28 Kasım 2023 Salı

Entelektüeller aşağı indiğinde aptallar yukarı çıkar

"Yakamıza yapışıp bizi felceden sıkışmaların nedeni, çoğu zaman dünya gerçekliğiyle denk düşemememizdir." demişti Daryush Shayegan, Yaralı Bilinç'te. Okundukça kendini açan bir cümle bu, tıpkı kitabın kendisi gibi. Dünyanın gerçeği aynı zamanda dünyanın acısıdır. Bu acıyla aramızdaki mesafenin mimarı biziz. Önce düş kurmaktan, sonra düşünmekten uzaklaşmak pahalıya patladı nihayet. Eskiden toplumsal bir sarsıntı olduğunda "Yok mu haysiyetli bir kanaat önderi?" diye sorulurdu. Her ne kadar soru havada buharlaşsa da bu isyanın kendisi güzeldi. Dünün arananları, bugünün de arananları.

Lafın lafı açtığı masalarda "Şu yapı işlerini mimarlara bıraktık, sonra böyle oldu!" diyoruz. Birkaç kitabın ve filmin peşinden kendimizde psikologları, sosyologları yerden yere vurma hakkı buluyoruz. Üstüne birkaç da ülke gezip gördüysek, bizden entelektüeli yok artık. Yoksa elit mi demeliydim? Tam olarak emin değilim. Ama size güzel, çok güzel bir kitaptan söz edeceğim. Tam olarak bizim hikâyemiz. Görgüyü kaybetmiş, iyiyi kötüyü ayırt edecek akl-ı selim kimselere hasretle yıllar geçiren, "Yok mu bir bilge de gölgesinde soluklanalım!" diye şiirler döken, gazeller okuyan, tam geçmişi yad edecek gibi olduğunda başkasının "Yeter nostaljiniz, arabeskiniz!" ithamlarına maruz kalan memleketlerin hikayesi. Bütün gelişmekte olanların, gelişemeyenlerin, gelişmekte güçlük çekenlerin, belki de hiçbir zaman tam olarak gelişemeyeceklerin.

Malezyalı sosyolog ve siyasetçi Seyid Hüseyin Alatas, kendisinin ve ülkesinin hikayesini bir edip, bütün Asya toplumlarının bir haritasını çıkarıyor Entelektüeller ve Aptallar kitabında. Memleketimizin mühim kitap avcılarından ve emekçilerinden Kadir Yılmaz'ın özenli çevirisiyle Babil Kitap tarafından neşredilen çalışma çok kolay okunurken epey de can sıkıyor. Çünkü bahsedilen özenli zihinlere dair arayış ve ihtiyaç, hiçbir çağda bitmiyor.  Alatas; kişisel bir hesaplaşmadan modernleşme krizine, bir entelektüelin nasıl olması gerektiğinden doğu toplumlarının geri kalmışlığına, neden entelektüellere ihtiyaç duyulduğundan gelişmekte olan toplumlarda aptalların konumuna dair bugün rahatlıkla örneklerini görebileceğimiz gerçekleri dile getiriyor.

Felsefeci, çevirmen, yazar ve akademisyen Maxime Rovere, "Aptallığın yelpazesi o kadar geniş ki bütün aptalları aynı anda incelemek mümkün görünmüyor. Kendi bildiklerinin doğrulu­ğundan emin olarak kuşku duymayı toptan reddeden aptallar var; bazıları da her şeyi reddedip hakikate bile kuşkuyla yaklaşıyor; bir de bu iki grubu da iplemeyen, hatta önlenebilecek felaketler de dahil hiçbir şeyi iplemeyenler var. Bütün bu aptallar hakkında aynı anda konuşmak mümkün mü?" diye sormuştu "Aptallarla Ne Yapmalı?" adlı kitabında. Burası doğru, pek çok aptal çeşidinden bahsedilebilir. Her toplumda da zaten belli bir çeşidi ön plana çıkıyor. Alatas'a göre bir aptalın temel özellikleri şöyle: 1. Sorunları fark edemez. 2. Kendisine söylendiğinde onları çözemez. 3. Gerekenleri öğrenemez. 4. Öğrenme sanatını da öğrenemez. 5. Genellikle aptal olduğunu kabul etmez.

Demek ki aptallıkla öğrenme(me) arasında önemli bir ilişki var. Her şeyi bilmemek bir aptallık belirtisi yok. Deneyimden ve yaşam tecrübesinden yoksun olmak da aptallıkla ilgili değil. Bir hastasının hayatını kurtaramayan doktora aptal diyemeyiz. İflas etmenin ya da çabalanan şeye ulaşamamanın da aptallıkla alakası yok. Aptalın ontolojik özünde başarı-başarısızlık, bilgi-cehalet yok diyor Alatas. Onların ne zaman ortaya çıktıklarına iyi bakarsak, aptallığı da iyi anlayabiliriz: "Aptallar, genellikle kriz zamanlarında ortaya çıkarlar. Burada söz konusu edilenler sıradan ahnaklar değil, aldıkları eğitim ve öğretim sayesinde ahmaklar türüne mensup oldukları bir şekilde kamufle edilen, parlamento üyeleri, bakanlar kurulu üyeleri, avukatlar, doktorlar, tarihçiler, ekonomistler, sosyologlar ve diğerleridir. İşte bu aptallar, kendilerini açığa çıkaracak bir krize ihtiyaç duyarlar."

Şu kriz meselesine biraz daha mikroskop tutalım. Nasıl bir kriz, nasıl bir dönem lazımdır aptallar için? Alatas şöyle özetliyor: "Aptallar, liyakat ve çalışkanlığın başarı kriteri olduğu bir durumla başa çıkamazlar ve bu nedenle yolsuzluk, aptalların iktidara yükselişinin ayırt edici özelliği olarak öne çıkar; devlet ihalelerini gülünç hale getirir ve makam veya terfi elde etmek için yapılmadık bürokratik entrika bırakmazlar. Aptalların egemen olduğu yerlerde onların değerleri toplumun değerleri, onların bilinci de toplumun bilinci haline gelir."

Bu durumda aptalların entelektüellerin yanında daima huzursuz hissedeceklerini söylemeye gerek bile yok. Entelektüelleri anlamadıkları gibi onların meşguliyetlerini de birer hobi olarak görürler. Burada yazar, kararlı bir entelektüel girişimin onları etkileyebileceğinden bahsediyor. Bu etkilemeyle birlikte şüphesiz entelektüeller de daha iyi bir gelişme imkanı yakalayabilirler. Günümüzde entelektüeller bir topluluk oluşturamadıkları gibi toplumu geliştirme ve güçlendirme konusunda da zorluk yaşıyorlar. Gerekli koşullar oluşmadan entelektüel faaliyetlerden ve cemiyetlerden bahsetmek de pek mümkün değil zaten. Aslında her şey bir talep meselesi. İmkan ondan sonra gelecektir. Entelektüel bir güç talep ediliyor mu? Entelektüellerden alan açmaları, fikir vermeleri, yol haritası çizmeleri isteniyor mu? Yoksa onlar birer ayak bağı olarak mı görülüyorlar? Her toplum ama özellikle de doğu toplumları bu sorularla meşgul olmalı ve mümkün olduğunca objektif cevaplar vermeli Alatas'a göre. O, kitabını bitirirken Peter Lavrov'un bir makalesinden alıntı yapıyor. Ben de yazıyı bitirirken o makaleden bir bölümü aktarmak istiyorum:

"İlerlemenin tohumu aslında bir fikirdir, ama insanlığın içinde mistik olarak var olan bir fikir değil; ilerleme, bir bireyin beyninde tasarlanır ve geliştirilir, oradan diğer bireylerin beyinlerine geçer, bu bireylerin entelektüel ve ahlaki itibarlarının artmasıyla niteliksel olarak ve sayılarının artmasıyla da niceliksel olarak büyür ve bu bireyler düşünce birliklerini fark ettiklerinde ve ortak eyleme karar verdiklerinde toplumsal bir güç haline gelir; onunla aşılanmış bireyler onu toplumsal kurumlara soktuklarında da zafere ulaşır."

Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder