"Annem yıllar önce bana "Bir kadın aramak istemiyorsa, onu asla arama. Bazı kadınlar, sen onları ara diye aranmak istemiyormuş gibi yapabilir. Onları da arama. Aranmak isteyen bir kadını da arama, bırak o seni bulsun," demişti. Annemin bütün öğütlerine uysaydım zaten şimdi bambaşka yerlerde olmam gerekirdi."
Barış Uygur, memleket edebiyatımızın yeni polisiye yazarlarından. İlk romanı da "Feriköy Mezarlığı'nda Randevu" oldu, İletişim Yayınları'ndan çıkıp girdi zihnimize. İyi de etti. Akrobatik cümleler, artık klasikleşmeye yüz tutan bir "polis edebiyatı" ve gözünüzde canlanacak ağlak sahneler hayal ediyorsanız, kırıklığa uğrarsınız. Son dönemdeki "yalın üslup" başarısı gittikçe artıyor. Barış Bıçakçı'dan sonra başka bir Barış olan Uygur da bize sade bir anlatımla neler yapılabileceğini gösteriyor.
"Bu kadarı artık benim için fazla yorucuydu. Zaten böyle bir adamımdır. Orta karar. Hayır, en son söylenecek şeyi en başta söylemem ama en sonda da söylemem. Ya da aslında en sonda söylerim çünkü genellikle söyleyeceğim şeyi söyledikten sonra konuşacak başka bir şey kalmaz."
Şak diye "ben de böyleyim" dedirten anlatımlar var. En azından küçükken mahallede çok fazla hırsız-polis oynayan ve daima "başarılı polis" imajı çizen ben, bu anlatımlardan nasibimi aldım. Annemin sözünü de pek dinlemezdim o zamanlar. Pişman mıyım? Pek bilmiyorum.
Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder