19 Ağustos 2014 Salı

Raif Efendiler Maria Puder’lerinden hiç ayrılmasınlar

Bir solukta okunan kitaplar vardır. Okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız, ama kitabın azalan sayfalarını görünce üzülürsünüz ve hikaye bitmesin, biraz daha uzasın istersiniz. Kürk Mantolu Madonna tek solukta okunacak ama okuyucuya bitmesin (hatta böyle bitmesin) dedirten kitaplardan biri. Sabahattin Ali bu kitabı için roman yerine “uzun hikaye” demeyi yeğlemiş. Okuyucu gözüyle bakınca roman ya da uzun hikaye olmasının pek önemi yok gibi, asıl önemli olan sizde bıraktığı derin duygular ve düşünceler.

İlk olarak 1943 yılında yayınlanan Kürk Mantolu Madonna için en kısa haliyle “bir aşk romanı” tanımını yapabiliriz. Ancak hikayenin sade anlatım biçimi, akıcı dili, yaşanan dramlar, insanı beyninden vururcasına hırpalayan/üzen olaylar bu hikayeyi geçmiş yüzyılın efsanevi bir aşk hikayelerinden biri haline hale getiriyor.

Hikayenin iki ana karakteri Raif Efendi ve Maria Puder aynı zamanda büyük aşkın sahipleri. Hikayenin bize aktarılmasını sağlayan ise Raif Efendi ile aynı iş yerinde çalışan Rasim ismindeki bir karakter. Hikayeyi başlangıçta Rasim’in dilinden dinliyoruz ve onun gözlemleriyle iş yerindeki arkadaşı Raif Efendi’nin içine kapanık, sessiz ve silik bir kişiliğe sahip olduğunu öğreniyoruz. Raif Bey’in bir gün rahatsızlanması, iş yerindeki eşyalarını Rasim’den istemesi ise bizi yıllar öncesinde yaşanmış hazin bir aşk öyküsüne götürüyor. İş yerindeki çekmecesinden çıkan eski bir günlük bu duygusal hikayenin kapılarını aralıyor. Ankara’dan Berlin’e geçiyoruz ve aşkı dinlemeye başlıyoruz.

Gizemli ve heyecanlı bir arayışı, bir takibi okuyoruz önce, sonra derin bir aşkın nasıl alevlendiğine ve büyüdüğüne şahit oluyoruz. Bir kadının canının nasıl yandığını ve insanlara olan güvensizliğini görüyoruz önce, sonra tüm kaygılarına rağmen güveneceği bir limana nasıl sığındığını…

İçinizi burkan, kalbinizi sızlatan bir son bekliyor sizi. Bundan daha kötüsü olamazdı derken finalin tamamlanmadığını anlıyorsunuz ve son bir darbe daha alıp yıkılıyorsunuz. Sonuçta bir hikaye okuyoruz, bu kadar üzülmeye gerek yok diyor insan. Ama dünyanın bir yerlerinde birilerinin Raif Efendi, başka birilerinin Maria Puder olduğunu düşününce, işte o zaman daha bir burkuluyor insanın kalbi. Raif Efendiler Maria Puder’lerinden hiç ayrılmasınlar, hikayeleri hep mutlu sonla bitsin…

“Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum “Kürk Mantolu Madonna”yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum.”

“Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğumuzu zannetmektir ki, ne kendimiz bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur.”

“İçinde hakikaten sevmek kabiliyeti olan bir insan hiçbir zaman bu sevgiyi bir kişiye inhizar edemez (bağlayamaz) ve kimseden de böyle yapmasını bekleyemez. Ne kadar çok insanı seversek, asıl sevdiğimiz bir tek kişiyi de o kadar çok kuvvetle severiz. Aşk dağıldıkça azalan bir şey değildir.”

“Hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır, ben onu kaybettim. İkinci defa oynayamam."

Uğur Umutluoğlu
twitter.com/umutluoglu

2 yorum:

  1. Ben uzun hikayenin dilinin sizin gibi akıcı olduğunu düşünenlerden değilim ama "Raif Efendiler Maria Puder’lerinden hiç ayrılmasınlar."

    YanıtlaSil
  2. Raif'e kızamıyorum ama ona da müstehak!

    YanıtlaSil