26 Nisan 2012 Perşembe

Gerçek aşk, gelip geçici bir duygu değildir


"-Ama sonunda kaybeden siz olmuşsunuz.
-Kayıp mı? Kaç kişi böylesine sevebilmiştir dünyada?
-Ama kucağında bir kucak korla kalan siz olmuşsunuz.
-İyi ya, boş değil kucağım.
-Ama yandınız, kül oldunuz.
-Ama vardım, kül bunun kanıtı.”

Bir aşk insanı ne kadar yakar? Ne kadar uzun sürer acısı? Aslında unutmak diye bir şey yok, hepimiz öyle olduğuna inanıyoruz o kadar. Ayfer Tunç, "Suzan Defter" de unutulmayan bir aşkı iki farklı günlük sunarak anlatıyor. Bir tarafta hayatının saman çöpü kadar değeri olmadığına inanan bir adam, diğer tarafta “üç kişilik bir aşk hikâyesi.

Tarihler aynı, anlatıcılar farklı. Kitabın sol sayfalarında hayatı yaşayamamış, aşkın gölgesinden bile geçememiş bir adamın, sağ sayfalarında ise dahil olan herkesi yakıp kavurmuş bir aşkın mahremine giriyorsunuz.

Aşkı yaşayıp her gün acısıyla nefes almak mı daha kötü, yoksa saman çöpü değerinde bir hayat yaşayıp kucağı bomboş olarak zamanın geçmesini beklemek mi?

Ayfer Tunç “Hikâyeye gerçek kadar üzülmemiz gerekmez, inansak bile.” dese de Suzan’ın aşkının hepinizin içini en az kitabın kahramanları kadar yakacağına eminim.

Bazen hayatta hiçbir şey olmaz, ama yine de bir yanınız mutsuzdur, ağlamak içinizi boşaltmak istersiniz. Bu aralar tam da bu ruh halindeyim, ağlayarak rahatlamak istiyorum diyorsanız tek ihtiyacınız olan şey Suzan Defter. Kim bilir belki de böylesine bir aşka tanık olmak sizin unutamadıklarınızın acısını da dindirir, çünkü bazen yüzleşmek en etkili unutma biçimidir.

Not: Kitap okurken sürprizlerden hoşlananlardansanız kitabın önce sol sayfalarını sonra sağdakileri okumanızı öneririm.

Ümran Kio

1 yorum:

  1. emrah edebiyatı yapıp "bizim hiç kitabımız olmadı"diyesim var:)

    YanıtlaSil