“Gatsby, yeşil ışığa, yıldan yıla önümüzden geri çekilen o heyecan verici geleceğe inanıyordu.”
Gatsby’nin umudunu temsil eden şey, karşı kıyıdaki aşkı Daisy'nin evinde yanan yeşil ışıktı. Gatsby her akşam o yeşil ışığa doğru bakıyor, her seferinde yeniden umutlanıyordu. Biliyordu ki o ışık sönmediği sürece aşkına kavuşma şansı vardı. Işık sönerse, kalbinin ritimleri onu hayata bağlamaktan vazgeçecekti.
Gatsby’nin umudunu temsil eden şey, karşı kıyıdaki aşkı Daisy'nin evinde yanan yeşil ışıktı. Gatsby her akşam o yeşil ışığa doğru bakıyor, her seferinde yeniden umutlanıyordu. Biliyordu ki o ışık sönmediği sürece aşkına kavuşma şansı vardı. Işık sönerse, kalbinin ritimleri onu hayata bağlamaktan vazgeçecekti.
Muhteşem Gatsby, Caz Çağı’nın akıcı üsluplu yazarı Scott Fitzgerald'ın en ışıltılı eseri olarak göze çarpmakta. Öyle ki eseri okurken 1920’lı yılların içinden geçip gitmek mümkün. Eser, Caz Çağı’nın tüm abartılı yaşantısına şahit olup eleştirmemize dahi olanak sağlamakta. Bu abartılı ve ışıltılı yaşantının içinde, eğitimsiz bir aileden gelip kendini bastan yaratan esas karakterimiz Jay Gatsby'nin Daisy'ye duyduğu aşk, olaylardan sıyrılıp masum bir hal alıyor. Her şey ve herkesin içinde göğe yükseliyor, odak noktası oluyor.
Gatsby, askerlik yıllarında Daisy'ye aşık olur, savaş zamanı Daisy ondan haber alamaz, ailesi onu başka biriyle evlendirir. Aradan beş yıl geçmiştir ve Gatsby Daisy'yi unutamamıştır. Servet sahibi olup Daisy'nin şehrine yerleşir, onu kazanmak için bir mücadele içine girer. Daisy’nin de katılması umuduyla tüm şehrin davetiyeye ihtiyaç duymadan katılabileceği lüks partiler verir. Bu partilerde eğlencenin hiçbir sınırı yoktur.
Yaşanan tüm olayları bize anlatan, şehre gelip Gatsby'nin komşusu olan Daisy'nin kuzeni Nick Carraway'dir. Yanındaki eve taşındıktan sonra Gatsby' nin gizemli hali dikkatini çeker, verdiği partilerden birine katılınca onla tanışma fırsatını yakalamış olur. Olaylara fazla müdahale etmeden anlatarak bizi de gözlemci koltuğuna oturtur, onunla birlikte yaşananları izleme fırsatı sunar. Gözlemci olmasına rağmen anlatımının derinliği sayesinde karakterlerin duygularını oldukça hissettirmekte. Nick, orta sınıftan sayılacak biridir ve o dahi aristokrat zümreyi eleştirir. Bu da bize Amerikan Rüyası’nın çöküşünü anlatmakta. Dıştan görünen güzelliğin içine dalınca, abartının gereksizliği gün yüzüne çıkmakta.
Kül Vadisi, New York'tan ayrılan çorak bir topraktır ve işçi sınıfına ev sahipliği yapmaktadır. Lüksün orta yerinde beliren fakir görüntü, Amerika’nın ahlaki çöküşünü anlamamızı sağlıyor. Vadide insanlara bakan bir çift göz resmi olması da her yaptığımız hareketin izlendiğini vurguluyor. Yapılan hiçbir şeyin gizli kalamayacağını, kendimizin bildiği şeylerin dahi sırrımız olamayacağını anlıyoruz.
Tüm bunlar içinde Gatsby'nin aslında mümkün olamayacağı bastan belli bir aşk hikayesinin peşinden sürüklenişi oldukça akıcı bir yönde ilerliyor. Daisy'nin fikir değişimleri ve kararsızlıkları, bir mücadele içine girmek istemediğini belli ediyor. Bazen aşkına kavuşmaya meyilli olurken, bazen tek bir sözün peşinde kararlarını değiştirip o yönde ilerliyor.
Gatsby, en son ana dek umudunu kaybetmiyor. Geçmiş aşkının gölgesini gününe taşıyarak şimdiki aşkın üzerini örtmek istiyor. Bu aşkı, zamanın ve yaşananların eritmiş olma ihtimali düşüncelerini hiç ziyaret etmiyor. Beş yıl öncesinde var olan aşka ait tüm duyguların hala devam ettiğine inanıyor, ortaya çıkarmak adına çabalıyor. Bu durumu Nick şöyle anlatıyor: “Bu düşün çoktan geride kaldığını; şehrin ötesinde, cumhuriyetin kara tarlalarının gecenin içinde serilip uzandığı o engin belirsizlikle kaldığını bilmiyordu.”
Evet, bilmiyordu. Gatsby, her şeyin geride kalmış olma ihtimalini düşünmeden durmaksızın o yeşil ışığa bakmaya devam etti. Yeşil ışık, Daisy'ye kavuşma arayışıydı. O ışık, hayalini gittikçe kuvvetlendirdi ve göz önündeki gerçekleri örttü. Eskiye kuşkusuz bağlı kaldı. Ama geçmişin tekrar etmesi mümkün değildi. Geçmiş artık geride kalmıştı ve şimdi yaşananlar, yaşanacak olanlar engellenemez bir güce sahipti.
O yeşil ışık aslında hepimizin içinde var. Her gün başka bir nedenle umut ediyoruz. Her kurduğumuz hayal ile yeşil ışığa daha çok yaklaşıyoruz. Gerçekleşmeyeceğini düşündüğümüz bir hayal dahi olsa, peşinden sürüklenip rüzgarına kapılıyoruz. O ışık bir kez yandı mı, sönmesi mümkün olmaz. Ve inanıyorum ki yaşamımız son bulana dek, yeşil ışık hiç sönmeyecek.
Buse Çakmak
busecakmakjd@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder