Deli Tarla etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Deli Tarla etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2021 Perşembe

Sıradan hayatların sıra dışı hikâyeleri

Okuma eylemi gerçekleşirken bazen kendimizden bazen çevremizdeki insanlardan birtakım izler görmek isteriz anlatılarda. Bu bizi öykülere, romanlara bağlayan en önemli araçlardan biridir. Tam da burada sanatçının gücü devreye girer; sıradan olanı sıra dışı hale getirip, belki de söylenmeye layık bulunmayanı kalem ile dile getirip önümüze servis etmek. Çoğu zaman başımıza gelen olayların bir öykü haline geleceğini düşünemeyiz ama biri çıkar, yaşananları size öyle bir anlatır ki bunun sizin yaşadığınız ya da şahit olduğunuz bir şey olduğuna inanamaz, şaşırır kalırsınız. İşte Şermin Yaşar bunu çok başarılı bir şekilde gerçekleştiren yazarlarımızdan birisi.

2020’nin son demlerinde raflarda yerini aldı Deli Tarla. İçinde on altı farklı öykü bulunuyor. Kitaba adını veren öykü aynı zamanda kitabın açılışını da yapıyor. Dördüncü kitabında da daha önceki kitaplarıyla benzer bir üslubu var yazarın. Bir yandan gülüyor, bir yandan ağlayabiliyorsunuz. Mizah, psikolojik ögeler, duygusal sahneler, antikahramanlar, iyiler ve kötüler, hepsi iç içe anlatılarda. Zaten girişteki cümlelerimin sebebi de bu. Son derece gündelik, olağan konuları işliyor aslında ama o konuları öyle güzel işliyor ki bir kere okurken aynı zamanda izliyor gibi bir hisse kapılıyorsunuz, hatta bu edilgenliğin dışında öykünün bir parçası oluveriyorsunuz, hayatlarımızın doğal akışında nasıl gülüp ağlayabiliyorsanız kitapta da benzer bir duygu geçişini deneyimliyorsunuz.

Öykü kitaplarında genel bir durumdur, bazı öyküleri çok seversiniz, bazılarını ise başarısız bulursunuz. Deli Tarla, o kitaplardan biri değil. On altı hikayenin on altısı da kendi içinde hem üslup hem olay örgüsü hem kullanılan teknikler açısından oldukça başarılı. Her bir öykü, okuyucuların şaşkınlıkla noktalayacağı bir son barındırıyor kendi içinde. Burada da şu eksik kalmış diyebileceğim tek öykü yok.

Başlıkları dahi çok güzel belirlenmiş bu on altı öyküye kısaca değinmek isterim. Deli Tarla, sıklıkla şahit olduğumuz kardeşler arası miras kavgalarına farklı bir bakış açısı getiriyor. Bu öyküde olayların ortasında üç kardeş tarafından da istenmeyen bir miras var. Mizahi yönüyle öne çıkan bu öykü gerçekten de öyle güçlü ki adını kitaba vermeyi hak ediyor. Adieu Hala, göçmen ailelerin çocuklarıyla yaşadıkları zorunlu ayrılıkların sonuçlarını anlatan, okuyucuyu hüzünlendiren bir hikaye. Bir Garip Külkedisi Masalı’nda zengin kız-fakir oğlan evliliğinin ortaya çıkarabileceği absürtlükleri görürken ve yine gülümserken, Cebimdeki Osman’da bir antikacının dükkanında bulunan, tuhaf bir hikayesi olan bir fotoğrafın peşinden gidiyoruz. Ama Böyle Olmadı öyküsünde yazar, anne ve babası olmayan, hormonel bir sorun nedeniyle dev halini alan Ramiz’in acı hikayesini anlatıyor bize. Çitile öyküsünde ise aşkın gücünü, aşk için insanların neleri sineye çekebileceklerini bir temizlik hastası kadın kahraman etrafında izliyoruz. Senden Çocuğum Olsun, kitaptaki mizahi yönü güçlü öykülerden biri, kaçarak evlenen iki aşığın ve etrafındaki herkesin çiftin ilk çocukları İlker ile olan imtihanını okuyoruz. Çıksın Halim, işsiz kalan bir üniversite mezunu gencin yaratıcılığını kullanarak nasıl bir patrona dönüştüğünü anlatıyor bize. Marş Marş, öyküsünde üşengeç ama gerçekten tam anlamıyla üşengeç bir adamın hayatını pratikleştirme çabaları sonucunda başına gelenlere şahit olurken, Geçinip Gidiyoruz İşte öyküsünde evlilikte anlayışın nasıl sağlanacağı konusunda mizahi bir yorum görüyoruz. Kamil’in Denizkızı, annesini küçük yaşta kaybeden bir adamın kendine çare için oluşturduğu savunma mekanizması anlatırken, Büyük İkramiye’de umutları çeşitli nedenlerle tükenen bir adamın yeniden ayağa kalkmasını ve mutlu sonunu okuyoruz. Seni Seviyorum, Nice Senelere Aşkım öyküsü içten içe travmaları olan bir anne ve eşin terörüne maruz kalmış bir koca ve çocuklarını, tesadüfen ortaya çıkan bir aldatmayı anlatan birkaç konuyu ve kahramanı aynı anda paralel irdeleyen bir anlatı. İki Elma, bir vazgeçiş, bir iç hesaplaşma anlatısıyken Dünya Ahiret Abimsin tesadüfen iyi olmuş bir adamın eğlenceli hikayesi. Son olarak, Muazzez ve Yelkovan Çetesi’nde terk edilen ve tabir-i caizse yavaş yavaş deliren bir adamla sonlanıyor kitap.

Öykülerin tamamına kısacık birer cümle ile değinmeye çalıştım okuyuculara fikir olması açısından. Özetlemek gerekirse, gündelik hayatta rastlayabileceğimiz aslında sıradan olayların bile bu denli ustalıkla ve yaratıcılıkla işlenmiş olması ve en başta da dile getirdiğim gibi sıradan olanı sıra dışı hale getirmesi açısından Deli Tarla çok başarılı bir öykü kitabı. Şermin Yaşar’ın okurken bir yandan duygulandırıp, belki gözlerinizi doldurup hemen arkasından sizi güldürebilecek dolu dolu, akıcı, yormayan üslubu da bu öykülere bambaşka bir lezzet katacak.

Feyza Gönüler
twitter.com/FeyzaGonuler

10 Ocak 2021 Pazar

Her zaman gülmeyi başarabilen memleket insanları

Popüler ve kitapları çok satan yazarlardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalıştım, bundan birkaç sene önceye kadar. Daha sonra Şermin Yaşar’ın kitaplarıyla tanıştım. Doğan Cüceloğlu, yazarın bir kitabını öven tweet atmıştı. Ben de kısa süre içinde yazarın o zamana kadar yayımlanmış üç öykü kitabını da okudum. Deyim yerindeyse “bir çırpıda” okudum. Ve her “çok satan” yazardan uzak durulmaması gerektiğine karar verdim. Aynı zamanda iyi bir çocuk kitabı yazarı da olduğunu öğrendim Şermin Yaşar’ın öykülerinin, Türk Edebiyatı’nda sağlam bir noktada bulunduğunu fark ettim.

Tarihi Hoşça Kal Lokantası, Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu ve Gelirken Ekmek Al kitaplarından sonra yazarın dördüncü öykü kitabı, Deli Tarla ismiyle kasım ayında Doğan Kitap etiketiyle yayımlandı. İlk üç kitabındaki tarzın devam ettirildiğini gördüğümüz kitap, 16 öyküye sahip ve 190 sayfadan oluşuyor. Öykülerin birçoğunun ismi de yazarın diğer kitaplarındaki öyküler gibi gayet ilgi çekici ve okuru bir mizah şölenine ya da dramatik bir duruma davet ediyor: Senden Çocuğum Olsun İstiyorum, Geçinip Gidiyoruz İşte, Cebimdeki Osman…

Kitapta 4-5 sayfalık öyküler olduğu gibi 20-21 sayfalık öyküler de bulunuyor. Son söyleyeceklerimden birini şimdiden söylemek istiyorum. Orhan Pamuk nasıl ki kısa romanlarında seviyesinin altında kalıyorsa Şermin Yaşar da kısa öykülerde bildiğimiz yazarlık yeteneğini çok sergileyemiyor. Yazarın iyi diyebileceğimiz öykülerinin çoğunun on sayfa ve üzeri sayfadan oluşması, bence bu durumun tesadüf olmadığını gösteriyor.

İçinde en az 10-15 öykü barındıran kitaplarda her zaman ilk birkaç öyküye, özellikle de ilk öyküye dikkat ederim. Bu öykünün kitabın daima en iyi öykülerinden olmasını tercih ederim, çünkü okuru avucuna alması gerekir yazarın. Şermin Yaşar’ın kitaplarında ilk öykü her zaman kitabın da ismine sahip oluyor. Bu da Şermin Yaşar’ın aslında en sevdiği/güvendiği öykünün hangisi olduğunu gösteriyor bize. Bu kitapta da ilk öykü Deli Tarla ismine sahip ve kitabın belki de en iyi öyküsü. Kişiyi mükemmel gözlemlemesi ve karakterleri bütün özellikleriyle işlemesi açısından da son derece başarılı olan öykü hem komedi hem de dram özelliklerini taşıyor. Zaten Şermin Yaşar’ın öyküleri insanı ya kahkahaya boğuyor ya da duygusallığın zirvesinde dolandırıyor. Çok az öyküsü var yazarın, normal duygu seyrinde devam eden.

İlk öyküsünde derli toplu bir anlatım, başarılı bir son görüyoruz. Hem de “öyküde şurası açık kalmış” diyebileceğimiz noktaları yazar sağlam sosyolojik bir temele oturtmuş. Dört kardeşin ilginç bir miras meselesini anlatıyor öykü. Kardeşlerin, babalarından miras kalan bir tarlayı –ailede deli tarla olarak bilinen yeri- istememesiyle başlıyor hikâye. Evet istememesiyle. Genelde paylaşamamaktan çıkan miras kavgaları yazarın öyküsünde istememe üzerine kurulmuş: “Bu miras işleri zordur, kardeşler arasında illa anlaşmazlıklar çıkar, millet birbirini bıçaklamaya kadar vardırır işi, derlerdi de inanmazdım. Gerçi bizimki başkaydı. Millet en büyük hisse bende olsun diye uğraşır, biz kim daha az alacak diye didişiyorduk.

Deli Tarla, aynı zamanda kitabın en uzun öyküsü. Çocukluğunu veya gençliğini köyde geçirmiş, köy toplumunun içine karışmış kişiler için çok tanıdık karakterleri/olayları içeriyor. Ve yirmi sayfada inanılmaz duygu geçişlerine yer vermiş yazar. Önce komik bir öykü okuyacağız derken bir anda drama dönüyor, sonra yine bir es verip komedi unsurlarına geçiş yapıyor ve vurucu bir son darbeyle öyküyü bitiriyor. Okuru oradan oraya vuruyor adeta. Ölümün, aile ilişkilerinin, akrabalık durumlarının başarılı bir mizah ve dramayla işlendiği öyküde bazı rastlantılara yer verilse de bunlar hikâyeyi rayına oturtmak için kullanılmış, sırıtmıyor. Şermin Yaşar’ın imza öykülerinden biri Deli Tarla. Şermin Yaşar kimdir deseler, bu öykü onu anlatmaya yeter.

İkinci ve üçüncü öyküler de en az ilk öykü kadar başarılı ve çarpıcı. Biri dram diğeri mizah yönünden. İkinci öyküde (Adieu Hala) yazarın bildiğimiz şen şakraklığından sıyrılıp insanın içini buran, sızlatan bir anlatıma ve konuya geçtiğini görüyoruz. Göç olgusunun acı yönünü işleyen yazar, bu duruma geride kalan birey tarafından yaklaşmış. Anne ve babası Almanya’ya çalışmaya gidip orada ölen bir yaşlı kadının hep aynı noktada takılı kalmasını ve yeğeniyle geçirdiği bir ömrü işliyor öyküsünde yazar. İnsan psikolojisinin sınırlarını da görüyoruz. Üçüncü öyküde ise, ikinci öyküdeki ağır dramdan sonra insana kahkaha attıracak bir öyküye geçiş yapıyor okur: Bir Garip Külkedisi Masalı. Komik, yer yer ironik ve baş kahraman olarak Hallederiz Kadir'in olduğu bu öyküde Fikret’in çapkınlık öyküsünün hiç tahmin etmeyeceğimiz yerlere vardığını görüyoruz. İlk üç öyküyü kitapta ayrı bir yere koyuyorum; çünkü insanı ve toplumu en iyi gözlemleyen öyküler bunlar olmuş kitapta. Ve en başarılı üç öykü diyebiliriz. Şermin Yaşar’ın duru anlatımının ve üslûbunun en seçkin örnekleri bu üç öykü. Bunlardan sonra biraz sendelemiş kitap.

Sonraki dört beş öykünün nitelik açısından biraz daha düştüğünü görüyoruz. Aynı zamanda öykülerin sayfa sayısı da azalmış. Yine mizahi anlatımın ve konuların ağırlıklı olduğunu görsek de dramatik öyküler var aralarda. Ancak yazar kitabın genelinde okura keyifli öyküler okutmayı seçmiş.

İki öyküye daha özel olarak değinip yazıyı sonlandırmak istiyorum. Bunlardan biri Marş Marş diğeri ise İki Elma. Marş Marş mükemmel bir öykü. Modern bir Oblomov karakteri oluşturmuş yazar bu öyküde. Üşengeçliğin zirvesindeki karakterinin günlük on bin adım atma cezasına çarptırılma sürecini çok başarılı anlatmış. Mizahi dozu en yüksek öykülerden. İki Elma ise öykü olarak da harika ancak genişletilseydi çok başarılı bir novella çıkabilirdi ortaya. Kırk beş yaşındaki bir erkeğin annesiyle ilgili çocukluğundan getirdiği soru(n)ların evliliğinde ne gibi yıkımlara yol açabileceğinin işlendiği, psikolojik yönü çok ağır basan bir öykü. Karakterlerini özellikle ruhsal yönde çok iyi işlemiş yazar. Kitabın en iyi beş öyküsünden biri diyebilirim, keşke kısa bir roman olsaydı, bu hâli de çok iyi olmasına rağmen: “Bu yaştayım ve hâlâ annemi düşünüyorum. Hele şurada, İstanbul’daki yaşantımdan çok uzak olan bu köy evinde yalnız geçirdiğim her gece kapının açılıvermesini ve içeriye annemin girmesini istiyorum. Nasılsın Serdar, dese yeterli gelebilir. Ben ona yine iyiyim derim. İyi değilim ama öyle derim. Sonra ona ‘Anne beni niye böyle bir insan yaptın?’ diyebilmeyi çok isterim. Bu soruyu çok soruyorum hayalimde ve çok cevap veriyorum.

Gelelim bazı eksiklere. Bir kere Şermin Yaşar’ın en iyi kitabıyla karşı karşıya değiliz bu bir gerçek; ancak belki de duygu geçişlerinin en başarılı yapıldığı kitabıyla karşı karşıyayız. Duygusal, komik, heyecanlı ve hızlı bir kitap. Çok sağlam öyküler var, daha vasat öyküler var fakat kötü öykü yok kitapta. Bazı öykülerde “son” problemi var. Ya yazılan son o öykünün niteliğinde olmamış ya da öykü bıçakla kesilir gibi bitirilmiş. Fakat bu tür detaylara dikkat etmeyenler için keyifle okunabilecek bir kitap. Sadece ilk üç öyküsü için bile okunabilir Deli Tarla.

Şermin Yaşar iyi bir öykücü. Onun kitaplarının çok satması veya sosyal medyada oldukça aktif olması, nitelikli okurları yazarın kitaplarından uzaklaştırmasın. Memleketimizden insan manzaralarını daha iyi anlatan az öykücümüz var.

Mehmet Akif Öztürk
twitter.com/OzturkMakif10