"Bu kitap rikkatli ve müstehcen, dangıl dungul ve duyarlı, zahit ve kaba saba. Okurunu kâh dik kafalılık ve gözyaşlarıyla, kâh fars ve yasla sırılsıklam ediyor. Işıltılı cam kırıklarını andıran bir dili var bu kitabın."
- Hermann Kurzke, Frankfurter Allgemeine Zeitung
İnsanın kendi evinden uzaklaşması onda neler yaşatırsa, dilinden uzaklaşması da işte onları yaşatır ve hatta yazdırır. Türkçeye ilk kez İletişim Yayınları tarafından çevrilen bu Emine Sevgi Özdamar kitabında; insanın evinden ve dilinden uzaklaşmasının yaşattıkları ve yazdırdıkları var.
Muhsin Ertuğrul, Beklan Algan, Ayla Algan, Haldun Taner, Melih Cevdet Anday ve Nurettin Sevin'den tiyatro eğitimleri almış olan yazarın kitapları 17 dile çevrildi. "Annedili", ilk olarak 1990'da yayımlanmıştı ve o dönemde özellikle Almanya'daki Türk işçilerin iç dünyalarındaki karışıklıkları ve kapitalizmin zorbalığını ortaya çıkarması sebebiyle büyük takdir toplamıştı. 1994'te New York Yılın En İyi 20 Kitabı'ndan biri seçilen "Annedili" şu cümlelerle açılıyor:
"Benim lisanımda dil şu anlama gelir: Lisan. Dilin kemiği yoktur, onu nereye döndürürsen oraya döner."
Annesi Fatma Hanım'a ithaf ettiği kitapta yazar, hatırlamak istediği şeyleri hatırlamaya hep aynı yerden başlıyor, dilinden. Dört hikâyeden oluşan bu kitapta yazarından kendi hayatından oldukça fazla iz var. Bu yüzden de son derece gerçek ve samimi. Hikâyelerin hepsi birbiriyle bağlantılı, birbirleriyle kardeş. Çünkü kardeş olması için çok sebep var.
"İbni Abdullah: Ruh kalpten ayrılırken ölmek üzere olan insanın gözüne perde iner, ama işitme duyusunun en son yitirecektir. Hadi şimdi lütfen ilk harfleri okuyunuz. Elif be dal zal re."
Sanki her hikâyede bir tiyatro oyunu izleniyor, perde açılıyor ve dobra dobra esen kelimelerle kapanıyor. Sessizliğin içinde gizli olan şeyler hayatın faniliği, ölüm ve derin bir sevgi, saf sevgi. Yer yer espriler de havada uçuşuyor "Annedili"nde, güldürüyor. Acınacak hâlimize gülüyoruz, belki de ondandır.
"Dizlerimin üstünde oturduğum divan, bana anılarımı ver. Ben bir kuşum. Ülkemden uzak diyarlara uçtum, çözülmemiş cinayetlerin işlendiği şehirlerin kenarındaki otobanlardayım."
Bir kadının dili her zaman ağırdır. Bakmayın siz edebiyattaki "erkek adam" hâkimliğine. Kadın konuşunca erkek susar, akıllı olur. Tıpkı İsmet Özel'in dizelerindeki durum gibi: "Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman / mangalın küle mahcubiyeti artar."
"Annedili", küçükken vazoyu kırdığımızda ağzımıza uçan bir terlik gibi. Siper alın.
Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder