Bir müzik terimi olarak kreşendo bir müzik eserinde seslerin gittikçe güçleneceğini belirten harekettir. Günlük hayatta ise bir olayın büyüyeceği, daha da ses getireceği manasında kullanılır. Peki, kreşendo bir çocuk kitabının ismi olursa ne olur?
Yazar Susanna Mattiangeli, Kreşendo kitabıyla işitme engelli bir çocuğun içinde yükselen müziğin sesine kulak vermemizi ister. Ulaşılabilirliğin söndürdüğü hayrete, şükrü gölgeleyen yalancı seslere, emeğin gücüne, içimizdeki müziği susturan yetişkinliğe Milo’nun sessiz dünyasından şahitlik etmemiz için bizi onun küçük kasabasına götürür. Milo’nun yaşadığı bu kasabada müzik eski coşkulu sesini, insanları kuşatan ahengini yitirmiştir. Tıpkı suyu verilmeyen, ışıktan mahrum kalan, özen gösterilmeyen çiçekler gibi solmuş, feri sönmüştür. Eskiden bu kasabanın kaldırım aralarından, duvar diplerinden arsız otlar gibi fışkıran müzik artık duyulmaz olmuştur. Sokaklar da insanların içi gibi kuraklaşmış ve sessizliğe gömülmüştür. Müzik artık evlerin pencerelerinden sokağa karışmamaktadır. Çünkü evlerde bir aile masasının etrafında birlikte dinlenen, keyfine birlikte varılan müziklerin yerini kişisel kulaklıklardaki müzikler almış; herkes sadece kendini mutlu edecek müzikleri dinlemeye başlamıştır.
Milo bu değişimi ses düzeyinde idrak edemese de şehrin canlılığını yitirdiğini gözlemler. İnsanlar Milo’ya ders kitaplarından müziğin ne olduğunu tarif etmeye çalışırlar, ona müziğe çiçekler gibi her gün özen gösterilmesi gerektiğini hatırlatırlar. Peki, bu insanlar bu hatırlatmaları yaparken müziği kendi elleriyle neden iterler?
Kreşendo’yu okurken zihnimizi kurcalayan bu sorunun günümüz dünyasına yansıyan birçok cevabı vardır elbette. Modern insan görselliğin zirvede olduğu bir dünyada sürekli kendini şaşırtan görüntüler arar. Maruz kaldığı yığının içinde debelenirken etrafında, bedeninde, ruhunda var olan güzellikleri sıradanlaştırır. Bu küçük mucizelere bakmak aklına gelmez, onları çantada keklik gördükçe yokluklarında nasıl hissedeceğini kestiremez hâle gelir. Hayret nazarının elini eteğini çektiği bir dünyada da mutsuz insanlar çoğalır. Ezberden ibaret olan, nefes almayan bilgilerle çocukların zihnine yerleştirilmeye çalışılanlar yetişkinlerin gerçek dünyasında ete kemiğe bürünmediği sürece çocukların ruhuna nakşetmeyecektir. Milo'nun bu kitaplardaki bilgilerle gerçek yaşam arasındaki uçurumu fark etmesi belki de onun içindeki sesle epeyce haşır neşir olmasıyla ilgilidir. Diğer insanlarla eksikliğinin bir bakıma eşitlendiği bu kasabada kalbinin sesi ve çocukluğun katıksız duyuşuyla keşif yolculuklarına çıkar. Küçük nesneler toplar, onları inceler ve resimlerini çizmeye başlar. Resim çizerken tüm bedenini ve ruhunu yaptığı işe verebilir çünkü hayatında gereksiz sesler, işini bölecek gürültüler yoktur. Yine bir keşif sırasında hurda yığınlarının arasında kıpırdayan bir bitki görür, canlılığı onu etkiler ve bitkiyi evine getirir. Keşfettiği bitkinin ne olduğuyla ilgili en ufak fikri olmasa da onu kendi elleriyle besler, yapraklarına özen gösterir, dallarındaki filizleri izler. O bitki ondaki eksikliği tamamlayan, hayatındaki boşluğu dolduran bir ses haline gelir. Bu bitki Milo dışarıdayken bile içini kıpırdatır, aklını sürekli meşgul eder. Hemen eve dönüp ona kavuşmak ister. Eve döndüğü bir gün evinin önünde yüzlerinde sıcak memnuniyetler gezinen, bedenlerini farklı şekillerde hareket ettiren insanlar görür. Milo, diğer insanlar gibi olmasa da ilk kez müziğin sesini içinde duyar ve onu zihninde şekillendirmeyi başarır. Evinde emek vererek büyüttüğü bitkinin rengârenk dalları pencerelerinden fışkırmıştır, bu dallar insanlara kadar uzanmış ve onları müziğin ritmiyle dansa kaldırmıştır. Kasabadaki insanlar bu uyanışla renk renk, çeşit çeşit müzik yetiştirmeye başlamışlar ve dans etmeyi hiç bırakmamışlardır.
Yazar Susanna Mattiangeli, Kreşendo kitabıyla işitme engelli bir çocuğun içinde yükselen müziğin sesine kulak vermemizi ister. Ulaşılabilirliğin söndürdüğü hayrete, şükrü gölgeleyen yalancı seslere, emeğin gücüne, içimizdeki müziği susturan yetişkinliğe Milo’nun sessiz dünyasından şahitlik etmemiz için bizi onun küçük kasabasına götürür. Milo’nun yaşadığı bu kasabada müzik eski coşkulu sesini, insanları kuşatan ahengini yitirmiştir. Tıpkı suyu verilmeyen, ışıktan mahrum kalan, özen gösterilmeyen çiçekler gibi solmuş, feri sönmüştür. Eskiden bu kasabanın kaldırım aralarından, duvar diplerinden arsız otlar gibi fışkıran müzik artık duyulmaz olmuştur. Sokaklar da insanların içi gibi kuraklaşmış ve sessizliğe gömülmüştür. Müzik artık evlerin pencerelerinden sokağa karışmamaktadır. Çünkü evlerde bir aile masasının etrafında birlikte dinlenen, keyfine birlikte varılan müziklerin yerini kişisel kulaklıklardaki müzikler almış; herkes sadece kendini mutlu edecek müzikleri dinlemeye başlamıştır.
Milo bu değişimi ses düzeyinde idrak edemese de şehrin canlılığını yitirdiğini gözlemler. İnsanlar Milo’ya ders kitaplarından müziğin ne olduğunu tarif etmeye çalışırlar, ona müziğe çiçekler gibi her gün özen gösterilmesi gerektiğini hatırlatırlar. Peki, bu insanlar bu hatırlatmaları yaparken müziği kendi elleriyle neden iterler?
Kreşendo’yu okurken zihnimizi kurcalayan bu sorunun günümüz dünyasına yansıyan birçok cevabı vardır elbette. Modern insan görselliğin zirvede olduğu bir dünyada sürekli kendini şaşırtan görüntüler arar. Maruz kaldığı yığının içinde debelenirken etrafında, bedeninde, ruhunda var olan güzellikleri sıradanlaştırır. Bu küçük mucizelere bakmak aklına gelmez, onları çantada keklik gördükçe yokluklarında nasıl hissedeceğini kestiremez hâle gelir. Hayret nazarının elini eteğini çektiği bir dünyada da mutsuz insanlar çoğalır. Ezberden ibaret olan, nefes almayan bilgilerle çocukların zihnine yerleştirilmeye çalışılanlar yetişkinlerin gerçek dünyasında ete kemiğe bürünmediği sürece çocukların ruhuna nakşetmeyecektir. Milo'nun bu kitaplardaki bilgilerle gerçek yaşam arasındaki uçurumu fark etmesi belki de onun içindeki sesle epeyce haşır neşir olmasıyla ilgilidir. Diğer insanlarla eksikliğinin bir bakıma eşitlendiği bu kasabada kalbinin sesi ve çocukluğun katıksız duyuşuyla keşif yolculuklarına çıkar. Küçük nesneler toplar, onları inceler ve resimlerini çizmeye başlar. Resim çizerken tüm bedenini ve ruhunu yaptığı işe verebilir çünkü hayatında gereksiz sesler, işini bölecek gürültüler yoktur. Yine bir keşif sırasında hurda yığınlarının arasında kıpırdayan bir bitki görür, canlılığı onu etkiler ve bitkiyi evine getirir. Keşfettiği bitkinin ne olduğuyla ilgili en ufak fikri olmasa da onu kendi elleriyle besler, yapraklarına özen gösterir, dallarındaki filizleri izler. O bitki ondaki eksikliği tamamlayan, hayatındaki boşluğu dolduran bir ses haline gelir. Bu bitki Milo dışarıdayken bile içini kıpırdatır, aklını sürekli meşgul eder. Hemen eve dönüp ona kavuşmak ister. Eve döndüğü bir gün evinin önünde yüzlerinde sıcak memnuniyetler gezinen, bedenlerini farklı şekillerde hareket ettiren insanlar görür. Milo, diğer insanlar gibi olmasa da ilk kez müziğin sesini içinde duyar ve onu zihninde şekillendirmeyi başarır. Evinde emek vererek büyüttüğü bitkinin rengârenk dalları pencerelerinden fışkırmıştır, bu dallar insanlara kadar uzanmış ve onları müziğin ritmiyle dansa kaldırmıştır. Kasabadaki insanlar bu uyanışla renk renk, çeşit çeşit müzik yetiştirmeye başlamışlar ve dans etmeyi hiç bırakmamışlardır.
Kreşendo bir çocuk kitabı olmasına rağmen yetişkinlerin dünyasına dair güçlü alt metinler barındırır. Müziğin tek bir çaba ve emekle bile bir sarmaşık gibi dünyanın dört bir yanındaki insanları kuşatabileceğini gösterir okura. İçimizdeki şarkıları canlandırmamızı, hayatın telaşlı koşturmacası içinde yitirdiğimiz çocukça notaları tekrar duymamızı, sahip olduklarımıza hürmet etmemizi, kaybettiklerimizi aramamızı, bulduklarımızı ise içimizdeki güzel kutularda muhafaza etmemizi ister. En kıymetlisi de dünyaya işitme engelli bir çocuğun gözünden bakmamızı sağlar.
Dili ve kurgusu itibariyle yer yer soyut bir hava sezeriz kitapta. Müzik, yitirdiğimiz ya da kıymetini bilmediğimiz birçok şeyin bir metaforudur aslında. Müziğin bitkiyle özdeşleştirilmesi; bize hayattaki devinimin bir parçası olduğumuzu, bu akış için ciddi bir çaba ve emekle donanmamız gerektiğini hatırlatır. Somut işlem dönemini tamamlamamış çocuklar için bu benzetmeler zihinlerinde tam olarak şekillenmeyebilir, bu nedenle kitabı yaş grubunu dikkate alarak ve ebeveyn önderliğinde okumak kitaptan alınan lezzeti artıracaktır. Kreşendo, hayatın ritmini tutmak ve içindeki şarkıları duymak isteyen herkesi sayfalarına davet ediyor…
Esra Türedi
twitter.com/esraturedi_
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder