Hollandalı yazar Arnon Grunberg’in ülkemizde kemik bir okuyucu kitlesi kazanmasını
sağlayan romanının adıdır Tirza. İlk önce yazarımıza bakalım: 1971 Amsterdam doğumlu olan yazarımız liseden atılınca babasından şunu duymuş: “O zaman gider tren istasyonlarında ayakkabı boyarsın!”. Bunun üzerine şansını aktör olmaktan yana kullanmış, hiçbir konservatuvara kabul edilmeyince kendi yayınevini kurup “iyi edebiyat” basarak hiç satmayan kitaplar sayesinde(!) borca batmış. Bu süreçte garsonluk, kat temizleyiciliği, aşk mektubu yazıcılığı gibi işlerde çalışmış. Bunların dışında savaş muhabirliği yapıyor, “Acı Çekme Teknikleri” gibi ilginç konularda ders de veriyor. Kitapları bugün 20 dile çevrilmiş durumda. Türkçede ise yine Alef Yayınevi’nden çıkan “Yahudi Mesih” ve İş - Kültür Yayınları’ndan çıkan ve artık bulunamayan “Hayalet Acı” kitapları bulunuyor.
“Kira”, “Kurban” ve “Çöl” adlı üç bölümden oluşan 483 sayfalık “Tirza”, romanın üstünden anlatıldığı karakter olan editör Jörgen Hofmeester’ın, kızı Tirza’nın Afrika yolculuğu öncesi vereceği partiye ton balığı kesmesiyle başlıyor. Beyaz orta sınıf Avrupalı bir ailenin günlük ve içsel yaşantılarının anlatıldığı satırlar bir süre sonra esasında yazarın orta sınıf Avrupalılara ilişkin çok ciddi açıklamalarıyla uygulamalı bir şekilde sürüp gidiyor.
Jörgen Hofmeester, kendisinin yapamadığı her şeyi ve kendisinin iyi olamadığı her konuyu kızı Tirza’dan bekleyerek, onun ipi göğüslemesini istiyor. Evlerine giren çıkan onca erkekten hiç rahatsız değilmiş gibi görünen, için için kızını herkesten ve her şeyden kıskanan bir baba figürü olarak karşımıza çıkıyor. Sayfaları çevirdikçe Jörgen Hofmeester’ın Avrupalı evine çoktan girmiş olduğunuzu fark ediyorsunuz. Herkesin özgürce ve bağımsız bir şekilde kendi kararlarını verebildiği bir evdir burası. Ancak aile bireylerinin yaptıkları seçimlerinin sonucunu da satır satır okuyacağınız için “Avrupalılar göz göre göre birbirini mi kandırmaya çalışıyor acaba?” diye düşünmeden edemiyorsunuz. Yazarın bir başarısı da şudur ki, yazdığı her satırın “gerçeklik” kapsamında hakkını veriyor ve ister istemez “Böyle olaylar, bu tarz davranışlar bizde olsa ne olurdu acaba?” sorusu beyninizi meşgul ediyor. Çünkü romandaki olaylar öyle yenilip yutulacak cinsten değil, Tirza’nın erkeklerle ilişkisini ve babasının bunların neredeyse hepsine şahit olmasını okuduktan sonra “Bizim babalar kesin katil olur!” diyorsunuz. Romanın birkaç yerinde Jörgen’in bir zamanlar henüz 12 yaşında olan kızına Tolstoy ve Dostoyevski okuduğunu öğrenince de yazarın “Okuru anında inandırmasını” normal buluyorsunuz.
“Tirza” Ayfer Tunç’a göre de, 21. Yüz yılın ilk klasiğidir. Yurt dışında ilk basımı 2006’da yapılmıştır. 11 Eylül İkiz Kule olaylarının üzerinden henüz 5 yıl geçmiştir, Tirza’nın Afrika’ya birlikte gideceği erkek arkadaşı fevkalade derece 11 Eylül saldırılarını düzenleyenler arasında bulunan Muhammet Atta’ya benzemektedir ya da Jörgen’e böyle görünmektedir. Peki bunu Tirza niye görememektedir?
Kitaptaki her bir cümle, her bir anlatı ve açıklama uyumlu bir bütünlüğü sağladığı için alıntı yapmıyorum. Sonuç olarak “Tirza” içerisi ve dışarısıyla rahatsız edici bir romandır. Ve belki de bu yüzden “rahatsız olmak isteyenlere” önerilmelidir.
Tuna Bahar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder