3 Ağustos 2020 Pazartesi

Yanlış bilinenleri doğruya çevirme çabası

Şair İsmet Özel’in son yazılarından müteşekkil Dil İle İkrar kitabı, yine TİYO etiketiyle geçtiğimiz aylarda neşredildi. Kitap, İsmet Özel’in İstiklal Marşı Derneği’nin internet portalinde belirli aralıklarla “Dil ile İkrar” serlevhası altında yazdığı metinlerin bir araya getirilmesinden oluşuyor.

Dil İle İkrar, Özel’in ve TİYO’nun hem Latin hem Kur’an harfleriyle neşrettiği dördüncü kitaptır. Desem Öldürürler Demesem Öldüm, Küfrün İhsanı Olmaz, Türk Olamadıysan Oldun Amerikalı kitaplarından sonra neşredilen bu kitap, biçim olarak diğerlerinden bir farklılık içeriyor: Diğer üç kitap, bir tarafta Latin diğer tarafta Kur’an harfleri olmak suretiyle ikiye bölünmüştü. Bunda ise aynı yazı hem Latin hem Kur’an harfleriyle yan yana basılmış. Bu şekilde olması, yazıyı farklı harflerle görmek isteyenler açısından doğal olarak bir kolaylık sağlıyor.

İstiklal Marşı Derneği, bu kitap neşredildikten sonra “Kalp İle Tasdik” adı altında bir panel gerçekleştirdi. Bu panelde bahsedilen konular paralelinde Dil İle İkrar'ı okumak, taşların daha rahat yerine oturmasını sağlayacaktır.

İsmet Özel’in kelimelere ve dile ne kadar önem verdiğini onu takip edenler bilecektir. Gerek dernek bünyesinde yapılan çalışmalar gerek İsmet Özel’in kitaplarında ele aldığı konular elbet sözün önemine ve Türkçeye geliyor. Bu kitabına da sözün önemiyle başlayan şair, kitap boyunca İslâm, kapitalizm-şiir ilişkisi, siyaset, tarih vb. konulardaki görüşlerini dil ile birlikte çerçevelendiriyor: “Neye yönelmiş olursak olalım yön ancak sözle var. Sözü değiştirmeden yönü değiştiremiyoruz. Sözü varlıktan, varlığı sözden tecrit insan gücünün ötesinde. ‘At başı’ ibaresi eşya ile söz arasındaki münasebetin at başı gittiğini ispat ediyor. Sözsüz fiil yok. Oluş demek söze kavuşmak demek. Söze dökmediğimiz takdirde kendi fikirlerimizin ne olduğundan kendimizin de haberi yoktur.” diyen şair, daha önceki zamanlarda belirttiği gibi bir farz-ı kifaye’yi yerine getirme çabasıyla kendi doğrularını, kendi bakış açısını, kendi iman ettiğini Müslümanlara aktarıyor.

İsmet Özel denemelerine bol bol sorular sorarak başlıyor ve okuru bu denemelerle konuya hazırlıyor diyebiliriz. Hemen çoğu kitabında bunu görsek de bu kitapta biraz daha yoğun bir soruya maruz kalıyor okur. Sorunun içinde cevabını da veriyor çoğu zaman ve daha sonra yazının devamında bu cevabı açıklıyor.

Kelimeleri kullanış tarzı, farklı kelimeler ve farklı başlıklar (hem şiir hem de düz yazılarında) konusunda birçok kişiden ayrılan İsmet Özel, kitabı okuyanlara bazı şeylerin gerçek anlamını da gösteriyor. “Şu Allah’ın işine bak”, “Acı patlıcanı kırağı çalmaz”, “Dervişin fikri neyse zikri de odur” gibi kalıplaşmış ifadelerin bilinen anlamlarının dışına çıkan şair, en doğru açıklamaları ikrar etmekten geri durmuyor.

Bu kitap Müslümanlara yazıldı demiştim yukarıda. İsmet Özel’in karşısına küfrü alarak girdiği bu çaba aslında şimdiye kadar yaptıklarından çok farklı değil. Yine de bazı şeyleri dil ile ikrar etmekten bıkmaması açısından oldukça değerli olan bu yazılar, “Müslümanım” diyenlere yol göstermesi açısından da önemli: “Bana ancak işittiğimi ikrara müsait bir dil verilmiştir. Mesuliyetim işittiğime itaat edip etmediğimi kapsar. Hakikatin bu veçhesi itibariyle insanoğlunun ezelden ebede meşruiyet kazanmış bilgi alanını Kur’an-ı Kerim’in nüzulü tayin etti. Hayır, öyle olmadı veya olduysa bile gerçekte Kur’an-ı Kerim’in nüzulü sebebiyle eler olup bittiğinden pek emin değilim diyen herkes kâfirdir.

İsmet Özel, kitabında, Türkçe-İslâm-şiir üçgeninde çok duruyor ve bağ kurduğu ‘şey’lerin birbirinden ayrılamaz olduklarını geniş birikimiyle anlatıyor. Şiir konusunda şimdiye kadar dediklerinin Müslümanlar nezdinde ne kadar dikkate alındığı tartışılır. Fakat, “Allah milletleri dilleri üzerinden yaratır” şiarıyla bir şeyleri açıklayan Özel, Türk milletinin şiirle var olduğunu ve olacağını belki de en yoğun şekilde bu kitapta belirtiyor: “Hıristiyan takviminin 1917’nci senesi Medine müdafaası sebebiyle Türk milletinin emniyetini nerede bulduğunu âyan ettiği senedir. Türk milleti emniyetini şiirde buluyordu. Nasıl? Fahrettin Paşa ‘Ben rıza göstersem bile Küçük Muhammetler sağ kaldıkça yattıkları yer olan Medine’yi terke razı olmaz!’ mantığı güderek tarihte ilk defa ‘Mehmetçik’ ibaresini telâffuz ettiği sebebiyle. Güdülen mantık Türk şiirini olduğu kadar Lisân-ı Türkî’yi de imkân sahasına dâhil eden mantıktır. Unutulmasın ki, divan şairlerini şair kılan birçoğunun sahip olduğu Arapça ve Farsça divanlar değildi. Türkçe divanlarıyla şair oldular. Şairlerin her biri birer Mehmetçik olmağı göze aldığı için Türk edebiyatı vatan sahibi olmanın senedi olarak tezahür etti.

Şair, işlediği konular hakkında malumat verirken meseleyi derinden aktarıyor fakat bu derinliği yazıların boyutlarından anlamıyoruz. Sitede yazdığı yazılardan derleme olan kitaplarında, diğer kitaplarına nazaran daha ağır bir dil ve daha yüksek bir üslûp benimseyen şair, bu kitapta da bu özelliği devam ettiriyor. Birkaç tane denemenin dışında hepsi hakkında, okurun önceden bir bilgi birikiminin olması gerekir. En azından şairin önceki kitaplarından birkaç tane okumuş olması bu kitabı anlamlandırmada oldukça yararlı olacaktır.

Kitaptaki yazılar hafta hafta yazıldığı için, güncel konuların yazılara sirayet etmemesi düşünülemez. Her an her şeyin olabildiği, gündemin hiç boş kalmadığı, hatta aynı gün içinde birden fazla çok önemli şey yaşayan bir ülkede yaşıyoruz. İsmet Özel, asıl konusundan, dilden, Türkçeden, İslâm’dan şaşmadan güncel konuları da anlatmak istedikleri içinde eritiyor. Bunların içinde geçirdiğimiz darbe girişimi, yapılan referandum, ülkemizde gerçekleşen patlamalar, Misak-ı Millî tartışmaları vb. konular yer alıyor. İnsanları -onun ifadesiyle yutturulan dolmalar- bir şeyleri anlatmaya, yanlış bilinenleri doğruya çevirmeye, hayata kendimizi fazla kaptırdığımız için görmediğimiz şeyleri göstermeye çağıran şair, bunları her zaman Türkçe ve Türk vatanı ekseninden gerçekleştiriyor: “Türk toprakları ibaresi sizi rahatsız edebilir. ‘Bu topraklar Türklerin değil, benim!’ diyerek kendinizi Türk toprakları ibaresine itiraz edenler zümresine mensup sayabilirsiniz. Değilseniz aşağıda zikredilecek bir keyfiyetten haberdar olmak sizi içten içe zora sokan bir düğümü çözecek, zenginliğinizi artıracak. Ali Rıza Paşa kabinesinin Misak-ı Millî’yi ilan ettirdiği günlerde müteferrik sakinlerle dopdolu olan Batum, İstanbul, Selânik, İzmir, Urfa, Halep şehirlerindeki umumun istifadesine tahsis edilmiş mahallerde Türkçeden başka dil tekellüm edenler tahfif ve istiskal edilirdi. Çağdaş zihnin çok gerilerine kastla itilmiş bu vakıanın varacağı anlam muhtemel ki, ihtiyaç duyulan sağlamlığın Türklerin milletçe yemin edişi zaferinden doğacak zemin üzre bulunacağı hakikatidir.

Yazıları okuduğumuzda ilk etapta şairin geçmiş kitaplarında bahsettiği konuları tekrarladığı hissine kapılabiliriz; fakat biraz dikkat gösterdiğimizde bahsedilen konuların her yere değil de belli birkaç noktaya yoğunlaştığını ayırt edebiliriz.

Bazı deneme kitaplarında, kitabın özünü yansıtan ve kitabın çekirdeği diyebileceğimiz bir veya birkaç yazı bulunabilir. Bu kitap için -bence- bu yazı “Dilce-Lisânen-Lûgavî” başlıklı yazıdır. Baktığımızda üç kelime de aynı anlama geliyor görünebilir ama İsmet Özel bunları tamamen farklı bir şekilde açıklıyor ve bu da bize anlatmak istediği her şeyin ipucunu veriyor. Bu durumla ilgili Kalp İle Tasdik panelinde Gökhan Göbel’in konuşmasını alıntılamak istiyorum çünkü en doğru ifadenin bu olduğunu düşünüyorum: “Şimdi bu kitapta her yazı müstakil başlı sonlu yazılar fakat kitap çok orijinal bir bütünlük içinde. Kitabın ortasındaki bir yazıdan sonundaki bir yazıya yollar var. İsmet Özel bugüne kadar Türkiye’de yapılmayan bir şey daha yaptı bu kitapta, “dilce lisânen lugavî” diye yazı yazdı. Orada Türk dilinin neye taalluk ettiğini, Türk lisanının neye taalluk ettiğini anlattı. Türk dili ve lisanı arasındaki farkları gösterdi ve Türk lisanı yerine Türklük lisanı dememiz isabetli olacaktır dedi. Böyle bir teklif sundu. Ve orada dilden farklı olarak lisânın kendi adına konuştuğundan bahsetti…

İsmet Özel, uğraşıyor, didiniyor, ortaya bir şeyler koymaya çalışıyor. Maalesef ki onu dinleyenler, ona kulaklarını bile isteye kapatanların yanında devede kulak kalıyor. Fakat bu durum şairi yapmasına inandığı şeyleri yapmaktan alıkoymuyor. Bazen de derdini anlatırken, okurlara satır aralarında dert yanıyor. Bu kitapta da okurla etkileşim halindeyken bazı denemelerde niyetini ve sitemini sarih bir şekilde dile getirmesi bunun kanıtı niteliğinde. Belki de insanlar kalıplarının yıkılmasını kabul edemiyordur ve o yüzden uzaktır İsmet Özel’e. Yine de Dil İle İkrar'ın tarafsız bir gözle okunmasını tavsiye ediyorum. Özel’in kalibresi en yüksek üç dört kitabından biri olarak görüyorum bu kitabı: “Benim dil ile ikrar ettiğim bir vebalden kurtulma teşebbüsünden başka bir şey değildir. Gönlüm son dem denilebilecek bir ömür kesitinde bir daha münasebetsizlik edip son model arabalarını tıkır tıkır yürütenlerin, sigortalı gemilerini hışır hışır yüzdürenlerin işlerine burnumu sokma teşebbüsünde bulunmağı çok isterdi. Ama buna hiç imkân yok. Zira Türk’ün sarahaten âyan olan yalansız beyanının hiçbir müşterisi yok.

Mehmet Akif Öztürk
twitter.com/OzturkMakif10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder