Usta şair Cengizhan Orakçı’nın yeni şiir kitabı göksel bir aydınlık gibi masama düştü. Kitaptaki şiirlerin büyük bir kısmına dergilerden aşina olsam da şiirin önü ve arkasını iki kapak arasında temaşa edip okumak daha başka oluyor. Kitap deyip geçmemek lazım. Nasıl iki dizenin diz dize oturup bir beyitte buluşmasından “beyit-beyt” ev hali doğuyorsa bir kitabı meydana getiren şiirler de görkemli bir evi oluşturabiliyorlar.
Cengizhan Orakçı şiirini yakın takibe almış birisi olarak şunu ifade etmeliyim ki özellikle son iki kitabında (Fotoğrafta Çirkin Çıkan, Kanayınca Irmak) daha uzun soluklu ve gür sedalı bir şairle karşılaşıyoruz. Kanayınca Irmak kitabında yer alan şiirler bu söylediğim şeyin belki de zirve noktası. Baştan sona doğru sesini ritmik biçimde hızla artıran bu şiirler şairin şiirdeki devinim halinin nasıl olması gerektiği ile ilgili de bir tür örneklik teşkil ediyor.
O halde sondan başlayalım:
“Alıp sana geldim bütün kızların dans eden ritimlerini / alıp sana geldim ırmakların bütün ezgilerini”. “Sana” derken şair neyi kastetmiş onu bilemesem de benim anladığım, şiirin kendisinden başkası değildir. Evet, şairimizin şiirinde dans eden kızların ritimleri ve ırmakların ezgileriyle buluşmuş bir “ben” var. “Şair beni” tabiatın ve de yaratılmış olan hayvanat, nebatat ve de cemadatın ses, ahenk ve salınımı ile doludur. Konuştukça konudan sapan değil konuştukça coşan, coştukça kelimelerin deruni miracına ulaşan bir şair tavrıyla karşılaşıyoruz. Okuyucu bir noktadan sonra kendisini okuduğu metinden ve metnin sahibinden ayırt edemez hale geliyor. Öyleyse devam edelim:
“Ben çoktan hazırım Loreena bilenmiş bir kalp ile / Karanlığın içindeki ışığı gördüm bir kere Loreena”. Zihnim, “Kim bu Loreena?” diyor önce, şiirin tadını çıkarması gereken zihnim soru soruyor. Yoksa şu Kanadalı vokalist, piyanistten mi bahsediyor şair? Bu soruların sonu yok. Değil mi ki, “Şiir şairin batnındadır” diye bir gerçek var. O halde boş yere sözü yormayalım. Muhayyel şiir kızı Loreena, deyip geçelim. Zira Loreena da bu kanayan ırmağın çağıltısına dahil bir isim. Üstelik bir dizenin neresinde bulunursa bulunsun hep şarkı söylüyor. Galata ve Kız Kulesi’ni Loreena ile bakıştırabilmek de sahici bir şair hüneri olsa gerektir.
Görüntünün de bir müziği olmalı. Orakçı’nın şiirlerini ne zaman okusam böyle düşünürüm. Bu kez Kanayan Irmak konağının 115 numaralı odasında yaldızlı ince işlemeli tavana gözlerimi dikip bakarken kulağıma konan böyle bir musiki ile irkildim. Görüntü şöyle söylüyordu: “Loreena biz dünyanın kısık sesleri biz kalbinin içinde dönen dervişler / Kalbinin atlarıyla kardeş olan biz bütün geceler içinde dörtnala.” Yukarıda “deruni miraç” ifadesiyle söylemek istediğim belki de tam buydu. Yunus’un, “Bana rahmet yerden yağar” dediği gibi. “Kalbinin içinde dönen”, “kalbin atları”, “zaman kaçakları”, “yıldız nöbetçileri”, “meleklerin şarkısı” …gibi şiirin soyut görselleri Cengizhan Orakçı şiirinin müstahkem mevkilerini oluşturuyor. Söz, ses ve ahengin meydana getirdiği tinsel koroya yer yer mimari de eşlik ediyor: “Şehri şairler söyler mimarlardan önce / temelinde mısralar ışır üstünde taş”. (Şehri Suya Yazmak-s. 110)
Bir şairin yaşadığı çağa direnişi nasıl olur? Kuşları ve de gökyüzünü ürkütmeden elbette. Bağırmak kuşları ürkütmektir. Cengizhan Orakçı bu konuda son derece rikkatli: “Müzik evrenseldir diyorlar herkesin yarasına sargı / Hangi şarkıyı alsak koynumuza sabaha kanıyor Gabriel / Dünyanın duvarları çok soğuk kuş ölüsü bütün sokaklar / Bize şimdi çocukların gözlerini kapatacak bantlar lazım.” (Gabriel’le Bir Konuşma-s. 90)
Şayet bir kitapta kelimeler sözcük olup göç yolları arar gibi gök boşluğunda konacak bir yer arıyorsa, bilin ki orada, ortada yeni yazılmış bir Cengizhan Orakçı şiiri vardır. Muhtemelen şairimiz aldığı nefesini okuyucusuna da vermek için çırpınıyordur. Ben söylemeyim şair söylesin o zaman:
“Durup durup dünya kuşluk olsun derim ezbere
Bir kuş sesi yeter hatırlamaya hayatı ve aşkı
Seher nasıl kuş demekse, kelimeler hep uçup gökte
Nasıl konacak bir kalp ararsa öyledir bu iş biraz.” (Ölmeden Bir Kuşu Öpünüz-s. 86)
Son not: Cengizhan Orakçı’nın Kanayınca Irmak isimli şiir evi üç oda ve bir salondan oluşuyor (3+1) ve bu ev çok geniş bir sokağa ve oradan da uçsuz bucaksız bir dünyaya açılıyor. Sevgili okur, malum, konut fiyatları ve kiralar cep yakıyor. İyisi mi dünyanızı bir şairin evinden tutun, hiç olmazsa cebiniz değil yüreğiniz yansın. Hem şu sorunun cevabını da bulmuş olursunuz: Kanayan bir ırmak nereye akar?
Hüseyin Akın
twitter.com/huseyinakin_
“Alıp sana geldim bütün kızların dans eden ritimlerini / alıp sana geldim ırmakların bütün ezgilerini”. “Sana” derken şair neyi kastetmiş onu bilemesem de benim anladığım, şiirin kendisinden başkası değildir. Evet, şairimizin şiirinde dans eden kızların ritimleri ve ırmakların ezgileriyle buluşmuş bir “ben” var. “Şair beni” tabiatın ve de yaratılmış olan hayvanat, nebatat ve de cemadatın ses, ahenk ve salınımı ile doludur. Konuştukça konudan sapan değil konuştukça coşan, coştukça kelimelerin deruni miracına ulaşan bir şair tavrıyla karşılaşıyoruz. Okuyucu bir noktadan sonra kendisini okuduğu metinden ve metnin sahibinden ayırt edemez hale geliyor. Öyleyse devam edelim:
“Ben çoktan hazırım Loreena bilenmiş bir kalp ile / Karanlığın içindeki ışığı gördüm bir kere Loreena”. Zihnim, “Kim bu Loreena?” diyor önce, şiirin tadını çıkarması gereken zihnim soru soruyor. Yoksa şu Kanadalı vokalist, piyanistten mi bahsediyor şair? Bu soruların sonu yok. Değil mi ki, “Şiir şairin batnındadır” diye bir gerçek var. O halde boş yere sözü yormayalım. Muhayyel şiir kızı Loreena, deyip geçelim. Zira Loreena da bu kanayan ırmağın çağıltısına dahil bir isim. Üstelik bir dizenin neresinde bulunursa bulunsun hep şarkı söylüyor. Galata ve Kız Kulesi’ni Loreena ile bakıştırabilmek de sahici bir şair hüneri olsa gerektir.
Görüntünün de bir müziği olmalı. Orakçı’nın şiirlerini ne zaman okusam böyle düşünürüm. Bu kez Kanayan Irmak konağının 115 numaralı odasında yaldızlı ince işlemeli tavana gözlerimi dikip bakarken kulağıma konan böyle bir musiki ile irkildim. Görüntü şöyle söylüyordu: “Loreena biz dünyanın kısık sesleri biz kalbinin içinde dönen dervişler / Kalbinin atlarıyla kardeş olan biz bütün geceler içinde dörtnala.” Yukarıda “deruni miraç” ifadesiyle söylemek istediğim belki de tam buydu. Yunus’un, “Bana rahmet yerden yağar” dediği gibi. “Kalbinin içinde dönen”, “kalbin atları”, “zaman kaçakları”, “yıldız nöbetçileri”, “meleklerin şarkısı” …gibi şiirin soyut görselleri Cengizhan Orakçı şiirinin müstahkem mevkilerini oluşturuyor. Söz, ses ve ahengin meydana getirdiği tinsel koroya yer yer mimari de eşlik ediyor: “Şehri şairler söyler mimarlardan önce / temelinde mısralar ışır üstünde taş”. (Şehri Suya Yazmak-s. 110)
Bir şairin yaşadığı çağa direnişi nasıl olur? Kuşları ve de gökyüzünü ürkütmeden elbette. Bağırmak kuşları ürkütmektir. Cengizhan Orakçı bu konuda son derece rikkatli: “Müzik evrenseldir diyorlar herkesin yarasına sargı / Hangi şarkıyı alsak koynumuza sabaha kanıyor Gabriel / Dünyanın duvarları çok soğuk kuş ölüsü bütün sokaklar / Bize şimdi çocukların gözlerini kapatacak bantlar lazım.” (Gabriel’le Bir Konuşma-s. 90)
Şayet bir kitapta kelimeler sözcük olup göç yolları arar gibi gök boşluğunda konacak bir yer arıyorsa, bilin ki orada, ortada yeni yazılmış bir Cengizhan Orakçı şiiri vardır. Muhtemelen şairimiz aldığı nefesini okuyucusuna da vermek için çırpınıyordur. Ben söylemeyim şair söylesin o zaman:
“Durup durup dünya kuşluk olsun derim ezbere
Bir kuş sesi yeter hatırlamaya hayatı ve aşkı
Seher nasıl kuş demekse, kelimeler hep uçup gökte
Nasıl konacak bir kalp ararsa öyledir bu iş biraz.” (Ölmeden Bir Kuşu Öpünüz-s. 86)
Son not: Cengizhan Orakçı’nın Kanayınca Irmak isimli şiir evi üç oda ve bir salondan oluşuyor (3+1) ve bu ev çok geniş bir sokağa ve oradan da uçsuz bucaksız bir dünyaya açılıyor. Sevgili okur, malum, konut fiyatları ve kiralar cep yakıyor. İyisi mi dünyanızı bir şairin evinden tutun, hiç olmazsa cebiniz değil yüreğiniz yansın. Hem şu sorunun cevabını da bulmuş olursunuz: Kanayan bir ırmak nereye akar?
Hüseyin Akın
twitter.com/huseyinakin_
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder