Didem Madak'ın "Şimdi mucizevi bir yerdeyim" dizesiyle açılıyor Ahmet Büke'nin, "Ekmek ve Zeytin"i. Birbirinden geniş yaşamlar birden gözünüz önüne geliveriyor. Argonun, en ustaca kullanımını gördüm diyebilirim bu kitapta. Ali'nin yerine Veli'yi, Ayşe'nin yerine Fatma'yı koymaya çalışıyorsunuz, kafanızda karakterler ve yaşamlar biçimleniyor, o zaman daha fazla anlıyorsunuz kitaptaki öykülerin kıymetini.
"İnsanları hapsedebilirsiniz. Bu güvenli bir yol değildir. Bütün duvarların ve demirden perdelerin bir çatlağı bulunur. Ama insanı insana kilitlemek en iyi yol. Birbirlerini boğazlayamazlar. Çünkü kimse yanında bir cesetle yürüyemez."
Ahmet Büke'nin "Kumrunun Gördüğü" adlı öyküsü 2010'da yine Can Yayınları'ndan çıkmış ve 2011 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı kazanmıştı. "Ekmek ve Zeytin"de yazarın daha sırlı ve daha geniş bir bakış açısıyla yazdığı öyküler hemen dikkat çekiyor. Üzerinde uzun süre düşünülmüş metinler, öyküler, yaşamlar depolanmış sayfalara. Ayrıca izlenilen filmlerden kesitler bulmak da mümkün. Tıpkı çok sevdiğim "Los Lunes Al Sol" gibi. Yani; Güneşli Pazartesiler.
"İnsan kendi kendine iyi gelir."
Kitapta ruhumu sarsan bir olayı da yazmak isterim. Aslında olayı ben yaşıyorum. Sayfa 89'da kalmışım, vapurdayım ve çayımı içerken devam etmek istiyorum bir taraftan denize bakıp. Şöyle yazıyor:
"Şimdi şunda anlaşalım: Vapurlar hüzünlü olmaz. İçindekiler hüzünlü olur. Ya da içlerinden birisi o kadar ağır bakar ki hayata, keder ağır bir bulut gibi kendini ortaya koyar ve tahta oturma sıralarından yalancı direğin en tepesine kadar kirli beyaza keser kız."
Ekmek beyaz, zeytin siyahtır. Ruhunuzu kışa hazırlamak için bu iki renkle bezenmiş öyküler size iyi gelecektir.
Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder