İlmek ilmek Hayaller kitabı Doğu Türkistan’da Çin’in baskısı altında hayata tutunmaya çalışan, fakir bir ailenin kızı olan Mehrigül’ün hikayesini anlatıyor. Kitap gerçek bir hikayeden esinlenerek yazılmış, çocuk edebiyatı alanında birçok ödül almış. Yazar Josanne La Valley her ne kadar Çin zulmünü eserine yansıtmakta eksik kalmış olsa da kitabın bir kurgu olarak güzel mesajlar içerdiğini söyleyebiliriz. Yani kitabı Çinlilerin Uygurlara yaptıklarını öğrenmek, gerçek bilgiler edinmek için okumak isterseniz hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Ancak küçük bir kızın iç dünyasına ortak olmak için okursanız seveceğinizi düşünüyorum.
Kitabımızın kahramanı Mehrigül okuldan alınıp tarlada çalıştırılan, pazarcılık yaptırılan bir kızdır. Ve onun bir korkusu vardır uzaklardaki fabrikalara işçi olarak gönderilmek. Bir gün pazarda satış yaparken Amerikalı bir kadın onun bisikletinde asılı olan sepeti çok beğenir ve satın almak ister. Ona Mehrigül’ün hayal edemeyeceği kadar çok para verir ve devamını yapmasını ister. Tekrar geleceğim, der. Mehrigül buna çok sevinse ve ümitlense de hayallerine kavuşmak için onu birçok zorluk beklemektedir. Babası Mehrigül’ün sepet yapmaya vakti olmadığını, o kadının da bir daha gelmeyeceğini söyler ve parasını elinden alır. Kitap boyunca Mehrigül tekrar sepet yapmak için çabalar, babasıyla bir çatışma halindedir. Okur olarak karşımızda sert, anlayışsız bir baba vardır ancak yazar bunu yer yer yumuşatmaya çalışır. Babayı da hepten kötü bir karakter olarak çizmek istemez yine de kitabı okuyan herkes bu adamın kızına olan tavrından rahatsız olacaktır. Allah’tan Mehrigül’ün sepetlerine ve fikirlerine değer veren biri vardır, dedesi. Dedesi yıllardır sepet ören, anlayışlı, sakin, bilge bir kişiliktir. Mehrigül’ün hayaline destek olur. Yeni sepetler yapmak için onu teşvik eder. Ne var ki Mehrigül’ün zar zor gizlenerek yaptığı sepetleri babası bulup yok pahasına satmaya götürür. Mehrigül her şeyden vazgeçecek kadar yorulur. Yaşından büyük aldığı sorumluluklar ve engellenmişlik hissi onu zorlar. Annesi kaderine razı olan ama yavaş yavaş tükenen, hayattan elini eteğini çeken bir kadınken Mehrigül onun tersine tüm zorluklara rağmen hayal kuran, azimli bir kızdır. Kitapta iç konuşma tekniğiyle Mehrigül’ün önce hayata küser gibi olup sonra kendini yine kendisinin teskin etmesi, cesaretlendirmesi okuru da heyecanlandırıyor. Onunla alay eden kıza karşı kendine dik dur Mehrigül diyen, elleri kanasa da tekrar sepet yapmak için direnen güçlü karakteri kaderine de tesir ediyor. Hayallerinden vazgeçmiyor. Herkes için önemsiz onun dünyasında ise büyük bir değeri olan an geliyor ve Mehrihül üç hafta sonra gelirim diyen turist kadına sepetini satmak arzusuyla o gün pazara gidiyor. Ve beklenen oluyor, kadın gerçekten sözünde duruyor. Devamı biraz Türk filmi tadında ilerliyor. Amerikalı kadın bu son sepete daha da hayran olup Mehrigül’e yüklü bir para ödüyor ve hatta okula gitmesi için babasıyla konuşuyor, babası hikayenin sonunda yumuşuyor vs. Belki bu kısımlar biraz hızlı geçilmiş diyebiliriz ama kitabın mutlu sonla bitmesi okurunu rahatlatıyor.
Bir yanda her fırsat ayağına serildiği halde mutsuzluk, isteksizlik girdabına düşen çocuklar, gençler diğer yanda zorluklar içinde yaşayan Mehrigül’ün okuma ve hayata tutunma arzusu… Bu iki uç bize zorluklardan geçen insanların ayaklarının yere daha sağlam basacak olduğunu hatırlatıyor. Bazı şeylerin kıymeti ancak yokluğuyla ortaya çıkıyor. Zorlukların arasında sıkışan insan kendinde saklı yeteneği parlatmak için daha çok çabalıyor. Rahata kapılmaktan geri duruyor. Böylece zahmetin ardındaki rahmetler, güzellikler bir bir ortaya çıkıyor. Eller kanasa da o sepetler örülüyor, birileri engel olmaya çalışsa da o engeller aşılıyor, çabalar elbet karşılığını buluyor.
Zeynep Odabaş
twitter.com/zeynneppakyol
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder