"Olup bitene basiret gözüyle bakan, sonuçlarını daha baştan görür de bunlardan yararlanmayı ve zararlarından da korunmayı bilir."
“Her hayırda bir şey vardır,” düsturu geleneğimizdeki kadim öğretilerden birinin can damarını teşkil eder. Günümüzün makro boyutlarda değişen ve hızlanan tüketim toplumunda bu gibi yalnızca bir cümleymiş gibi görünen fakat ardında çok önemli mesajlar barındıran düsturlar göz ardı edilmeye başlansa da bu geleneğin içinden gelen ve döneminin koşullarını, tarihî bir perspektifte anlatan isimler söz konusu olduğunda meselelere ilgi artıyor. Hele bahse konu olan isim döneminin ve coğrafyasının en önemli âlimlerinden biriyse…
İşte Bir Âlimin Günlüğü, yalnızca İslam dünyasında değil, aynı zamanda Batı’da da oldukça saygı gören bir âlim olan İbnü’l-Cevzî'nin yirmi yıl boyunca tuttuğu notlarından oluşan otobiyografik bir hatırat kitabı olmakla birlikte İbnü'l-Cevzî'nin dönemindeki İslamî ilimler ekollerinin tezlerine dair düştüğü şerhlerden, eleştirilerden ve öz eleştirilerden, incelemelerden oluşan bir metot kitabıdır. Bu iki yönlü özelliği dolayısıyla da çok farklı arka planlardan bir okur kitlesine ulaşmış ve ulaşabilir niteliktedir. Yaşanmış hikâyelerden, öğütlerden ve değerlendirmelerden oluşan bu eser her alt bölümü ile çarpıcı noktalara temas etmektedir.
"Akıllı kimseler musibet, fakirlik ve belâ sırasında her zaman yiğitçe bir tavır takınırlar. Başlarına gelen o felaketlerin yanında, bir de düşmanlarının sevindiğini görmemek için bunu yaparlar. Çünkü düşmanların sevinmesi, her türlü afetten çok daha beterdir. Onun için akıllı kimselerin fakirleri kendilerini zengin, hasta olanları da sağlıklı gösterirler."
1100'lü yılların başında Bağdat'ta dünyaya gelen Ebu’l-Ferec Abdurrahman İbnü'l-Cevzî, çocukluğundan itibaren iyi bir eğitim alır. Çocuk yaşta vaazlar vermeye başlayan İbnü’l-Cevzî’nin hitabeti ve coşkunluğu, yaşı büyüdükçe daha da artar.
Tıp dâhil olmak üzere zamanında çalışılan hemen bütün ilimlere vâkıf olan İbnü’l-Cevzî, döneminin halifelerinin dahi vaazlarını dinlemek üzere geldikleri bir zattır. Belâgati kadar yazı dili de oldukça akıcı ve güzeldir. Bu nedenle, günümüze ulaşan eserleri Doğu dillerinin yanı sıra Fransızca gibi Batı dillerine de çevrilmiştir.
Güleç yüzlü, hoş sohbet ve sevimli bir mizaca sahip olduğu belirtilen İbnü’l-Cevzî, vaazları ile yüz binlerce insanı etkilemiş; hem zâhiren hem de bâtınen Müslümanlığın gereklerini yerine getiren, giyimi ve beslenmesi dâhil letafetine ve zarafetine önem gösteren bir isimdi.
1201 yılının Ramazanında bir Cuma gecesi Hakk'a yürüdüğünde bütün Bağdat halkı cenazesine katılmış ve onu ebedî istirahatgâhına uğurlamıştı.
"Allah, iyiliğini istediği kimseyi ilim arayışında iyi niyetle donatır. O kimse ilmi ondan yararlanmak ve başkalarını da yararlandırmak için öğrenir, ilmin kendisine sunduğu fırsatları hiç umursamaz."
Eserin okuyucu için diğer bir çarpıcı yanı ise her bir okurun bu çalışmayı baştan sona kadar okumasa da içindeki alt bölümlerden münferit bir şekilde yararlanabilme imkânının olmasıdır. İbnü'l-Cevzî'nin bir olay üzerine yaptığı çıkarımlardan oluşan bir hikâyeyi dinlermişçesine okumak isteyen bir okur ilgili bölümlere göz atarken bir ilim adamı ilgili bölümlerdeki tabiri caizse "akademik" çıkarımlara ve tartışmalara bakabilir.
Ayetler ve hadisler eşliğinde İbnü'l-Cevzî'nin kendi hayatını okuruna açtığını bu güzide eser, cevabı bulunamamış soruları cevaplamaya, mutmain olmak isteyen kalplere bir âb-ı hayat sunmaya niyet ediyor.
Hande Yıldırım Önsöz
twitter.com/miskiamber
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder