İncelik, şu zamanda beden ölçüsünden başka bir şey ifade etmiyor. Ayna karşısında inceyseniz, incesinizdir. Ama öyle değil, izah edeyim. İncelik kişinin kalbiyle başlayan, hayatın her noktasına bakışıyla devam eden, bazen sözle bazen de kalemle netice bulan bir yaşama biçimidir. İnce insanın yaptığı her işte mutlaka bir incelik vardır. Yer yer çok kırılgan, yer yer de aşırı öfkeli olması, kalın insanlar karşısında aldığı bir önlem, yahut koruma kalkanıdır.
"Anlamak dururken söylemek, bilmem ama sanki biraz iğretidir."
Niye incelikten bahsederek yazıya başladım? Şule Gürbüz, seçtiği kitap isimlerinden ve karakterlerinden tutun da, kurduğu uçsuz bucaksız cümlelere ve dolayısıyla öykülerine kadar ince insan timsalidir. Tanımıyorum, kapı komşum da değil, ama öyledir. Buna eminim. Bu paragrafı bitirirken eklemek isterim; "Coşkuyla Ölmek" kitabının kapak fotoğrafı da yazara aittir. Başta ne demiştim tekrarlayayım; ince insanın yaptığı her işte mutlaka bir incelik vardır.
"Dünya, kendi hakikatleri hakkında tamamen yalancı ve ikiyüzlüdür."
Geçtiğimiz ay kitap hakkında Şule Gürbüz'ün bir söyleşisini okumuştum. "Öğrendiğim her şeyi yalnızlıktan, ıssızlıktan, sessizlikten ve çok fazla bakmaktan öğrendim." demişti. Yazarın karakterini döken bu cümle, kalemini de anlatmak için önemli olabilecek bir giriş cümlesi. Şule Gürbüz'ün son romanı olan "Coşkuyla Ölmek", dört bölümden oluşuyor. Henüz giriş bölümünün adı: Ruhuna Fatiha. Derin bir boşluğa girer gibi giriyorsunuz kitaba, ikinci bölümde daha haylaz metinler karşılıyor sizi: Akılsız Adam. Üçüncü bölüm olan Akılsız Adamın Oğlu Sadullah Efendi ise sizi hazin ve mahcup bir hikayeye sürüklüyor. Son bölüm Rüya İmiş, coşkuyla öldürüyor. Çünkü artık harflerle neler yapılabileceğini, kelimelerle dünyayı dünya yapan veya yap(a)mayan şeylerin nasıl anlatılabileceğini toptan görmüş oluyorsunuz. Tek biletle çok yolculuk gibi bir roman.
"Ah ilim, ah irfan, Çin'de misin, şu ihtiyar kadının dizinde misin, teneffüs zilinin ipinde misin, okul bahçesinde duvarın dibinde misin, farz mısın, sünnet misin, domatesli pilavın tutmuş dibinde misin, şu karaçamın dikeni misin, tespih çekerek yük taşıyan hamalın eli misin, kar yağarken gülen simitçi misin, eski bir otomobil lastiği, süresi dolmuş ilaç şişesi, o şairin durup durup bahsettiği misin?"
"İçinde ne ararsanız var" demek istemiyorum bu roman için. İçinde incelik var, ince ince işlenmiş...
Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf