20 Mart 2014 Perşembe

Kendini kaybet ki kendini bul

“Şair başkaldırır ve rahatsız eder. Eşya ile kavgası vardır. Dolayısıyla nesneyle sıkı fıkı olanlara karşı da şairin tavrı bellidir.”
- Hüseyin Akın

Kaybolmanın önemi üzerine konuşmak lazım. Kaybolmanın bir insanı feraha ve sıhhate nasıl kavuşturacağı üzerine kafa yormak lazım. Kaybolmak dendiğinde kaç farklı anlam aklımıza gelirse gelsin, Hüseyin Akın'ın "Kaybolmak, kimsenin tarif edemediği özlenen bir uzaklığa, hiç düşünmediğimiz bir anda kavuşmaktır" sözü tam gerçeği işaretliyor. Kaybolmak aslında kavuşmaktır, kaybolan insan kendine kavuşma hususunda bir şeyleri göze almış, göze aldığı şeylerin üstesinden gelip kendini bulmayı amaç edinmiştir. Hiç düşünmediği anda keşfeder insan kaybolmayı ve ardından kendini yakaladığında yapışır yakasına hiç şüphesiz: Neredeydin?

Şehir, kent, il. Ne dersek diyelim modern hayatın içinde biz ne kadar kaybolduğumuzu zannetsek de aslında kaybolmuyoruz. Kaybolmaya olan ihtiyacımızın her gün arttığını söylemek çok daha doğru olur. O kadar kalabalığız ki, bu kalabalıklık kendi içimizdeki gürültüyü, aceleciliği, kopyala yapıştır düşünceleri, dijital algıları birbirine karıştırıyor. Egede bir ihtiyarın her gün söylediği gibi, "kafa gidik" bir hal alıyor. Ruhsuzlaşıyoruz. Bu sürecin en tehlikeli yanı ise aslında her şeyin farkındayız. Bir ölü toprağı üzerimizde, belki asırlardır, belki dünden beridir ama hep vardır. "Hedefi ve kıblesi olan insan kaybolur" diyen şairin denemelerinin her birinde ne kadar hedefsiz ve kıblesiz olduğumuz tarif edilirken, bir umut kapısı daima açık bırakılıyor. Şair gayet iyi biliyor her karamsarlıkta bir umudun saklı olduğunu, saklı bulunması gerektiğini.

Edebi anlamda lezzetli, fikri anlamda akla yatkın, vicdani anlamda ise can sıkıcı metinler barındırıyor Hüseyin Akın'ın denemesi. İnsan, canını sıkan şeye daha çok kulak kabartıyor. Bildiğini zannedip aslında hiç bilmediğini, uğradığını zannedip aslında hiç yolundan geçmediğini, baktığını zannedip aslında hiç görmediğini anlıyor bu sıkıcılıkta. Nihayet sıkı can da kolay çıkmıyor bu kaybolma yolunda. Şair, denemelerinde hem kendini hem okuyucu kaybolmaya yönlendirirken, diğer kaybolanlardan da istifade ediyor. Mesela:

"Mustafa Kutlu hacca dair bir yazısında "Hac biraz da kaybolmaktır" diyordu. Bu sözü tuttum. Öyle ya, kaybolmazsan nasıl hacı olacaksın! Hacda kaybolmak yakın zaman, yakın mekân ve yakın insanı unutarak, tıpkı mahşerde gibi sadece kendine rucu edebilmeye vesiledir. Hedefi ve kıblesi olan insan kaybolur."

"Dünyada yolu çatallanan tek varlık insan. Onun için kendini insandan başka kaybeden varlık da yok. Bilincimiz olmasaydı olduğumuz ve bulunduğumuz yeri bize kim haber verebilirdi? Ya bütün yollar yürünebilir olsaydı? Bunun cevabını İsmet Özel veriyor: "Bir insanın önündeki bütün yollar yürünebilir ise o insan kaybolmuştur."

Kaybolma eylemini insan ne kadar gerçekleştirebilir ya da insan kaybolmanın neresindedir diye düşündüğümüzde hakikaten kaybolabiliriz. Bu yolda yürürken bastığımız yerlere bir iz bırakıp geri dönme fikri asla taşımamalıyız. Aklı dönüşte olanın fikri gidişte olabilir mi? Mümkün değil.

Hüseyin Akın'ın, denemelerinin başlıklarını özenle seçtiği belli. Bu başlık meselesi hem kolay iş değil, hem de metinle olan ilişkisiyle direkt bütünlük göstermesi çok önemli. Merak ettirmeli ama iddiasını da altındaki metinle doğrulamalı. "Gaybı olmayanın kaybı da olmaz", "Modern zamanlarda inziva verili dilden şiire yükselmektir", "Şiir, ölüme hazırlıktır", "Karne amel defterinden bir sayfadır", "Hayatınız ideal mi yoksa ideolojik mi?", "Tüccarlar neden şiir okumazlar?", "Sağlık neye yarar", "Korkunun ecele faydası vardır", "Evde var insan!", "Edebiyatı hayata alet edelim", "Ölüleri niçin severiz?", "Uykunuz gelirse ona iyi davranın", "İnsanda damping!", "Anlamak cesaret ister", "Korkma sönmez!", "Nazım Hikmet'in Dergâh'ı neden yıkıldı?", "Milli fukaralık" ve "Kem âlatla kemalat olmaz" oldukça ilginç konu başlıklarından bazıları. Üslup çok lezzetli, içerik sade ve öz.

Bu denemeyi okumadan evvel ellerimizi ve yüzümü yıkamamız gerekiyor. Elbette musluk ve suyun bu yıkamayla bir ilgisi yok. Zira:

"...Şair de böyledir, yapay ışıklarla karartılmış dünyayı elleriyle aydınlatmaya çalışır. İnsanın kalbindeki önce yüzüne oradan da ellerine sirayet eder. Kalbi temiz olanın elleri de temizdir."

Önce kendini kaybet ki kendini bul. Bulurken aradıklarının her birinde yeniden bul. Her buluşunda ise daha fazla kendin ol. Çabuk ol ama acele etme.

Şairin bir şiirindeki gibi: "Yüreğimi çabuk tutmalıyım sevgiye ve kine"...

Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder