Batın’a ne diyebiliriz? Kısa yoldan gideceksek polisiye bir roman diyebiliriz. Türkiye’de yapılacak önemli bir uluslararası toplantı öncesinde toplantıya katılacak yabancı temsilcilerden birinin tercümanı öldürülür (bu noktaya daha sonra değineceğim) ve olaylar gelişir. Ülkenin geçmişi karanlık ama kitabın güncel zamanında hem iktidara yakın hem de çok zengin kişileri (yediler olarak adlandırıyor yazar) de kendini bu işin ve devlet içi hesaplaşmanın ortasında bulur. Cinayetler bitmeyecektir ve kitabın sonuna kadar devam edecektir. Kuş bakışı baktığımızda bunu söyleyebiliriz kitap için ama klasik polisiyenin aksine biraz suç hatta biraz da siyasi yönü ağır basan bir roman Batın. Hatta -bunu bir okur olarak söylüyorum- Selman Bayer’in kurgusundaki kişiler bile gerçek hayattan/siyasetten ve basından alınmış kişiler. Bazılarını tahmin etmek bile mümkün. Ama tabiî ki “bu romandaki tüm kişi ve kurumlar hayal ürünüdür(!)”.
Karakter açısından zengin bir kitap Batın. Tercüman cinayeti için soruşturma bir zamanların efsane komiseri Kemal İzdeş’e verilir. Yardımcısı ise komiser yardımcısı Feza Nemlioğlu’dur ve Kemal İzdeş’e fena halde âşıktır. “Yediler”in en önemlisi ise Nefsi Müdafaa Cemiyeti Strateji Enstitüsü Başkanı Raci’dir. Bir de olayların başlayıp bittiği ve kitabın merkezinde yer alan Eflatun Sahaf’ın sahibi Eflatun Bey vardır. Bize gösterilen birçok karakterin kare ası bunlar diyebiliriz. Yan roller açısından da oldukça zengin olan romanda Emniyet Müdürü İsmet Selami, Başkan’ın müsteşarı Salim Soyarı önemli rollerdedir. Eflatun Sahaf’ın çırağı, 13-14 yaşlarındaki Kamil Velet ise romana renk katan karakterlerdendir. Alper Canıgüz’ün Alper Kamu karakterinin yaşça büyüğü desek yanılmış olmayız sanırım. Tabiî bunlardan başka olayın içinde önemli rolü olan birçok karakter de mevcuttur. Bu tür kitaplar hakkında yazmak zordur çünkü bu yazıdan sonra okuyacaklara spoiler vermemek gerekir. Her ne kadar klasik bir polisiye roman diyemesek de işin içinde birden fazla cinayet olduğu için yine de detaya inmemek gerekir. O yüzden konuyu bu kadarla geçip yazarın bazı şeyleri nasıl anlattığına, kitabın olumlu/olumsuz yönlerine ve diline değinip yazıyı bitireceğim.
Bu tür kitaplarda klişedir: Kitabın ana karakteri olan komiser genelde etrafını pek umursamayan, yalnız yaşayan, problemli ama meslekte efsane ve genelde bu tür görevleri zorunluluktan kabul eden kişidir. Bu romanda da bu şekilde yazılmış komiser Kemal İzdeş. Yardımcısıyla aşka dönüşen iş arkadaşlığı da bu klişeye aslında destek verir. Ama okuru sıkmaz bu durum. Okur bunu baştan kabul ederse hoşuna bile gidebilir.
Kitabın türü siyasi polisiye olsa da yazarın üslûbu ve dili sıkça mizaha yaslanmış ve bu kitapta ustalıkla kullanılmış. Ciddi konulu bir roman için sırıtmamış bu dil. Ancak yazarın anlatımı okuru bazen yorabiliyor. Muratmenteşvari bir anlatımın ve kelime oyunlarının, benzetmelerin çokluğu bazen zorlayabiliyor okuru. Çünkü bu tür anlatımlarda aforizma cümleleri çok oluyor. Selman Bayer de aforizmalarını bolca yerleştirmiş romana. Ortalama yüzüncü sayfadan sonra ivme kazanan ve bu ivmenin sonuna kadar devam ettiği romanda yazar gözlem gücünü mükemmel kullanmış. Özellikle devletin çıkarları doğrultusunda hareket etmesi ve iç hesaplaşmaları konusunda:
“…Çünkü Ankara ne pahasına olursa olsun bu cinayetin çözülmesini istemişti ama çıkan sonuç hakkındaki tasarrufu kendi uhdesine alacağını da şerh düşerek.”
“Lakin devlet de böyleydi işte. Tanrı gibi. Kendisine dair hiçbir yoruma ses etmez sabırla vaktini beklerdi.”
Birkaç da olumsuz gördüğüm yerleri söylemek istiyorum. Cinayete kurban giden kişilerin öldürülüş şekilleri ve sonrasında cesetlerin bulunduğu hâl bazı karakter için detaylı anlatılmış ama bu ölüm şekillerinin hikâyeye pek katkısı olduğunu düşünmüyorum. Bu kısımlar daha yüzeysel anlatılabilirdi belki. Bir de kitabın ve olayların başlamasına sebep olan tercüman cinayetinin (ki arka kapakta bile anılır, asıl olay olması lazımdır) kitaba katkısını hiç yeterli görmedim. Sanki ana olaya pamuk ipliğiyle bağlıydı tercüman. Daha sağlam bir bağ varsa da en azından ben görmedim diyeyim. Fakat normal bir romana göre fazlaca olan karakterlerin hemen hemen hepsini başarılı bir şekilde oluşturmuş yazar. Kendi içinde tutarlı, somut ve kanlı canlı çıkıyor okur karşısına ve katman katman açılıyor bu karakterler. Bu durumu başarılı buldum. Sadece Kemal İzdeş’e kitabın bir yerinden sonra çizdiği “âşık adam” tavrı biraz çiğ kalmış. Ya da bu geçişi daha yumuşak yapmalıydı Bayer. Romantik adamlığa keskin geçiş Kemal İzdeş karakterine çok uygun değildi bence.
Kitabın sonu için de bir şey söylemek istiyorum spoiler veremeye çalışarak. Bu tür sonlar bu tür romanlarda çok kullanılmaz ama çok detay vermeden şöyle söyleyebilirim: Bazı karakterlerin havada kalması bence iyi olmuş. Sonuçta her şeyin net bir akıbeti olmak zorunda değil. Karakterler de dünyayla birlikte yaşamaya devam ediyorlardır belki de.
430 sayfalık hacimli bir eser Batın. Ama kendini genel olarak rahat okutuyor. Salt polisiyeden sıkılanlara da iyi gelecektir. Bu yıl içinde okuduğum başarılı romanlardan biriydi. Özellikle siyasetin ve devletin ne olduğu ve devlet içi hesaplaşmaları, kişilerin makam mevki uğruna neleri feda edebileceğini, çirkinlikleri vs. bir romanda görmek isteyenler beğenecektir. Okurların güncel siyasetle bol bol alaka kuracağına eminim.
Mehmet Akif Öztürk
twitter.com/OzturkMakif13