15 Nisan 2020 Çarşamba

Daima insanca hayatlar, hep yaralı hatıralar

“Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.”
- Sâdık Hidâyet, Kör Baykuş

Mukadder Gemici’nin son öykü kitabı Hatırlı Yara, 2020 yılının başında okuyucuya, önceki kitapları gibi yine Dergâh Yayınları etiketiyle sunuldu. Bu kitap aynı zamanda Gemici’nin dördüncü öykü kitabı olma özelliğini taşıyor (Diğer kitapları sırasıyla Asla Pes Etme, Kar Makamı, Nuh’un Kızı). On bir öykü içeriyor Hatırlı Yara ve 84 sayfadan oluşuyor. Sayfa sayısı okuru aldatmasın çünkü insanı ruhen yorabilecek, sarsacak öyküler mevcut kitapta. Böylece ince kitapların etkisinin okuyucu üzerinde daha çok hissedileceği yönündeki tezimi de bir kez daha kendime kanıtladım. Özellikle duygu yönünden, lirizmin doruklarında bir anlatım mevcut öykülerin genelinde. Etkileyiciliğini artıran en önemli sebeplerin başında bu durum geliyor.

Birçok kitap için başlangıcın önemli olduğunu düşünüyorum. Bu, öykü kitaplarında ilk öykünün vurucu olması gerektiği sonucuna götürüyor beni. Muhtemelen içinden geçtiğimiz günlerin de bunda etkisi olacak ki, kitaba adını veren ilk öykü beni fazlasıyla etkiledi. Şehit olan bir askerin, Salih’in arkasından aydınlanan bir sırrın özelinde, bir anne ve bir genç kızı temel alan öykü, kısacık ancak kitabın dokunaklı öykülerinden. Duygunun yoğun olduğu ancak duygu sömürüsünün olmadığı bu öyküde bir şehit annesinin Allah’a teslimiyeti de işleniyor. Sanki çevremizde çocuğunu kaybetmiş bir anne gibi resmetmiş yazar Salih’in annesini. Gerçekliğin dışına çıkmadan ve realist bir donukluğa da varmadan oluşturulmuş Hatırlı Yara. Direkt bir vuruculuk hesaplanmış ve başarılmış: “Sanki aradan on iki yıl geçmemiş de haberi yeni gelmiş gibi, annesinin içinde bitmek tükenmek bilmeyen bir kaynaktan sızıyor, sıcak yara yeniden kanıyor, kanıyor…”. Bunun üzerinde önemle duruyorum çünkü bu duygu ayarını bazı öykülerinde başaramamış Gemici. Duygu sömürüsüne kaydığı yerler yok değil (buna değineceğim). Bu yüzden ilk öykü, 3.5-4 sayfalık dört başı mamur bir metin olarak karşımızda duruyor.

Kitapta anlatım olarak bazı öyküler birbirinden ayrılıyor. Bir olayın sürüklediği ve öykünün akışının diyaloglarla sağlandığı metinlerden başka öyküyü iç monologlarla sürdüren öyküler de mevcut. İkinci öykü Hırsız bu ikinci türe ayırdığım kısma giriyor. Ve o da kendi kısmında bir ayrıma tâbi oluyor. Aslında Hırsız öyküsü kitabın farklı öykülerinden. Çünkü gerçeküstücü özellikler taşıyor ve kişinin geçmişiyle hesaplaşmaya çalışmasını bu anlatımla sürdürüyor. Kitabın en başarılı öykülerinden olmasa da farklı bir yere konumlanıyor Hatırlı Yara’da.

Gelelim Su Köpüğü ve Yeni Komşular adlı öykülere. Bu iki öykü de birbirine benzer konular ve özellikler gösteriyor. Suriyeli ailelerin ülkemizdeki durumunu, birinde (Su Köpüğü) Suriyeli bir babanın gözünden, diğerinde ise Türk bir kadın karakterin (Meral) bakışından anlatmış Gemici. Fakat yazarın en önemli özelliği olan duyguyu okura aktarma becerisi Su Köpüğü’nde ne kadar iyiyse (…Durup onlara bakıyor. Boş sahilde eski bir hasır üzerinde oturan iki kızına, kucağında bebek ile karısına. Arkadan seyrettiği bu resimde bir eksik var, büyük oğlu. Sabah, ikinci derste bombalanan okulun enkazından ancak üç gün sonra çıkarabildikleri oğlu yok. Neresi sıkışıyor vücudunun bir türlü bulamıyor, göğsü değil, kalbi değil, bulamıyor. Her seferinde yaptığı gibi, geçen yılları usanmadan ilave ediyor. on yedi olacaktı. Kocaman bir delikanlı. Yaşasaydı). Yeni Komşular’da o kadar kötü. Çünkü yazar Yeni Komşular öyküsünde kendi düşünce yapısını da okura yansıtmış ve bunu bir sanatsal kaygı gütmeden dümdüz göstermiş.

Aslında iki öyküde de psikolojik ve toplumsal unsurlar ağır basıyor. İç monologu ve bilinç akışı tekniğini iki öyküde de iyi kullanmış yazar. Ancak Su Köpüğü içerik ve öyküyü sonlandırma olarak ne kadar başarılıysa diğeri hem içerik hem de bir son oluşturma açısından klişeye çok kaymış ve oluşturduğu karakter açısından hiç uygun olmayan bir durumla noktalanmış. Bütün öykü boyunca mahallelerine taşınan Suriyeli aileye içten içe düşünceleri ve kendi kendine söylenmeleriyle dediğini bırakmayan, empatinin e’sini kuramayan Meral’in, öykünün sonunda bir anda aydınlanması ve empati yeteneğine kavuşması hiç normal değil. Çünkü yazar Meral’i ve onun nezdinde bir insan tipini öyle betimlemiş ki; sığ bir bakış açısına sahip, vicdansız, sadece ânı düşünen ve kendisinden başka kimseyi önemsemeyen, yer yer ırkçı, her an sosyal medyada görebileceğimiz ‘Suriyeliler gitsin’ diyen tipi ete kemiğe büründürmüş. Bu sebepten keskin bir dönüş öyküye yakışmamış.

Göç ve savaş olgusunun hiçbir sosyolojik ve psikolojik tarafına değinmeden, tek bakış açısıyla ‘Suriyeli vatandaşlar koşulsuz istedikleri gibi gelip istediği yerde yaşamalı’ hayalciliği veya ‘kimseyi ülkeye sokmayın, gelenleri de gönderin’ nefretiyle öykü kurmak, öyküyü bir yere taşımaz. Gemici ilk bakış açısına sahip ancak Suriye konusuna ‘mesafeli’ olan herkes de vicdansız değil. Yani herkesi ‘Meral’ karakteri gibi görmemeli. Mesafeli olanların birçoğu zaten ‘Oh buraya geldiler, rahatlar’ ya da ‘defolup gitsinler’ bakış açısına sahip değil. Bu meseleye sadece iki zıt uçta bakmak zorunda değiliz. Ortada buluşmak lazım, o da maalesef bu öykü değil (Yeni Komşular).

Yazı uzuyor farkındayım ancak bir iki öyküye daha değinmem gerekli. Masallardaki Kız öyküsü kitabın en iyilerinden. Çağın gençliğinin durumu ve kendinden büyük kuşaklarla arasındaki farkın işlendiği başarılı bir öykü. Üniversite birinci sınıf bir kız öğrenciyle ilahiyat hocası babası arasındaki çatışma mükemmel işlenmiş; çünkü burada yazar gözlem gücünü de devreye sokmuş. Babanın, kızı ve ‘elalem ne der’ putu arasında ruhsal gidip gelişleri (Kaç kişi bakacak, kaç kişi beğenecek o fotoğrafları? Sürekli bir başkasını takip eden o yüzlerce, binlerce, milyonlarca gözü kör etmek istiyor. Sadece bu da değil, kendisi, adı ve mesleği de var orta yerde. O bakışların, başkalarının düşünceleri tek bir cümlede birleşiyor çünkü; ilahiyat hocasının kızına bak!) ancak son tahlilde kızına yönelişi… Psikolojik yönü de ağır basan bu öyküde az karakter ve neredeyse hiç olayla çok başarılı bir öykü ortaya çıkarmış Gemici. “Madem öyle. Bırak. Bırak ne yaparsa yapsın. Ne hâli varsa görsün” aşamasından “böyle yapma. Bırakma. Tut. Sadece yolunu şaşırmış bir insan o. Daha insan bile değil, olmasını bekle. Arıyor. Bulacak bekle” kısmına gelişin öyküsünü bir babanın gözünden çok iyi kotarmış.

Kitapta bunlardan başka, insan ilişkilerinin nereden nereye geldiğini, modern hayatın dış görünüm ve ambalaja ne kadar çok önem verdiğini ancak son tahlilde insanî olanın kazanacağı konulu öyküler (Yepyeni Bir İnsan), insanî olanla mekanik olanın karşılaştırıldığı ve başarılı bir şekilde işlendiği (Kalple Bilmek) ve farklı konuların işlendiği öyküler de mevcut. Hepsine değinirsek kitabı anlatmış oluruz o yüzden bunlar okura kalmalı.

Gemici iyi bir öykü yazarı. Daha önce de belirttiğim gibi okurun duygu durumunu iyi yönlendiriyor ve anlatımla da bunu destekliyor. Farklı anlatım tarzlarını da aynı yetkinlikte kullanması onun önemli becerilerinden. Bazı öykülerde eksikler ve olumsuz yanlar olsa da genel olarak gayet başarılı bir kitap Hatırlı Yara. Bu yılın başında yayımlanmasına rağmen yılın en iyi öykü kitaplarından biri olacaktır.

Mehmet Akif Öztürk
twitter.com/OzturkMakif10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder