“Her şey, bomboş günlerin, haftaların, ayların ve yılların baş döndürücü biçimde iz bırakmadan o biricik kesinliğe, yani ölüme doğru hızlanarak geçmesinden ibaret.”
- Mario Levrero, Boş Sözler
İnsan -istisnasız- hayatın merkezindeymiş gibi hareket ediyor. Dünya onun etrafında dönüyor sanki ve eşya onun sayesinde ya da onun uğruna varolmuş gibi tavır takınıyor. Sanki varlığa imkân lütfediyor. Her anını kutsayan insanın her yaşadığı, hayatın amacı; her söylediği, hayatın anlamı oluyor. Lüzumsuzluğun da acizlik gibi yeri yok onun kitabında.
Uruguaylı yazar Mario Levrero, Boş Sözler’de bunun böyle olmadığını anlatmış: İnsanı o dokunulmaz biricikliğinden alarak asıl yerine, evrendeki çokluğun içine bırakmış. Bu açıdan Boş Sözler ismiyle müsemma olmayan bir eser. Bu tamlama için ironi hatta oksimoron demek mümkün.
Nebula Kitap tarafından neşredilen Boş Sözler’i Türkçeye Başak Güntekin çevirmiş. Yüz yirmi sekiz sayfalık roman üç bölümden oluşuyor fakat salt olay ya da durum hikâyesi diyemeyeceğimiz yapısı için bu bölümlemenin pek bir önemi yok. Romanın başlangıcı, akışı ve bitişi bitimsiz bir sirkülasyonun kesitinden ibaret.
Eserin hemen başında yazarın kitaba dair bir değerlendirmesi bulunuyor. Levrero burada eserindeki kurgunun “iki ayrı bakış açısı veya metin grubuyla örülü” olduğunu belirterek bu iki bakış açısı veya metin grubunu “Alıştırmalar” ve “Boş Diskur” olarak kategorize ediyor. Eserin tümünü ise bu iki yapının “edebi olma niyetiyle” birleştirilmiş hâli olarak tanımlıyor. Levrero, yine buradaki değerlendirmesinde eserininin basılmadan önce bir “günlüğe benzediğini” söylüyor. Metni okurken ne demek istediği daha net anlaşılıyor zira başlık olarak ‘alıştırma’ veya ‘diskur’ olarak tanımlanan metin gruplarına tarih girilerek başlanmış.
Romana geçmeden önce yazarın kitapta yer verilen kısa biyografisinin dikkate alınmasında fayda olduğu kanaatineyim. Burada yazarla ilgili verilen bilgiler romanın dili ve içeriğini anlamlandırmayı kolaylaştırıyor. Biyografiden anlaşıldığına göre Mario Levrero sıradışı karakterinin ötesinde psikolojik gerilimleri olan biri ve özel hayatında da bunun yansımaları görülüyor. Bu açıdan Levrero’nun psikososyal durumu romana da yansımış diyebiliriz. Zaten ben anlatıcı tekniğiyle yazılan metin kendini çevresinden tecrit etmeye çalışan bir karakterin iç monologlarından oluşuyor. Kısacası roman otobiyografik bir kesit olarak da değerlendirilebilir.
Bir Latin Amerika Edebiyatı örneği olmasının yanında Boş Sözler’i en ilginç kılan nokta konusu olsa gerek. Kitap kendinden pek hoşnut olmayan ve bu yüzden davranışlarını değiştirmek isteyen bir insanın durumunu ele alıyor. Davranışsalcı öğretiye göre insanın karakter özelliği ve el yazısı arasında derin bir bağ bulunmaktadır. Romanın başkahramanı bu iddiadan hareketle el yazısını geliştirerek karakterini değiştirebileceği varsayımında bulunuyor ve “alıştırmalar” dediği çalışmalarına başlıyor. Yaptığını “oto-terapi” olarak nitelendiren roman kahramanı el yazısını değiştirdiğinde davranışlarını da değiştirebileceğini düşünüyor. Davranışlarını değiştirerek karakterini değiştirmeyi ve karakterini değiştirerek de karakterini istediği şekilde geliştirmeyi amaçlıyor. Amacına ulaşmak için günlük çalışmalarına geçiyor. Harfleri nasıl yazacağına yönelik notları bir mucidin günlük kayıtlarını anımsatıyor. Yazmayı adeta bir ritüel hâline getirmesinin yanında yaptığının kaligrafi çalışması olmadığını belirtmesi önemli bir detay. Yalnız işler roman kahramanının hesapladığı gibi gitmiyor ve alıştırmalar sırasında büyük bir sorun ortaya çıkıyor. Başarılı olabilmek için sadece el yazısına odaklanmak ve harfleri düzgün yazabilmek gerekmektedir. En önemlisi çalışmada anlamlı metinler ortaya çıkmamalıdır. Yazılanların anlamlı metinler olması hâlinde odak noktası yazının anlamına kayacağı için el yazısı istenildiği oranda gelişmeyecektir. Dolayısıyla karakter değişimi de söz konusu olamayacaktır.
Romanın kahramanı bu sorunu yazdığı yazıları ‘alıştırmalar’ ve ‘diskur’ olarak kategorize ederek aşmayı deniyor. Fakat her defasında alıştırma kategorisinde sıkıntı yaşıyor. Aynı anda iki şeye konsantre olamadığı düşüncesiyle salt şekle dayalı yazılar yazmayı deniyor ce içerik yerine şekile konsantre olmaya çalışıyor fakat yeterli başarıyı sağlayamıyor. Gelinen aşama roman kahramanının disiplinli çalışmasına engel olduğundan görevini savsaklamasına yol açıyor ve yazma işine aralıklarla devam etmeye başlıyor.
Boş Sözler psikolojik eşiği yüksek ve biraz da kasvetli bir roman. Kaygıları yer yer depresyona dönüşen roman kahramanı gördüğü rüyalarla gerçeği iç içe geçecek şekilde aktarıyor. Bilinçaltını açığa çıkaran aykırı hayalleri ve antidepresan kullanımı pek de iç açıcı olmayan ruhsal durumunu gösteriyor. Diğer yandan psikolojik açıdan sorunlu gibi görüntü oluşsa da kitapta hayatın gerçekliğine dair önemli detaylara yer verilmiş. Sıradan insanın gündelik hayat içerisinde karşı karşıya geldiği/kaldığı bu durumlara aile içi ilişkiler, iş hayatı, politik atmosfer, sosyal ortam, yalnızlık ve mahremiyet gibi örnekler verilebilir. Bu bağlamda roman kahramanı yazmayı bir yüzleşme eylemi hâline getiriyor. Her ne kadar anlamlı metinler yazmak istemese de diskur kategorisi altında bilimden dine, eğitimden politikaya, sosyal hayattan ekonomiye kadar bir çok konuya değiniyor. Diğer yandan zaman, mekân, ruh, özgürlük, güzellik, ahlak, sevgi gibi kavramlara felsefi bir derinlik kazandırıyor. Kısacası ‘boş sözler’ dolu hâle geliyor ve Mario Levrero nahifçe günlük hayatın edebiyatını yapıyor.
* Alejandro Zambra’nın Mario Levrero’ya da değindiği Serbest Kürsü’de kitabın “El Discurso Vacío” olan orijinal ismi Türkçeye “Boş Söylev” olarak çevrilmiş. ‘Diskur’ kelimesinin ‘söylev’ şeklindeki çevirisinin anlamsal açıdan maksada ve içeriğe daha uygun olduğu kanaatindeyim.
Mevlüt Altıntop
twitter.com/mvlt_ltntp
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder