Necdet Arslan'ın Çok Sabahlar Eflatundun adlı şiir kitabı Eylül 2020'de Mühür Yayınları'ndan çıkmıştı. Kitapta, aşk, özlem, umut, yalnızlık, hüzün temalarını işleyen 60 adet şiiri bulunuyor şairin.
Necdet Arslan şiiri, genç bir şiir. Kullandığı sözcükler cıvıl cıvıl tertemiz bir Türkçe'dir. Şairin, şiirde işlediği konulardan ziyade, kullandığı anlatım biçimleri ve dili kullanma şekli göze çarpıyor. Yani şairin şiirlerindeki temanın yaptığı etkiyi birinci basamağa yerleştirirsek, dilinin yarattığı etkiyi en az birkaç basamak yukarı çıkarmalıyız. O; köhnemiş, günümüzde unutulmuş arkaik sözcüklere yer vermez şiirlerinde; hep ışıltılı bir söyleyiş peşindedir. Çünkü şair, hangi konuyla ilgili bir şiir yazacak olsa, o konuya ait albenili sözcükleri arar, bulur ve âdeta bir duvar ustası gibi şiir binasını örer. Onun şiirlerinde her şeyden önce sağlam bir yapı vardır.
Necdet Arslan, serbest şiir yazmasına rağmen iç uyaklar ve armonisi yüksek sözcüklerle yüksek oktavlı bir müzikalite yakalar şiirlerinde. "Nida" adlı şiiri buna en güzel örnektir:
"Geceyi elekten geçirdim
Ne kadar pişmanlık varsa hepsini yerinden ettim
Düşmedi tek damla bile gözlerinden..."
Necdet Arslan şiiri yekpare bir şiirdir. Bu sağlam yapıdan bir tuğla bile alınamaz. Çünkü o, kullandığı her sözcüğü inceden inceye ölçüp tartmış, bağlamda en uygun yere yerleştirmiştir. Sürekli kendini yenileyen ve aşan, devrimci bir şiirdir. Şair, şiirlerinde kullandığı hiçbir şekil ya da forma sonuna kadar bağlı kalmaz. Temaya en uygun biçimi bulur. Dolayısıyla da kimi şiirleri uzun, kimileri kısadır. Örneğin; " Son Yaz Çiçekleri" adlı şiirinde olduğu gibi:
"Şimdi sevdamızı gömme vakti geceye
Se-ni/se-vi-yo-...
Tamamlanmıyor bir türlü bu iki sözcük
Bütün hıncımla yüklensem bile son hecesi için dilime
düşmüyor ki düşsün o üç harf hemencecik."
Necdet Arslan, şiirlerinde müzik kadar resmi de kullanır. Sözünü ettiği konuya ilişkin; renkler, sesler bir ilkyaz coşkusuyla gözümüzün önünden akıp gider. Örneğin, "Sarı Adındı" adlı şiirinde olduğu gibi:
"Sarı senindi zaten
Mavileşti bu sabah sen istediğin için gökyüzü
Boğaz, martılar, dalgalar, güvertede yudumladığım çay
Görebildiğim her şey mavileşti birden.
Maviye dönüştü
bir yanda Haliç
öte yanda Üsküdar
Kız Kulesi,
Bebek sırtlarından taa Kandilli' ye kadar..."
Şiire gereğinden fazla yük yüklemez. Edebiyat öğretmenliğinden gelen bir melekeyle, şiiri düşünce ve felsefeye boğmaz. O, bunu elmada vitamin tadında yapar. Necdet Arslan şiiri, umudun şiiridir. Onun şiirlerinde olumsuz, karanlık, kötü, bedbaht sahnelere rastlanmaz. Aşkın o sonsuz ışığında dokunduğu her şeyi aydınlatır. Bakınız bu aydınlanma "Çivi Yazısı" adlı şiirinde nasıl gerçekleşiyor:
"Sokaktan evlere dağılırken
Bir koşu bize uğra sevdiceğim
Bir avuç gökyüzü koy sepetine
Salkım taneleri sarkıt dudaklarından
Söyle gümüşi ırmağa
Hiç susmasın serenadı..."
O, sınıftaki öğrenciden madendeki işçiye; tarladaki ırgattan bürodaki memura ya da toplumun daha üst katmanlarında yer alan her bireye de ulaşır şiirleriyle. Çünkü o, insana sevdalıdır ve bu sevda ırk, din ya da cinsiyetle sınırlandırılamaz. İmgeselle yalın olanı harmanlamış bir şairdir. Onun şiirlerinde büyük ustaların izleri görülse de o, birebir hiçbir şairin gölgesinde kalmayarak Türk şiirinde özgün bir ses olmayı başarmıştır. Şiirleri sadece kendisine benzer. "Günlerden Bir Cumartesisin" şiirindeki söyleyişi gibi.
"...................
Son güz de gelip çatsa bu sürgünün en ucundan
aşk patlar diyordum
yanılmamışım."
Necdet Arslan, şiirlerinde işlediği temalara bizim anladığımız anlamda bir yaklaşımda bulunmaz. Örneğin anneyle ilgili bir şiir yazmışsa, o şiirde anne- oğul sevgisinden ziyade Anadolu kadınının üretici, yaratıcı, çatlamış, o mübarek elleriyle kotardığı bir hayat vardır. Zira annelik salt bir canlı doğurmakla sınırlı değildir onun şiirlerinde. Necdet Arslan, anneyi doğanın da annesi gibi görür ve onu her güzelliğin menşei olarak işler şiirlerinde.. Tıpkı cümle annelere ithaf ettiği, "Onlar Diri Çiçek Kaldı" adlı şiirinde olduğu gibi.
"..........................
Onlar
Dirliğimize dirlik kazandıran
Yer tutup yüreklerimizde
Yan yana ağlayan
Gülerken alınlarında promete ateşi
Güneşin kapılarını aralayan..."
Necdet Arslan şiiri, her ne kadar dupduru bir Türkçeyle ve günışığı gibi aydınlık bir üslupla kaleme alınmış olsa da bir okuyuşla kendini ele vermez. Çünkü şair edebiyat eğitiminden edindiği söz ve anlam sanatlarına olan hâkimiyetini şiirlerinde sonuna kadar kullanır. Bize ilk anlamında çok fazla bir şey ifade etmeyen bir sözcüğe söz ve anlam sanatlarının merceğinden baktığımızda, o sözcüğün çok derin anlamlar ifade ettiğini fark ederiz. Örneğin, "O Gerdan O Gümüş Kolye" adlı şiirinde,
"Uyuyan hercai sessizliklerle
Duvarlara sığınıyor bu aymaz geceler
Umduklarımı, uğultularında gizliyor fırtına
Kaygılar kan revan içinde sarmaşıklaşıyor
Göğün en dibinde çiseye yakalanıyor düşlerim."
Uyuyan sessizlikler, duvarlara sığınan aymaz geceler, kaygıların kan revan içinde sarmaşıklaşması, çiseye yakalanan düşler... İnsan dışındaki nesne ve kavramlara insani özellikler yüklenerek kişileştirme sanatı yapılmış. Necdet Arslan şiiri, nesnel bir şiirdir. Şair hemen her şiirinde sinema tekniğinden en üst derecede faydalanır. Bunu da işlevsel nesnelerle yapar. Örneğin yağmurdan söz ediyorsa gelecek güzel günler için bereketi kasteder. Gökyüzünün maviliğinden söz ediyorsa yaşama sevincini, özgürlüğe olan tutkusunu anlatmak ister. Ağaçlar ve hayvanlar, insanlarla aynı yazgıya tabi olan kader ortağı canlılardır. Bu cümleden yola çıkarak Necdet Arslan şiiri doğayı önceleyen şiirdir, diyebiliriz.
Kısacası Necdet Arslan'ın Çok Sabahlar Eflatundun adlı kitabını okumaktan ve bu şiirleri anlamak için çaba sarf etmekten çok büyük tat aldım. Ne mutlu bize ki böyle güzel insanlar, böyle güzel şiirler üretmeye devam ediyor ve bizler de bu şiirlere ulaşıp onları okuyoruz.
Elmas Lüye
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder