5 Şubat 2019 Salı

İbn Haldun’u iktisadi okuma girişimi

İslam ve sosyal bilimler söz konusu olduğunda ilk akla gelen isim İbn Haldun (1332-1406) ve ünlü eseri Mukaddime oluyor. Orijinal ve kapsamlı fikirleri bu haklı önceliği ona kazandırıyor. Bugün İbn Haldun’un değerini anlatmak için bir çok başlık sayılabilir. Bunlardan en önemlisi entelektüel birikiminin ve görüşlerinin evrensel nitelik taşıması diyebiliriz.

Öyle ki, İbn Haldun’un sadece İslam dünyası ya da kendi dönemiyle sınırlı bir düşünür olmadığı yadsınamayacak bir gerçektir. Eserleri incelendiğinde modern Batı düşüncesinin öncülü sayılabilecek çok fazla açılım yaptığı görülür. Elbette epistemolojik derinlik ve kategorik çeşitleme bağlamında eksiktir fakat eserlerinde Aydınlanma sonrası ortaya çıkan bilimsel disiplinlerin birçoğuyla ilgili malumat bulmak mümkündür. Tarihi kutsamadan, retoriğe kapılmadan, hamasete bulaşmadan yapılan incelemeler bu gerçeğin altını çiziyor. Ozan Sağsöz’ün kaleme aldığı İbn Haldun’un Mukaddimesi’nde Maişet Yolları adlı kitap bunun son örneklerinden. Sağsöz’ün yüksek lisans tez çalışması olan yüz yetmiş iki sayfalık eser Vakıfbank Kültür Yayınları etiketini taşıyor. Vakıfbank Kültür Yayınları demişken, kısa süre önce faaliyete geçen yayınevinin kitaplarının dağıtımını/satışını tek kurumla sınırlandırmasının anlaşılır bir yanı yok. Sanırım yayınevinin takındığı bu aldırmazlığın ve tuzu kuruluğun sebebi bir kamu bankasının yayın ayağı olmasından kaynaklanıyor. Oysa kamusal sorumluluk ve kültür yayıncılığı bu değil. Ek olarak, yayınladığı eserlerde alışılmışın dışında tasarlanan içindekiler ve kaynakça kısımlarını hem estetik hem de kullanışlı bulmadım.

İbn Haldun’un Mukaddimesi’nde Maişet Yolları üç bölümden oluşuyor. İbn Haldun’da Tarih ve Umran Bilimi adlı birinci bölümde İbn Haldun’un zihin dünyasını şekillendiren ilmi ve entelektüel ortamın nasıl oluştuğunu ele alan Sağsöz, Antik Yunan ve Roma düşüncesinin etkilerini gösteriyor. Bu bağlamda İslam düşüncesi ile kesişen Antik Yunan ve Roma felsefesi onun düşüncelerinin arka planını oluşturmaktadır. Yazar, İbn Haldun’un kurucusu olduğu umran biliminin özelliklerini yine onun çalışmaları üzerinden aktarıyor. İbn Haldun’un özellikle tarih konusunda akılcı ve eleştirel bir metodoloji geliştirdiği görülüyor. Ona göre mevcut tarih anlayışının retoriğe dayalı yapısı gerçeklerle örtüşmemektedir. Bu durum yanlış ve niteliksiz bir tarih içeriğinin oluşmasına neden olmaktadır. Ozan Sağsöz ilk bölümde çalışmasının anlamsal karşılığını oluşturabilmek için ön hazırlık yapıyor diyebiliriz. Bu bağlamda İbn Haldun’un oldukça meşakkatli geçen hayatını yaşadığı sosyo-kültürel ve politik yapı üzerinden değerlendiriyor. Ayrıca Antik Yunan’dan itibaren gelişen tarih ve tarihçilik anlayışına değinerek İbn Haldun’un görüşlerinin farklılığını ve/veya özgünlüğünü göstermeye çalışıyor.

Eserde evvela umran biliminde kullanılan kavramlara değiniliyor. Buna göre ‘bedevi’, ‘hadari’ ve ‘asabiyet’ kavramları umran biliminin temel dinamikleridir. Umran bilimi ilkel ve göçebe bir yaşam tarzı olan bedevi umrandan yerleşik, devletli, imar edilmiş şehirli bir yaşam tarzı olan hadari umrana (ya da tam tersinin) geçiş aşamalarını açıklamayı amaçlamaktadır. Bu geçiş sonucunda sanat ve estetiği içeren yapı ortaya (hadari umran) çıkmaktadır. Diğer yandan hadari umranın sağladığı imkanların sağladığı konfor ve lüks toplumu rehavete sokarak savaşma/direnme gücünü kırmaktadır. Hadari toplumun sonu bedevi toplum eliyle çöküştür. İbn Haldun tarihi bedevilik ve hadarilik arasındaki diyalektik dönüşümle açıklıyor.

Ozan Sağsöz, birinci bölümde çalışmasının kavramsal çerçevesini oluşturduktan sonra ikinci bölümde asıl konusuna; İbn Haldun’un görüşünün iktisadi yönüne odaklanıyor. İbn Haldun’da İktisadî Vaziyetler isimli ikinci bölümde toplumların zenginlikleri, emek, kazanç, mülkiyet ve ticaret konularının Mukaddime’deki izlerini sürüyor. İbn Haldun’a göre kazanç emek ve çalışma ile elde edilebilir. Emek ve kazanç için insanı diğer yaratılmışlardan ayıran özellik “fikir ve el” (iş yapabilme) birlikteliği gerekmektedir. Emek vermeden ve çalışmadan kazanç elde etmek isteyenler iş yapmaktan aciz olan kişilerdir. Definecilik bu uğraşa bir örnektir.

Tümdengelimci Aristo (MÖ 384-322) felsefesinin (zoon politikon) takipçisi olan İbn Haldun’a göre insan toplumsal bir varlıktır ve bir arada yaşamanın bazı gerekleri vardır. Örneğin iş bölümü ve uzmanlaşma bu gereklerdendir ve kolektif yapının normal bir tezahürüdür. Yalnız iş bölümü ve uzmanlaşma bedevi ve hadari toplumlarda farklılıklar gösterir. Bedevi toplumda üründe uzmanlaşan kişi hadari toplumda ürünün aşamalarında uzmanlaşmaktadır. İbn Haldun’un emek, kazanç, iş bölümü ve uzmanlaşma hakkındaki görüşleri modern toplumu tanımlıyor gibidir. O ayrıca insanın hayatını idame ettirmek için ihtiyaç duyduğu şeyleri ‘zarurî’, ‘hacî’ ve ‘kemalî’ olarak kategorize etmiştir. Bu yöntem yirminci yüzyılda ortaya atılan ‘İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nin ilk versiyonu olarak tanımlanabilir. Eserin bu bölümü Mukaddime’nin iktisadi açıdan genel bir değerlendirmesini içeriyor diyebiliriz.

Ozan Sağsöz, İbn Haldun’a Göre Geçim Yolları başlıklı üçüncü ve son bölümde konunun kapsamını daha da daraltarak çalışmasının özüne odaklanıyor. Geçim yollarının farklılıkları toplumsal yapılardan kaynaklanmaktadır. Toplumsal yapıyı belirleyen ise üretim şekilleridir. İbn Haldun geçim yollarını tabiî ve tabiî olmayan geçim yolları olarak ikiye ayırmaktadır. Bu ayrıma ek olarak zarurî ve konusu itibariyle şerefli meslekler şeklinde hiyerarşik bir sınıflandırma da yapmıştır. Bedevi ve hadari toplumların yapısına göre kategorize edilen bu yollar (meslekler) toplumların sosyo-kültürel yapılarında ve yönetim organizasyonunda farklı yansımaktadır. Burada İbn Haldun’un halk, devlet ve yönetici unsurlarının iktisadi yapı içindeki durumlarını değerlendirdiği görülüyor. Onun bu değerlendirmeleri daha sonra ortaya çıkacak iktisat teorilerinin adeta habercisidir.

Genel olarak baktığımızda, ele aldığı konuları akılcı bir bakış açısıyla değerlendiren İbn Haldun’un İslami ilimlerden de faydalandığı görülüyor. Özellikle ticaret ve siyaset ile ilgili dini ve ahlâki bir çerçeve çizdiği söylenebilir. Diğer yandan akılcı, sorgulayıcı, eleştirel bakması geleneği görmezden gelmesine engel olmuyor. Ona göre bedevi ve hadari unsurlar birbirinin zıttı değil tamamlayıcısıdır ve tarih bu iki yapının diyalektiğinin üretimidir. Ozan Sağsöz’ün örneklerle belirttiği gibi, İbn Haldun modern Batı felsefesinin birçok düşünürünün öncülü sayılabilecek görüşleriyle çağını aşan bir anlayışa sahiptir. Bu anlamda onun görüşleri İslam düşünce geleneğinin özgün bir parçası olmasının yanında İslami paradigmanın tıkandığı noktaları saptamada kullanılabilir. Dolayısıyla Ozan Sağsöz, İbn Haldun özelinde sadece “maişet yolları” hakkında bilgi sunmuyor. Daha genel bir çerçeve çizerek hem Mukaddime’yi analiz ediyor hem de onun yazıldığı dönemin sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve sosyo-politik yapısının mütevazı bir analizini yapıyor.

Mevlüt Altıntop
twitter.com/mvlt_ltntp

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder