18 Ağustos 2012 Cumartesi

Egosunu koyacak yer bulamayanlara

Benim bütün istediğim, pek yakın bir zaman öncesinin tiplerinden birini herkesin gözü önüne daha açık olarak sermektir.” diyor Dostoyevski kitabının başında. Ama geçmişten birini değil her an yanımızda, odamızda, ruhumuzda olan birini anlatıyor. Yirmi birinci yüzyılın bilgi kirliliği içinde kaybolan, sürekli bir şeyler için koştururken kendini kaybeden sonra da kendini değersiz, işe yaramaz, rezil bir durumda bulan bireylerin toplumdaki yerlerini görmelerini, bazen de bulundukları yerden endişe etmelerini sağlıyor.

Aydın olmak ne demektir? Bu kadar çok şey varken mutlak bir aydınlık söz konusu mu? Egonun sınırları nerede başlar, nerede biter? Karakter bu sorulara çoğu zaman cevap bulamasa da hepimizin zevk aldığı ama kaçındığı şeyi yapıyor: kendini aşağılıyor. Bazen kendimizi herkesten önce aşağılamak en rahatlatıcı eylemdir. Çünkü kendini aşağılamak maskelerden arınmayı, kendi kötülüğümüzün içinde mutlu olmayı gerektirir. Şüphesiz ki burası gün geçtikçe “koşmaktan” yorulan ruhlarımızın saf huzuru bulduğu yerdir. Ama bazen insan kendisiyleyken bile dürüst olmayabilir. Çünkü her şeyi anlamak korkutucudur. Her şeyi anlayan insanın kendine saygısı kalmaz. Bu yüzden de bazen insan egosunu ön plana alarak bundan kaçınmaya çalışır ve sonunda da bu hastalığından kurtulmak için yardım alması gerekir.

Dostoyevski de okuyucularına bu yardımı sunuyor. Aydın olacağım diye kendinden bile uzaklaşan insanları gerçekle yüz yüze getiriyor. Egosunu yere göğe sığdıramayanların ne ile karşı karşıya olduklarına edebi bir ayna tutuyor.

Ümran Kio

2 yorum:

  1. son 2 cümle için kutluyorum.. kendimden başkalarından da benzer cümleleri duymak çok mutlu edici imiş..

    YanıtlaSil
  2. Guzel bir yazi olmus, guzel bir kitap uzerine...

    YanıtlaSil