Sadece bir tür olarak roman yoktur, onu hepimiz okuruz ama kimini okuduğumuzda çok zevk alırız, kimini okuduğumuzda nitelendiremediğimiz duygular içerisine gireriz. Kimini okuduğumuzda “bu neydi şimdi” de diyebiliriz. Kimini okuduğumuzda etkileri uzun süre devam edebilir. Ancak sevdiğimiz ya da sevmediğimiz birçok romanın bize verdiği bir mesaj vardır. Bazı romanlar tek bir mesajı upuzun bir kurguda işler. Bazı romanlarda ise birçok mesaj, birçok duyguyla tek bir kurguya yedirilmiştir. İşte o romanlardan biri İçimizdeki Şeytan. Romanı okumaya başladıktan sonra “bu romandan şu alınır” diyorsunuz, ama sayfaları çevirdikçe, “hayır, şu da alınabilir” demeye başlıyorsunuz. Hülasa, İçimizdeki Şeytan, içinden sosyal, kültürel, ahlaki ve duygusal birçok mesajı alabileceğimiz çok sağlam bir roman.
İçimizdeki Şeytan’da bir önceki paragrafta değindiğim başlıklar altında, okurken bir hikaye gibi gelen, ancak altlarında gerçekliği tartışılmaz derin trajedilere değiniyor Sabahattin Ali. Romanın başkarakteri Ömer’in, vapurda Macide’yi görmesi ve Macide’ye açılacakken uzak akraba çıkmaları ile başlıyor hikaye. Ömer Macide’yi seviyor, (ya da sevdiğini düşünüyor). Ömer’in zihni hep “onunla karşılaşmamızın bir anlamı var, daha önceden kesinlikle tanışıyor olmalıyız” gibi fikirlerle dolu, bir yerde bu hissiyatı doğru da çıkıyor, Ömer, Macide’yi mutlu edemeyeceğini, Macide’nin ancak kendini düzeltmesine bir vesile olabileceğini anlıyor hikayenin sonunda. Ancak Ömer bu vesileyi de değerlendirmiyor. Macide İstanbul’da konservatuar okumak için kaldığı teyzesinin evinden, babasının ölümüyle birlikte ayrılmak zorunda kalıyor. Gidecek hiçbir yerinin olmadığına inanan Macide, Ömer’e aşırı bir anlam yükleyip onunla birlikte yaşamaya başlıyor. Ve Macide artık Ömer’in karısı oluyor. İlk zamanlar tatlı heyecanlarla birlikteliklerini sürdürmeye, parasızlık sıkıntısını sineye çekmeye çalışsalar da Ömer’in müsrifliği, başıboş ve çocukça hareketleri, hatta Macide’yi yok saymaya kadar giden düşüncesizlikleriyle, daha roman bitmeden ayrılıyor Ömer ve Macide’nin yolları. Romanın sonu, Macide için yeni bir hayat kapısı açsa da, Ömer için maalesef hüsran oluyor.
Romanda, yanlış arkadaş seçimlerinin maddi ve manevi büyük kayıplara neden olduğu, ahlaki temelleri ezen bir kültürel hayatın rezillik ve perişanlıktan başka bir şey getirmeyeceği, müsrifliğin insan ilişkilerinin temeline bomba döşediği, bir insanın hayatını birleştireceği insanı seçerken birden fazla kez düşünmesi gerektiği gibi birçok sosyal ve ahlaki mesajlar veriliyor. Roman, kurgusu, toplumsal ve edebi tenkitleri itibariyle kendi dönemine ait olsa da, verdiği mesajların bir zamanı yok. Hepsi her zaman geçerli olan ibretler.
Romanın adının İçimizdeki Şeytan olmasının sebebi ise, kurgudan anladığım kadarıyla, Ömer’in içgüdülerinden hareketle yaptığı hatalardı. Ömer, herkesin ve kendisinin içinde ona hata yaptıran, ayaklarını bir yerlere doğru sürükleyen, bazen doğru yol gösterip, bazen hayatını mahveden bir şeytan olduğuna inanıyordu. Aslında Ömer, içinde ona iyilik emreden sesle, kötülük emreden sesi birbirinden ayırt etseydi, belki de kitabın sonuna hapse düşmeyecekti. İçimizdeki yol gösteren sese, kimileri altıncı his der, kimi bilinç altı, kimi öz.
İşte bu öz benliğin sesiyle nefsini birbirinden ayırsaydı Ömer, Macide ile gerçekten mutlu olabilecekti belki de. Keza, ilk sayfada vapurda onu Macide’ye yakın hissettiren, Macide’yi sevdiren, aile olmak istettiren, Ömer’in öz benliği, çarşıdan çorap çaldıran, bir memuru tehdit ettiren ise nefsiydi. Birçok mesajın yanında roman okura, insanın içindeki sesleri birbirinden ayırması gerektiği mesajını veriyor.
Hem dil, hem kurgu olarak son derece yalın ve güçlü bulduğum bu romanı okumak benim için çok zevkli oldu. Kitabı okumak isteyen herkese keyifli okumalar diliyorum.
Nidâ Karakoç
twitter.com/nida_karakoc
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder