Yengeç Dönencesi'nde 1930’ların Paris’ini anlatır Miller. Paris, kir ve günah içinde bir kent. Yaşam zor, insanlar acımasız… İşsizlik kol geziyor her yerde. Yalnız bir adam geziyor Paris’in sokaklarında. Kah tanıştığı birkaç Amerikalı arkadaşı ile kah tek başına… Tek derdi karnını doyurmak gibi görünse de açlığın ötesine geçmiş bir yaşam. Varoluşun özü: insan ve açlık.
Bir yaşam kavgasıdır aslında tüm konu, başka bir şey değil. Kendi yaşantısını anlatan Miller kendinden yola çıkarak tüm insanları anlatıyor aslında. Dünyadaki tüm yıkımların ve insanlığın çürümüşlüğünün karşında bir adam: H.Miller. Yaşama dair olan her şeyi çekinmeden, korkmadan anlatır. Okurken ruhunuz engin denizlere açılır. Zaman gelir deniz dalgalanır ve kendinizi kaybedersiniz; zaman gelir bir çarşaf gibi olur, güneş açar. Yaşamın normale döndüğünü hissedersiniz. Yeri gelecek kendinizi dünyanın en derin yerinde, pis bir çukurda, her yeriniz pislik içindeyken bulup oradan kurtulamayacağınızı sanacaksınız. Umutsuzluğu tüm benliğinizde yaşarken bir sabah güneşi gibi yaşamın yeniden nasıl her yanı onardığına şaşacaksınız.
Kokuşmuş düzene, yoz insana ve tabulara karşı elinde bir sürü okla çıkagelir Miller.
Dünyadaki tüm kötülük ve olumsuzluklara rağmen insanın ayakta kalacağını ilan eder bu kitap. Geçmişin üzerimize çoğu zaman fırtına bulutlarını çektiğini ve hüzün yağmurları yağdırdığını ancak insanın her ne olursa olsun şimdiyi yaşamaya devam edeceğini duyurur yazar.
“Her taş yüreğin dibinde birkaç damla sevgi bulunur- kuşları beslemeye yetecek kadar.”
Ozan Şen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder