Güzeli Kurtarmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Güzeli Kurtarmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ocak 2019 Cuma

Pürüzsüzlük çağımızın alametidir

Byung-Chul Han’ın kitapları dilimize bir bir çevrilmeye devam ediyor. Bunlardan en sonuncusu İnsan Sanat Yayınları’ndan neşredilen Güzeli Kurtarmak. Çoğu Han kitabı gibi ince, fakat yoğun bir kitap olan Güzeli Kurtarmak, 87 sayfadan ve 14 bölümden oluşuyor.

Güzel veya estetik kavramı üzerine kafa yoran birçok filozof veya yazar var olageldi dünya üzerinde. Antik çağlardan modern çağlara kadar, düşünceler değişse de ya da ifade ediliş şekilleri değişse de bu kavramlar genel bir çerçeve içine sokulabilir. Kore asıllı Alman filozof Han da bu kavrama geçmiş düşüncelerin ışığında yeni bir bakış açısı getirmek için, bu konudaki denemelerini Güzeli Kurtarmak’ta toplayarak, bu alana bir katkı sunuyor.

Pürüzsüzlük çağımızın alametidir diyerek ilk denemesine başlıyor Han. Daha önceki kitaplarında incelediği konuları bu kez estetik ve sanat başlığı altında, bu kavramlarla ve bu alandan örnekler vererek değerlendiriyor. Modern dünyanın geldiği/getirildiği noktada, mükemmel olma zorunluluğunun tahakküm kurduğu toplumlarda ‘güzellik’ olgusunu, ilk denemesinde pürüzsüzlük üzerinden ele alıyor. Televizyon reklamlarından sınav sistemlerine kadar dayatılan, her yerde pürüzsüzlüğe/mükemmelliğe ulaşmaya çalıştığımız bu zamanda Han’ın sözleri bize destek olmanın da ötesinde bir bakış açısı sunuyor. Pürüzsüzlüğü pozitif toplumun buyruğu olarak yorumluyor Han. Bunu daha önceki kitaplarında da hem pozitiflik hem de olumluluk adı altında incelemişti. Bu sefer yaptığı ise, bu kavramları ‘güzel’ başlığına taşımak olmuş. Yazar, pürüzsüzlüğü bir nevi hareketsizlik kavramıyla bağdaştırıyor. Olumlu veya olumsuz, iyi veya kötü hiçbir yaşam belirtisi göstermeme hâli, yani tepkisizlik durumu. Bunu da Jeff Koons ve Andy Warhol’un eserleri üzerinden inceliyor. Han’a göre, iki sanatçı da sanat perspektifinden baktığımızda son derece önemli kişiler. Fakat Koons’un eserlerinde bir pürüzsüzlük görüyor yazar. Uysallık ve dirençsizlik kelimeleriyle tanımlıyor bu pürüzsüzlük halini. Bu durumu bağladığı yer ise Roland Barthes’ten mülhem, görme ve dokunma arasındaki karşıtlık. Han, görme haliyle pürüzlü olma halini eş değer sayarken dokunma işin içine girdiğinde bir pürüzsüzlük, negatifliğin ortadan kaldırılma çabası, sekülerleşme gibi kavramların tahakkümüne girildiğini belirtiyor.

İlk deneme ‘Pürüzsüz’ kitabın en uzun denemesi. Bu yüzden daha çok örnekle konuyu genişletmiş yazar. Verdiği örnekler de somut, düşüncede rahatça yer bulacak şeyler. Anlattıklarını birkaç cümleyle özetlediği ara duraklarla da yazıyı daha okunaklı hale getiriyor:

Günümüzde sadece güzel değil, çirkin de pürüzsüz hâle geldi. Çirkin de şeytani, tekinsiz veya dehşetli olanın negatifliğini kaybetti ve tüketim-eğlence kalıpları için pürüzsüzleştirildi. Her şeyi dondurabilen korkutucu ve dehşet verici Medusa bakışından tamamiyle yoksundur.

‘Pürüzsüz Beden’de fotoğraf, daha doğrusu yüz fotoğrafı üzerinden insanların ‘boşluk’ta, manasız bir hayat içinde sürüklendiklerini ele alan yazar, yüz fotoğraflarını selfie’yle bağdaştırıyor ve ‘Selfie bağımlılığı Ben’in iç boşluğuna işaret eder’ diyor. Burada Han’ın değindiği ilginç nokta, selfie’yi narsisizmin sonucu değil, iç boşluğun ürettiği bir şey olarak görmesidir. Fotoğraf sanatı üzerinden ‘güzel’e değinmeye çalışan Han, paragraflar arasında bazen bağlantı kurmakta zorlansa da konuyu toparlamayı başarmış.

Yüce ve güzel kavramları üzerinden Platon ve Edmund Burke’nin bu kavramlar için yaptıkları tanımlara değinen Han, aslında bu iki kavramın ayrılmaması gerektiğini, güzeli yüceliğe irca ettirmemiz gerektiğini belirtir. Platon’da bu kavramlar ayrılmamıştır fakat Burke’de ‘yüce’ saf dışı bırakılmıştır. Çünkü yüce pürüzlüdür, marazidir. Güzel ise pürüzsüzdür. Yüce negatiftir güzel ise pozitiftir. Bununla birlikte örtme kavramı üzerinden de bilgi ve enformasyon kavramlarına değinen Han, aslında aynı olan, daha doğrusu eş anlamlı kelimeler kabul edilen bu iki kavramla ilgili farklı bir bakış sunar. Han’a göre enformasyon örtük olamaz. Çünkü örtük olan, yazara göre güzeldir. Örtüsüz olan ise pornografiktir. Enformasyon, bilgiye göre her türlü metaforu, örtücü elbiseyi geri çevirir. Bilgi ise kendisini sırra geri çekebilir. Güzel, bilgi, görünmekten tereddüt eder. Han, bu durumu sanat eserlerinde Walter Benjamin’in fikirlerini baz alarak savunur:

Gerçek bir sanat eseri, kendisini kaçınılmaz şekilde bir sır olarak temsil etmesinden başka bir şey olarak hiçbir zaman kavranamaz. Son kertede, örtünün asli bir unsur olduğu bu nesne başka türlü tanımlanamaz.

Yaralanmaya görmenin hakikat anı denilebilir diyen Han, ‘Yaralanmanın Estetiği’ bölümünde bizi iki kavramla karşılıyor: studium ve punctum. Bu kavramları çok fazla kullanıyor yazar. Hem bu kitabında hem de diğer kitaplarında bu tür ikili kelimelerle bir zıtlık oluşturuyor ve anlatısını/fikirlerini seçtiği iki kavram üzerinden genişletiyor. Hakikat ve yaralanma arasındaki ilişkiye dikkat çekerek, ‘aynı’nın olduğu yerde sanat olamayacağını, kazasız hiçbir şiir yazılamayacağını, ‘negatiflik’ olmadan düşünme dahi olamayacağını savunan yazar, bu konuda Roland Barthes’in fotoğraf teorisini baz alarak düşüncelerini ilerletiyor. Studium’u, ‘kaygısız arzuları amaçsız ilgilerin, tutarsız tatların’ alanı olarak gören yazar, punctum’u ise izleyiciyi yaralayıp sarsan bir unsur olarak tanımlıyor. Tıpkı diğer yazı ve kitaplarındaki gibi ‘olumluluk’, ‘pozitiflik’, ‘tekdüzelik’, kısacası ‘aynı’nın istikametinden, düşündüğü konuların izinden ilerliyor.

Yazar birçok denemede güzel kavramıyla başka bir kavramı yan yana getirerek metnini oluşturuyor. Bunlardan biri de politika. Kitabın ilgi çeken denemelerinden biri ‘Güzelin Politikası’. Adalet-etik-güzel üçgeninde ve Platon ve Aristoteles’in fikirleriyle genişleyen bu yazıda Han, günümüzün politik düzenini ‘güzel’le olan ilgisizliği düzeyinde inceliyor. Güzellik eyleminin her türlü kısıtlamadan azade olduğunu savunan yazar, buradan, günümüzün politikasının sistematik kısıtlamalara tâbi olduğu ve güzel olamayacağı sonucuna varıyor. Günümüzün politikasını özgür bir insan olarak değil bir köle olarak tanımlıyor:

Aristoteles’in edamonik (mutluluk) etiği, kendine özgü iyi-güzel anlamına gelen kalokagathia kavramını ortaya çıkarır. İyi, burada güzele tâbidir veya ikincilleştirilmiştir. İyi olan, güzelin ihtişamıyla tamamlanır. İdeal politika, güzelin politikasıdır.

Çağımızda güzelin politikası mümkün değildir çünkü günümüzün politiği tamamen sistematik kısıtlamalara tâbidir. Günümüzün politiği özgür bir alana bile sahip değildir. Güzelin politikası, özgürlüğün politikasıdır. Günümüzün politiğinin boyunduruğu altında çalışan alternatifsizlik, sahici bir politik eylemi imkânsız kılmaktadır. Politika eylememekte, fakat çalışmaktadır. Politika bir alternatif, gerçek bir seçim sunmalıdır. Yoksa bir diktatörlüğe dönüşerek çöker. Sistemin yardakçısı olarak politikacı, Aristotelesçi anlamıyla özgür bir insan değildir, daha ziyade bir köledir.

Kitapta tekrarlar oldukça mevcut, Han’ın bütün kitaplarında olduğu gibi. Yazar birkaç denemeyle anlatacağı şeyleri 14 denemeye çıkartmış. Bölüm başlarında incelediği, Kant’ın, Hegel’in veya başka filozofların estetik ve güzel hakkındaki fikirleri farklı fikirler; fakat sonunda kendi düşünceleriyle vardığı nokta aynı. Denemelerin sonunda sık sık aynı anlamlara gelen, aforizma tarzı cümleler okuyoruz. Örneğin “Tüketim ve güzellik birbirini dışlar. Güzel kendisini reklam etmez” veya “Sanatın özgürlüğü, sermayenin özgürlüğüne boyun eğmektedir” gibi. Evet, kendi kendiyle çelişmez Han, tespitleri muazzamdır, yerindedir fakat bir çözüm yolu da sunmaz okura. Şahsen çözüm yolu için okumuyorum Han’ı; ancak bunun için okuyacaklar için doğru adres olduğunu düşünmüyorum.

Hakikat Olarak Güzel” kitabın en ağır denemesi belki de. Çünkü Hegel’in estetik anlayışından yola çıkarak ‘güzel’i inceleyen Han, burada felsefenin dilsel anlamda sınırlarını zorlamış. Aslında bu kitap, Türkçeye çevrilmiş bütün Han kitapları içinde (Şiddetin Topolojisi hariç, onu okumadım) en ağır dille yazılmış olanı. Felsefi terimler, konuların buralardan çıkış yolu alması ve dilin o noktaya evrilmesi okuru oldukça zorluyor.

Yazar, kitabın ismindeki gibi aslında güzeli kurtarmaya çabalıyor metinlerinde. Güzelin; tüketim toplumunun, kapitalist toplumun nesnesi haline geldiğini ve buradan çıkması gerektiğini birçok filozofu karşısına alarak veya kendine destekçi yaparak anlatmaya çabalıyor. Fakat hissi olarak fark ediliyor ki bir karamsarlığı da mevcut. Yine de böyle bir kitabı yazmak bile yazar için atılmış olumlu bir adım bence:

Radikal olumsallığın karşısında, bağlayıcı olana özlem duymak gündelik olanın ötesine uyanmaktır. Bugün güzelin pürüzsüzleşerek beğeni, like objelerine, keyfî ve rahatlatıcı şeylere dönüşmesi sonucunda güzelin krizi ile karşı karşıyayız. Güzeli kurtarmak bağlayıcı olanı kurtarmaktır.

Mehmet Akif Öztürk
twitter.com/OzturkMakif10