1940 Maraş doğumlu yazar, yazı hayatına Varlık dergisinde ilk öyküsünün yayımlanmasıyla başlamıştır. Daha sonrasında bu dergiden başka Hamle, Hisar, Edebiyat ve Mavera gibi dergilerde öyküleri yayımlanarak yazı hayatına devam etmiştir.
Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler kitabı yazarın 70’li ve 80’li yıllarda yazdığı denemelerden oluşmaktadır. İlk baskısı 1985’te olan kitaba yazar daha sonrasında temel metinler aynen bırakılarak bazı ekleme ve çıkarmalar yapmış ve 9.baskı ile şuan yayında olan son halini vermiştir. Kitap; "Panorama", "Sağlıklı Düşünmeye Doğru", "Müslümanın Nitelikleri" ve "İslam’ın Özgünlüğü" başlıklarını taşıyan dört bölüm halinde hazırlanmıştır. Rasim Özdenören, Müslümanın batılılaşmaya doğru giden düşünce yapısını nasıl Müslümanca düşünmeye sevk edebileceğinin yol ve yöntemlerini ayrıntılı olarak bu dört bölümde aşamalı olarak anlatmaktadır.
Birinci bölüm olan Panorama’da batılılaşmış veyahut da batılılaştırılan Müslümanların halini genel bir bakış ile gözler önüne seriliyor. Üretimin mevcut nüfusun on katı olmasına rağmen açlıkla savaşan insanlardan, üreticinin sırf piyasa fiyatlarını düşürmemek için mal stoklayıp veya ürettikleri malları çöplere dökerek piyasaya arz etmekten kaçınmalarından, açlıkla, yoksullukla insanları korkutup doğmamış çocukların katilleri yapılan insanlardan ve yazar, bugün problem diye önümüze sürülen şeylerin düzmece problemler olduğunu ve asıl problemin kafa yapısından doğduğunu göstermeye çalışmaktadır. İnsanın metalaştırılması, ürettiği bilim ve teknoloji karşısında kendini tanrı yerine koyması ve dahi yalnızlaşması sonucu insan ruhunda sürekli şüphe filizleri boy attığından ve böylece insanın, yüksek kavrayış melekesi olan ‘irfan’ını kaybettiğinden bahsediyor. Yazar, “günümüz yaygın Müslüman tipi, eskiden öğrendiği bazı yanlışlıkları terk etmeden, o yanlışlıklar üzerine bina kurmak isteyen öğrencilere benziyor; sonraki bilgiler ne kadar doğru olursa olsun, bu bilgiler yanlış bir temel üzerinde yükseltilmek istendiğinden neticede muhkem bir yapı ortaya çıkartılması imkânsız bulunuyor.”diyerek kafa yapılarındaki bu yanlışlıklarla Müslümanca yaşanılamayacağını anlatıyor. Aynı paragrafın devamında bizlere çözümü de sunuyor ; “O bakımdan yapmamız gereken şey, günümüz meseleleri ve onların çözüm tarzları hakkında kafamıza sokulmuş bilgileri bir tarafa bırakarak her şeye yeniden başlamak olmalıdır.”. Yazar bunun kolay olmayacağının farkındadır. Ancak yinede tavsiye etmekten geri duramayacağını ve hidayetin şüphesiz Allah’tan geldiğini söylemektedir.
İkinci bölüm olan Sağlıklı Düşünmeye Doğru kısmında yazar, kişiyi Müslümanca nasıl sağlıklı düşünmesini sağlayacak bir takım konular üzerinde durmuştur. Bunlarda ilki en temel nokta olan ‘inanma’dır. Dine bir takım heveslerimizin, özlemlerimizin tatmini veya toplum içerisinde sahip olmak istediğimiz mevkiler için inanmanın yine aynı sebepler sonucu inkâra da götüreceğini söylemektedir. “İnsan dine Allah’ın emri olduğu için ve sırf bunun için inanmalıdır” der. Yazar, ‘gerçek ve doğru’ kavramları üzerinde de durmuş, bir hususun doğru veya yanlış olduğunu belirleyen hususun bizim zihniyetimizle, dahası niyetimizle alakalı olduğunu belirtmektedir. Batılılardaki gibi ‘dini görevler’, ‘din adamları’, ‘dini ibadet’ gibi dinin sadece belirlenmiş kişilere ve vakitlere atfetmenin yanlışlığından ve bu söylemlerin artık normalleştirilmesinden bahsetmektedir. Müslüman olan bir kişinin her anının her yaptığının dine dâhil olduğunun, bu tip düşüncelerin Hıristiyanlardaki gibi bir seremoni bir ayin olarak telakki edilmesinin yanlışlığı ifade etmektedir. Müslümanın çağın sunduklarıyla İslam’a bakmasını değil, çağın sunduklarına İslam’ın gözüyle bakması gerektiği üzerinde durmuştur.
Müslümanın Nitelikleri olan üçüncü bölümde, batının düşünsel süreci ile İslami düşünsel süreç üzerinde duran yazar İslami düşünce tazının batıdaki düşünce tarzı gibi hayatla, uygulamayla, pratikle bütünüyle ilgisini kesmiş görüşlere rastlanılmayacağını aksine Müslümanların söyledikleriyle gerçek hayatta özdeşleşmeye önem verdiklerini belirtir. Yazar, İslam’ın hükümlerini anlamada ve yorumlama da mizaçlarımızdan dolayı oluşan farklılıkları İslam’ın bir hükmü gibi algılamamamız konusunda bizleri uyarıyor. Materyalistik kafa yapısının sunduğu hedeflerin aksine Müslüman için nihai hedefin her zaman Allah’ın rızası noktasında olması gerektiğini ve Allah’ın vaad ettiklerine ulaşmaktan ziyade sadece Allah emrediyor diye amel işleyenlerin daha büyük bir nimete talip olduklarını söylemektedir. Sırf akıl ve muhakeme çerçevesinde kalınarak hidayet olmaksızın Müslüman olunamayacağını ve hidayetin tecelli etmediği kişinin böyle bir iddiasının yalnız dilde kalacağını söylemektedir. Özdenören günümüz Müslüman dünyası ile Asr-ı Saadet Müslüman dünyasını karşılaştırıyor ve diyor ki “Asr-ı Saadette kötü bir dünyada yaşayan Müslümanları iyi kılan hususla günümüzde kötü bir dünyada yaşayan Müslümanları kötü Müslümanlar haline getiren husus, onların kötü bir dünyaya karşı takındıkları tavırdan ileri gelmektedir.”
Günümüzde bazılarına göre Müslümanların durumu, Don Kişot’un dramı gibi fiilen içinde yaşadığı gerçekle, kafasında yaşattığı gerçek arasındaki fark sebebiyle, Don Kişot gibi görüldüklerini, ancak Müslümanların Don Kişot’tan farklı olarak ne yaptıklarının bilincinde olduklarını söyler. Bir diğer yandan da İslami olmayan zemin üzerinde Müslümanların İslam’a uygun yaşama noktasındaki dramıyla Don Kişot’a benzerlik gösterdiğini belirtir. Yazar İslam’ın bir zihin fantezisi değil, bir hayat tarzı olduğunu biz Müslümanların anlaması gerektiğine dikkat çekmiştir. Bilgi sahibi olmanın İslam’ın gerektirdiği normlara göre düşünebilmek için yeterli olmadığını, bunun ancak İslam’ın ruhunu anlamakla mümkün olacağını söylemektedir.
Son bölüm olan İslam’ın Özgürlüğü’nde ise yazar felsefeden bilime, mistik yaşantıdan akılcılığa, gelenekçilikten insana kadar pek çok konu üzerinde durmuştur. Yazar, İslam’da, hukukun sosyal yapının temelini oluşturduğunu ve bütün kurumların oluşmasındaki, var olmasındaki sebebin İslam hukukun alt yapı niteliğinde olmasındandır, der. Yani toplum yapısına göre kurallar değil kurallara göre toplum (İslam toplumu) oluşmuştur. Ayet ve hadislerde geçen “vasat ümmet” olma olgusu üzerinde de duran yazar, İslam’ın vasat olanı öngördüğünü ancak iki veya daha çok şeyin vasatisi (ortalaması) ile vasat olanı birbirine karıştırmamamız konusunda bizleri uyarır. Vasat’ın (orta) kendi başına varlığı olan müstakil bir doğrunun adı olduğunu söyler.
Sonuç olarak “Okuduğunuz bir yapıt sizi fikren yükseltir, içinizi doldurursa onun hakkında hüküm vermek için başka bir kural aramayınız; yapıt iyidir ve usta elinden çıkmıştır” sözünün (Jean de La Bruyère) kastettiği övgüye layık bir eserdir. Müslüman’a gitgide her şeyin materyalistik bir pencereden bakılmaya zorlandığı şu dünya da -aslında İslam’da hep var olan- yeni bir pencere açmaktadır. Müslümanın gözündeki, kalbindeki at gözlüklerini çıkarıp yaşadığı hayata, dünyaya panoramal bir bakış sağlayan Müslüman gözlüğüyle, İslam gözlüğüyle nasıl bakılırın yol ve yöntemlerini anlatmaktadır. Bu sebeple de genç Müslümanlar için kılavuz niteliğinde bir kitaptır.
Elif Şimşek
twitter.com/__hemdem__
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder