21 Aralık 2023 Perşembe

Hammer’in İstanbul anıları

İstanbul, tarih boyunca Doğu’dan ve Batı’dan gelen birçok seyyahı büyüleyen benzersiz bir şehir olmuştur. Boğaziçi kıyıları, Üsküdar, Fatih, tarihi yarımada ve surlar başta olmak üzere daha pek çok yer seyyahlara ilham vermiş, bu kadim şehre dair anlatımları seyahatnamelere konu olmuştur.

Doğu’nun kapılarını Batı’ya açan Alman şarkiyatçı Joseph Von Hammer Purgstall’in (1774-1856) İstanbul’da diplomatik görevle bulunduğu yılları konu alan hatıraları Ömer Faruk Demirkan tarafından titizlikle çevrilerek ilk kez Türkçe olarak okuyucuyla buluştu.

Hammer kaleme aldığı telif ve tercüme eserleriyle Doğu’nun kültürünü, edebiyatını ve tarihini Batı’ya tanıtmıştır. Doğu’yu keşfetmek arzusuyla bir ömür harcayan ünlü şarkiyatçının İstanbul yılları yaşamı ve ilmî çalışmalarını önemli ölçüde etkilemiştir. İstanbul’a diplomatik bir görevle tercüman olarak Temmuz 1799’da gelir. Yaklaşık altı ay İstanbul’da kaldıktan yine diplomatik bir vazifeyle Mısır’a gönderilir. Mayıs 1802’de elçilik sekreteri olarak yeniden İstanbul’da görevlendirilir ve 1806 yılının ortalarına kadar payitahtta bulunur.

İstanbul’daki yaşam tarzı, sosyal hayat ve günlük rutinler hakkında elde ettiği benzersiz deneyim ve dönemin atmosferi Hammer’in hatıratına yansımıştır. Hammer, İstanbul anılarını buradaki ikametinden neredeyse kırk yıl sonra yazıya geçirmiştir. Hatıralarını yazarken yalnızca hafızasında kalanlardan değil o tarihte tuttuğu ve bugün meçhul olan günlüklerden ve mektuplardan istifade etmiş, şark dünyasına özellikle İstanbul’a olan merakını ve özlemini dile getirmiştir.

Meşakkatli bir yolculuğun ardından Varna’dan deniz yoluyla 5 Temmuz 1799’da Hammer İstanbul’a ulaşır. Ertesi gün Büyükdere’den Pera’ya kayıkla giderken şahit olduğu manzarayı ve hissiyatını şu satırlarla ifade etmişti: “Renkli veya altınla kaplanmış kafeslerle denize doğru uzanan cumbalı pencereler, gök mavisi zemin üzerindeki yaldızlı kitabeler, uzun servi ağaçları ve aynı ölçüde yüksek ve narin bacalar minarelerle karışmış, sihirli bir fenerden geçer gibi denizin ucundaki manzara ve arkasındaki yedi tepeye yayılmış imparatorun şehri, limandan açılan mimari fantezinin düzensiz bir görüntüsü Binbir Gece’den hayal edilmiş tasvir gibiydi. Kubbelerin ve minarelerin karışımı, surlar ve sultanın sarayının servileri ve kubbeleri, limandaki direkler ile minareler korusu, ilk bakışta farkına varılamayacak kadar muazzam ve heybetli idi. Kendimi doğu dünyasının yeni intibalar denizine atıverdim ve büyük bir gönül rahatlığı ile karşıma gelen her dalga ile yeni bir hayata kulaç attım.

Hammer’in İstanbul anılarında en çok bahsettiği konular sosyal hayat ve çevresidir. Bir elçilik çalışanı olması hasebiyle sosyal çevresi elçilik ve diplomatik misyonlardaki kimselerden oluşuyordu. Anılarında Pera’daki cemiyet hayatı ve katıldığı davetlerde söz etmektedir. Pera’daki yaşamın yanında İstanbul’da şahit olduğu helva cemiyetleri, Karagöz eğlenceleri, Sultan I. Abdülhamid’in kızı Hibetullah Sultan’ın düğün alayı ve Hasköy’de bir Yahudi düğünü hakkında gözlemlerini anlatır. Hammer’in hatıratında İstanbul günlerinde yaşadığı gönül ilişkilerinden bahsetmekten geri durmaması da ilgi çekicidir.

Yabancı diplomatlarla yakın ilişkisinin yanı sıra sadrazam Yusuf Ziya Paşa, kaptan-ı derya Küçük Hüseyin Paşa, vakanüvis Vâsıf Efendi gibi yüksek Osmanlı bürokrasisinden isimlerle tanışmış ve dostluk kurmuştur.

Hammer, İstanbul’daki ikametinde en önemli sosyalleşme faaliyeti düzenli bir şekilde gerçekleştirdiği gezintiler olmuştur. Bu gezintilerle Boğaziçi ve Heybeliada’nın yanı sıra Bakırköy, Yeşilköy gibi İstanbul’un batı yakasındaki uzak bölgelerine giderken bir yandan da şehrin kuzeyinde bulunan Levent, Belgrat, Bahçeköy’ü dolaşır. Sokak satıcılarından helva, kaymak, şerbet, kebap ve dönerin tadına bakar.

İstanbul’da görevinden kalan vakitlerde Hammer şehri gezerek, Türkçe ve Arapça özel ders alarak, Hafız Divanı gibi klasik kitapları ve sahaflardan edindiği el yazmalarını okuyarak, çevirerek geçirir. Oryantalist çalışmaları dolayısıyla Hammer diğer elçiliklerde benzer faaliyetlerde bulunanlarla temas kurmuş ve onlarla kütüphane, sahaf, matbaa gibi kültür ortamlarını görme imkânı yakalamıştır. Özellikle İstanbul’a ikinci gelişinde sahaflar sık sık uğrak yerlerinden biri olmuş ve şahsi kütüphanesi için pek çok yazma kitap temin etmiştir. İstanbul’daki gezintilerinde kütüphaneler, matbaalar ve sahaflarla birlikte saraylar, Babıali, Tersane, Tophane, çarşılar, hamamlar, sarnıçlar, şadırvanlar, kışlalar, kervansaraylar, medreseler, tekkeler ve Tekfur Sarayı’nın oldukça ilgisini çektiğini söylemektedir.

Sultan I. Abdülhamid’in Bahçekapı’da inşa ettirdiği külliye içinde yer alan Hamidiye Kütüphanesi’ni Hammer pek çok defa ziyaret etmiş ve araştırmalarda bulunmuştur. Kütüphanede çalışırken şahit olduklarını ve kütüphanenin işleyişini ayrıntılı olarak anlatırken “Viyana’da Saray Kütüphanesi’nde çalıştım, o günden bugüne Berlin, Dresden, Paris, Bodleian, San Marco, Bologna Bourbonico ve Vatikan Müzelerinin kütüphanelerinde okudum ve özetler yaptım, fakat hiçbir yerde Abdülhamid Kütüphanesi’ndeki gibi hevesli ve mutlu çalışmamıştım.” diyerek burada çalışmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirmiştir.

Hammer’in başkentlerin en muhteşemi olarak nitelendirdiği İstanbul’daki günleri Mayıs 1806’da Boğdan Prensliğinin Yaş şehrine Avusturya konsolosu olarak tayiniyle son buldu. 6 Temmuz 1806’da çok istemesine rağmen bir daha göremeyeceği manevi vatanım dediği topraklara veda ederek ayrılır.

Doğu’nun kâşifi olarak nitelendirilen Hammer’in İstanbul anıları payitahttaki sosyal, siyasi ve gündelik hayatı bir şarkiyatçının gözüyle anlatması bakımından dikkate değerdir.

Rüveyda Okumuş
twitter.com/ruveyda_okumus

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder