Leylâ Erbil’in herhangi bir kitabını okuduktan sonra her
okur “dili çok iyi kullanıyor” diyecektir. Bu nedenle Cüce romanı için aynı şeyi söylemekle yetinmeyeceğim. Bu romanda
neredeyse dil devrimi yapmış, deyim yerindeyse dili kontrolden çıkarmış yazar. Kitabı
çok kısa sürede (neredeyse bir oturuşta) bitiriyorsunuz, çünkü bırakırsanız bir
şeyleri kaçırıyor hissine kapılıyorsunuz.
Yazarın diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitap da
eleştirilerle işlenerek yazılmış. Diğerlerinden farkı eleştirirken daha
göstermeci bir anlatımı tercih etmesi. Tüketici toplumundan medyaya,
insanların bakış açılarından siyasete kadar bizi rahatsız eden ne varsa
eleştiriyor Erbil. Üstelik komşusu Zenime’nin kalemini kullanarak.
“Yazarın Notu” bölümüyle
başlayan kitapta önce Zenime’nin kim olduğunu, nasıl biri olduğunu, kitabı
intiharı üzerine onun yazdıklarını birleştirerek oluşturduğunu söylüyor Leylâ
Erbil. Daha sonra da başlıyor hikâyesini anlatmaya.
Bir gazeteciyi bekliyor Zenime Hanım. Okur da bu bekleyişte Zenime’nin
zihninin işleyişini izliyor. Yaşadığı sisteme ait olmadığını hisseden, onu
eleştiren bir kadın olsa da “sevgili okurlar” ını önemsiyor, öyle bir kitle
sürekli onu takip etsin istiyor.
Zenime’nin karışık zihninin yanında, Leylâ Erbil’in zaman
zaman şiirsel, zaman zaman tekerlemeyi andıran üslubu bir cümleyi birkaç kere
okumanıza neden oluyor. Ama kitabı bitirince biraz dinlendirdikten sonra o
cümlelere dönerseniz anlamlarını da, tüm kitap boyunca Zenime’nin evinde ve
dolayısıyla sayfalarda yürüyen karıncaların neyi simgelediğini de daha iyi
anlıyorsunuz.
Mustafa Horasan’ın çizimlerinin de yer aldığı kitap yalnızca
bir şeyler anlatmıyor aynı zamanda bir deneyim yaşatıyor okura. Yaşadığı sistemin
içinde boğulduğu halde onun bir parçası olmak zorunda kalanlar kendilerine bir
ayna arıyorlarsa Leylâ Erbil’in kelimelerine sığınabilirler.
Ümran Kio