Merve Sevde Selvi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Merve Sevde Selvi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Nisan 2021 Perşembe

Kaçacak bir söğüt gölgesi

Oldukça karışık günler geçirdiğimiz bu hararetli dönemimizde, kaçacak bir söğüt gölgesi arıyoruz. Ben de gündemden uzaklaşmak, ama gündemden uzaklaşırken dünyanın acı-tatlı gerçeklerine gözlerimizi yummamak istiyorum. Hem dinlenmek, dinlenirken bir taraftan kendimi doldurmak, kendimi dünyadan tecrit etmemek. Bir taşla birkaç kuş vurmak. Vizelerimi soluksuz beklediğim, raflarımda okunmayı bekleyen tuğla gibi ders kitaplarımın bana göz kırpıp vicdanıma oynadığı şu günlerimde, muhterem Yağız Gönüler beyefendinin vesilesiyle elime aldım Düğümlere Bitişik’i. Şifa oldu benim için.

Çok yeni bir kitap olan Düğümlere Bitişik, bir öykü kitabı efendim. İçinde 15 öykü mevcut bu güzel kitabın. Ve başından sonuna her öykü, okurken yüreğinizin teline vuruyor. Hem bireysel, hem toplumsal pek çok mesaj alıyoruz Düğümlere Bitişik’ten. Kitaptaki özellikle ilk birkaç öyküde, balkan Türklerine özgü ağız hususiyetleri dikkat çekiyor. Bu da öykülere ayrı bir tat, hoş bir rayiha ve çeşni katıyor.

Saldin ayvanları teslim etsin gitti abe kızcagzim, te burdan almazmişler epiciğini.

Te büle ağlanmak ne kaa fenadır! Orada zulüm yoktur bre. Hürriyet vardır.

Merve Sevde Selvi, bazı öykülerde savaşın toplum ve özellikle bireyin hayatı üzerindeki etkisini çok etkileyici bir şekilde işlemiş. Şehit düşen bir askerin eşine yazdığı mektubu okuyorsunuz mesela bir öyküde. Savaşa giden, kurşunlara sadrını açan binlerce askerden birisi. Arkasında bıraktıklarıyla empati kuruyorsunuz. Ve o askerle.

Öykülerin bir kısmında, anne-kadın ve çocuk karakterleri var. Örneğin Üzüm Buğusu adlı öyküde, bebeğini kaybeden, dertlerini dillendiremeyen, acılarla doldurduğu yüreğini boşaltamayan bir anne karakteri yaratılmış. Ben Buralı Değilim adlı öyküde, annesinin ölüsünü gasleden, kendisine sahip çıkmayan bir kocaya verilen bir genç kız karakteri yaratılmış. Bazı öykülerde ise, bireyin tek başına kalmasını, kabuğuna çekilip kendiyle ve hayatındaki insanlarla hesaplaşmalarını okuyoruz. Her öykünün bir karakterinde mutlaka, silik ya da belirgin, kendime ait bir şeyler bulabildiğimi söylemeliyim. Özellikle Şizodüş adlı öyküde, anlatıcı karakterle kendi aramda adeta duygusal bir bağ kurdum.

Öykülerde dikkat çeken çok önemli bir ayrıntı ise şu; bazı öykülerin ikişer ikişer, bir karakterin kurduğu cümleyle ya da daha fazlasıyla birbirine bağlanması. Örneğin, Yol ve Yoldan Gelen öyküleri birbirine bağlantılı olaylardan oluşuyor. Düğümlere Bitişik ve Dağların Çağrısı keza öyle. Üzüm Buğusu ve Bağ Bozumu adlı öykülerin ise, özellikle aynı cümleyi ve bir ismi ihtiva etmekle birbirine bağlanıyor. Yani, özellikle bağlantı cümlesine geldiğinizde, “Evet bu bir önceki öykünün başka bir gözden tekrarıdır,” kararına varıyorsunuz. Bir başka deyişle, yazar öykülerini yazarken karakterler oluşturuyor, ve aynı öyküyü okura farklı bir karakterin gözünden sunuyor, bir karakterin gözünden okuduğunuz öyküyü, bir başka karakterin gözünden okuduğunuzda ufak çaplı bir şok yaşıyorsunuz, bakış açılarına göre iyiyle kötü yer değiştiriyor adeta. Bu konuda Türk edebiyatından bazı örnekler de geldi aklıma, Tomris Uyar Otuzların Kadını’nda art arda öyküleri neşretmiştir, ancak öykü kitabı olarak yayınlanan bu kitap adeta bir roman gibidir, müstakil okunabilecekleri gibi, birbirleriyle ve sıralamalarıyla anlam kazanırlar. Ya da günümüz öykücülerinden Behçet Çelik’te de bunun örneklerini inceden görebiliriz. Düğümlere Bitişik’te bu edebî oyun, adeta somutlaşıyor ve okurken çok hoşa gidecek bir atmosfer yaratıyor.

Tüm kitapta beni en çok vuran öykü olan Bir Yaşam Taslağı'na değinmeden edemeyeceğim, bu öyküde Alzheimer hastası olduğu anlaşılan bir kadının not defterini okuyorsunuz, bence öyküyü vurucu yapan temel şey ise, öykünün gerçek bir not defterinden, gerçek bir el yazısıyla basılmış olması. Hasta her gününü, o gün aldığı ilaçları, yaptıklarını not ediyor, bazen unutup fark etmiyor, günler geçtikçe, yazılar itidalini kaybediyor, derste en arkada oturup kendi kendine sırayı karalayan bir ortaokul talebesinin sıraya karaladığı tabloya benziyor defterin sayfaları, ve son sayfada bir ölüm belgesiyle karşılaşıyorsunuz, yüksek miktarda demans ilacı kullanımından kaynaklı bir ölüm belgesi. Anlaşılan o ki, kadın unutup, ilaçlarını fazla kullanmış ve bu ölümle sonuçlanmış. Tüm kitapta haline en çok üzüldüğüm karakter oldu bu hasta. Sakinleşmek isteyen, bir ilham arayan herkesin, birkaç saatliğine kabuğuna çekilip bir solukta okuyabileceği bir kitap Düğümlere Bitişik. Her satırının ruhunuza dokunmasını ümit ediyor, okuyacak olan herkese keyifli okumalar diliyorum.

Nida Karakoç
twitter.com/nida_karakoc