"Bangır bangır Ferdi çalıyor evde, zamanın çok evleri gibi. Camlardan, aynalardan, duvarlarda asılı posterlerden dönüyor sesi Ferdi'nin titreyerek, titreterek; kadınlar bir yandan şerbetlenmemiş parmaklarının ucuyla tuttukları sigaralarını tellendirip bir yandan eşlik ediyorlar Ferdi Bey'e, yarı dudaklarıyla. İnsanların kederli olmayı çok sevdiği yıllar. Her şeye sinmiş bir Maltepe sigarası kokusu, bir ucuzluk, bir pazardan alınmışlık, bir muşambalık."
İnsanların kederli olmayı çok sevdiği yıllar geçti sanırım. Popüler şarkıların gürültüsüyle dolu sokaklarda yürürken, gündelik dertlerle oradan oraya koştururken, ara ara kaçıp sığındığımız tek bir yer var artık: Çocukluğumuz.
Çocukluğumuz, uzak bir rüya ülkesi. Mahir Ünsal Eriş, işte bu rüya ülkesine bir yolculuğa çıkarıyor bizi, Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde ile.
“Her şeyin biteceği hakikatini aklına getirmeyebilecek kadar çocuk olmak ne büyük mutlulukmuş meğer.”
Kısa, sahici ve naif öyküler yer alıyor kitapta. Mahir Ünsal Eriş, 14 öykü ile ne yaşarsak yaşayalım bazen bir adım ötesine varamadığımız o eski-meyen- topraklara götürüyor bizi.
“Yaşı kaç olursa olsun bütün kadınların ağlamasında insanın kendi annesinin ağlayışını hatırlatan bir şey var, canından can yolar adamın.”
Aile olmaktan, büyümekten, hayal kırıklıklarından dem vuruyor yazar. Az cümleyle çok şey anlatıyor. İnce ince detaylarla süslediği özenli cümlelerinde evvelden tanıdığımız insanlara, sokaklara, mahallelere yer veriyor. Kremalı bisküviler, plastik toplar, hevesle biriktirilen çıkartmalar, hep özenilen ve nadir içilen gazozlar… Ve daha pek çok tanıdık şeye rastlıyorsunuz her öyküde.
Ve elbette ölümün şaşkınlığına, o karanlık ülkenin bir çocuğun gözünden nasıl göründüğüne…
“ ‘Biliyor musun’ demişti, ‘ilk önce ne gelmişti aklıma annemin öldüğünü öğrenince?’. ‘Gömleklerimi kim ütüleyecek şimdi, eşofmanlarımı kim yıkayacak beden günlerinden sonra…’ Daha o zaman anlamıştım aslında, ölümden sonra, ölmeyen için hayatın sürdüğünü, gömleklerin ütülenmeye, eşofmanların yıkanmaya devam ettiğini…”
Hayat devam ediyor… Telaşlar, acılar, ölümler… geçip gidiyor yanı başımızdan; büyüyoruz. Çocukluğun o naif kokusu ise hep başımızı döndürüyor.
Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde, çocukluğunu özleyenlere iyi gelecek bir kitap.
"Sahi, gerçekten de cennette de âşık olacak mıyız? Orada da kıskanacak mıyız sevdiğimizi ölesiye, öldüresiye. Cennette olabilecek miyiz sevdiğimizle, aramıza ayrılık girmeden? İstememek olmasın orda bari, bırakıp gitmek olmasın hiç olmazsa. Gönül kapıları açık olsun, çalmadan girilsin."
Merve Uzun
twitter.com/merveuzun
“Her şeyin biteceği hakikatini aklına getirmeyebilecek kadar çocuk olmak ne büyük mutlulukmuş meğer.” cümlesi aldı beni ve aslında geçmiş diye nitelendirdiğimiz; kazanılan tüm duygu ve bilgilerin harmanlandığı şu an'a götürdü.
YanıtlaSilçocuktuk, az şey öğrenmiştik, bizi mutlu eden rüyaların en güzeli, arkadaşlar arasında oynadığımız misket müsabakalarında birinci olmak değil miydi?
en son ne zaman güzel bir rüya gördün, uyandın güne mutlulukla!
belki de büyüdüğümüz dönem bize, gerçek duygularımızı dışarı vurmamanın güçlülük olduğunu aşıladığı için, sığındığımız tek yer olarak kaldı çocukluğumuz.
bence bir rüyadan farkı olmayan kısacık yaşantımızda, büyümenin getirdiği duygusal ağırlığa ve içinde bulunulan dönemin geçici heveslerine rağmen; içimizdeki o güzel çocuğu yaşatmaya devam etmeliyiz. belki bu bizi daha güzel geleceğe götürebilir.