuğunu öğrenir, ama onu bekleyen tehlikeler nelerdir? Yüce Konseyi oluşturan Enzad’lılar Esfahan (İsfahan şehrine kimi yerde böyle seslenilir) denen büyük şehirde karar verici mercidir. Göçmenlerden korunmak için kasaba bir sis bulutu altındadır. Bu gezegende insanlar, Lav kuşunun yumurtasının özünden ısınma aydınlatma ve insanlar enerji toplarlar. Watt denilen elektrik üreten bir kuş türüne, Seron denilen dev kanatlı bir kuş ve Lema’nın sevgili hayvan dostu Ason ise canlı türlerinden bazılarıdır. Görünmez olmayı sağlayan taşlar, insanın düşüncesini okutan bitkiler, kokuları alıp götüren okaliptüs bitkilerinden bazılarıdır. Mavel kasabasında kimsenin akrabası yoktur ve çocukların meslek seçme hakkı yoktur. Çünkü ailesinin mesleğini sürdürmek zorundadır. Lema’nın kendine bulma ve Mavel kasabasının Şafak Kolcuları tarafından işgal edilmemesi için verdiği mücadelenin ön saflarında yer alan Bitki Uzmanı, Büyük Tufan’dan kaçıp gelmiş İssara, Hayvan terbiyecisi (bir çeşit çoban) Harden ve Kasabanın bekçisi Roff, annesi Sira, onun gelişmesini sağlayan kişiler olarak da karşımızdadır.
Eserde kimin yalan söylediği kimin doğru söylediğini sonuna kadar anlamıyorsunuz bütün cevaplar ikinci kitapta yer alacak gibi durmaktadır.
“Gerçekler hep kusurludur, ama yalanlar şüphe duyamayacağın kadar kusursuz görünür.”
Bir serinin giriş kitabı olan Lema: En Yüksek Tepe, kendimizi de sorgulayacağımız konuları, halktan uzak yöneticilerin her türlü yalana sarıldığını ve gerçek sandığımız birçok şeyin yalan olduğunu anlatmaya çalışmış.
“Sana anlattıklarımın hepsi kızıl başlı kör kâhinlerin alacalı divitleriyle insanlar için mahşerin yedi kapısını kapatan lahitlere yazıldı. Başaramazsan, başaramazsak, lahitler yerle bir olacak ve gezegenin ruhu bir ses olarak bedenleşecek, kendi varlığında oluşan hiçlik kuşağının genişlemesini durdurmak için bu yedi kapıdan yeryüzüne üflenecek. O gün insanlık karşı koyamayacağı bir yok oluşu, acı dolu bir mahşeri yaşayacak.”
Elçin Ödemiş
x.com/elindemis
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder