“Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı.”
Taze, demli bir çayın insanın dilinin ortasında bıraktığı tatlı bir acılık vardır ya hani, işte bazı kitaplar da dimağımızda öyle bir iz bırakıyor. Suzan Defter, benim için öyle bir kitap oldu. İnsan gönlünün kaybettiklerini kabullenemeyişi, geçmişte yaşayışı, ezilmişlik duygusu, unutmak ve unutulmak, bazen unutamamak.. Ayrılığın insan dimağında yarattığı tartışılmaz acı.. İnsan ve insana mahsus halleri, muazzam bir şekilde kaleme almış Ayfer Tunç.
Suzan Defter’de, vuslatla bitmemiş acıklı bir aşk hikayesi, gözlerimizin dolmasına sebep olacak melankolik bir üslupla anlatılmış. Kitap, iki farklı kişiye ait günlükler üzerinden ilerliyor. Kitabın sol sayfaları, Ekmel Bey’in günlüğünden, sağ sayfaları ise Derya’nın günlüğünden oluşuyor. Günlüklerde, esasen Ekmel ve Derya’nın mazileri ve bu mazilerin zihnî ve kalbî olarak bugüne etkisi hikaye ediliyor. Kitaba ince işlenmiş bir yalnızlık ve anlaşılmama duygusu hakim. Ekmel’in sırf eve gelen giden olsun diye evini satılığa çıkarması, kuşkusuz kitabın en etkileyici olaylarından biri. Keza Derya ve Ekmel’in yolları bu satılık ev ilanı sayesinde kesişiyor. İnsanın yalnızlığa, kendini ifade edememeye tahammül etmesinin ne kadar güç olduğunu kurguya muazzam bir şekilde yedirerek okura sunmuş Ayfer Tunç.
Kitapta günlüklerini okuduğumuz Ekmel ve Derya karakterlerinin birbirine benzeyen geçmişleri olduğu dikkat çekiyor. Derya’nın annesi, babası tarafından aldatılmış bir kadın, Ekmel’in babası ise annesi tarafından sevilmemiş. İki karakterin de hayatlarında bir sevgi eksikliği görülüyor. Genellikle kız çocuklarının kadın olarak annelerini ve erkek çocuklarının erkek olarak babalarını kendilerine idol seçtikleri görülür. Suzan Defter’de cinsiyet olarak bu iki karakterin de, hayatlarında rol model aldığı şahıslardan yaralı olduğunu söylemek mümkün. Ekmel ve Derya’nın birbirini anlamasında, benzer geçmişlerden geliyor olmaları oldukça etkili oluyor. Kitaba adını veren Suzan karakteri ise, Derya’nın abisinin, onu on beş yıl boyunca bekleyen sevgilisi. Derya, Suzan’ı abisinden daha çok sahipleniyor. Suzan’ın abisini sevişinde gerçek olan, aradığı sevgiyi görmesi, Suzan’a olan bakışının önemli bir kısmını oluşturuyor. Bu sebeple de Ekmel’e kendini Suzan adıyla tanıtıyor.
Suzan ile Derya’nın abisi arasında geçen, oldukça dramatik ve üzücü bir aşk. Derya’nın abisi, 12 Eylül olaylarına karışmış ve polis tarafından aranan birisi olduğundan Suzan’ın annesi kızı için endişeleniyor. Ancak Suzan, aşkından vazgeçmiyor. Sevgilisiyle mektuplaşmaya devam ediyor. Bu sırada Derya ile görüşüyor. Bir süre sonra, Derya’ya gelen mektuplar tek tük de olsa devam ederken, Suzan’a gelen mektupların ardı kesiliyor. Derya’nın abisi, Suzan’ın aşkı karşısında çaresiz düşüyor, eziliyor ve bu aşkı kaldıramıyor. Ancak bu aşk hikayesinde kucağında bir kucak dolusu korla kalan bir tek Suzan olmuyor. Derya da abisinin acıklı aşkından nasibini alıyor, yıllar sonra yeğenleri bile olmasına rağmen Suzan’ın hatırasını içinden atamıyor.
“Ama bir kucak korla kalan siz olmuşsunuz.”
“İyi ya boş değildi kucağım.”
“Ama yandınız, kül oldunuz.”
“Ama vardım, kül bunun kanıtı.”
Suzan Defter’de aşkı, aşkın izlerini, gerçek aşkın, sonunda vuslat olmasa bile unutulmadığını, acının nasıl tatlı olabildiğini okuyacaksınız. İnsanın, öldürücü görülen bütün acılara rağmen nasıl yine de yaşayabildiğini.. Suzan Defter’i okuyacak olan herkesin, bu güzel kitabı keyifle okumasını diliyorum.
Nidâ Karakoç
twitter.com/nida_karakoc