“Bir eşek var idi zaîf ü nizâr
Yük elinden katı şikeste vü zâr.”İnsanlar yüzyıllar boyunca birbirlerini grup grup ayırmışlar, burjuvazi, derebeylik, kast gibi birçok siyasal sistemde bu toplumsal vahdeti bozucu gruplaşmayı görüldüğü gibi, hayatın en günlük ve basit olaylarında bile görülüyor. Meşhur bir sanatçının konserine sahne önünden bilet alabilmek için neredeyse bir aylık maaş ödenirken, altıncı kategoriden bilet alabilmek için daha cüzi meblağlar ödeniyor. Zenginlik, makam mevki sahibi olmak, yaptığı meslek, mensup olduğu aile kişinin sosyal hayatında sahne önünde mi oturacağını, yoksa en arkadaki kategorilerde mi yer alacağını çok net belirliyor. Maalesef zaman zaman kişilere ehliyet ve liyakate göre değil, sosyal statüye göre ödül veriliyor. Oysa böyle olmamalı. Şeyhî, toplumsal ve bireysel hayatta çok ciddi problemlere yol açan bu ayrımcı sistemi Harnâme adlı mesnevisinde alay ederek, sağlam şekilde eleştiriyor.
Şeyhî’nin Harnâme’yi kaleme alma serüveni edebiyatçılarca iki ayrı hikaye olarak anlatılır; Sultan II. Murad, Şeyhî’yi vezir yapmak ister, fakat birtakım kimseler Şeyhî’ye kıskançlık besleyerek, böyle bir vezaretin ancak Şeyhî’nin Nizâmî gibi hamse sahibi olmasıyla mümkün olduğunu dile getirirler. Şeyhî böylelikle Hüsrev ü Şîrin adlı mesneviyi Farsçadan Türkçeye tercüme eder, yaptığı çevirinin bir kısmını padişaha arz eder, padişah da bu ahvalden memnun kalıp Şeyhî’ye ihsanlarda bulununca, eşkıyâ Şeyhî’nin yolunu çevirir, padişahın verdiği hediyeleri yağma eder, bu kimselerden Şeyhî zor kurtulur.
Diğer hikaye ise şöyle anlatılır: Hekim Sinan olarak bilinen Şeyhî, Çelebi Mehmed’in hakkında pek muzdarip olduğu bir göz rahatsızlığını tedavi ettiği için, şaire Tokuzlar köyü tımar verilir. Şeyhî tımarına doğru giderken bu köyün eski sahipleri şairin yolunu keser, elinde avcunda nesi varsa alırlar.
Her ne kadar Şeyhî yaşadığı talihsizlikler üzerine bu mesneviyi nazmetmiş olsa da, bu mesnevi sadece Şeyhî’yi kapsayan bir konuyu işlemiyor. Teşhis ve intak sanatlarıyla hayvanları konuşturarak, sadece bireyi değil, toplumun tamamındaki statü ayrımını kapsayan bir tenkit yapıyor. Bu tenkit de elbette, statünün değil, gösterilen çabanın ve sarf edilen emeğin karşılık görmesi gerektiği ana fikrini veriyor okura. Mesneviye göre eşek, sahip olduğu zayıf ve çelimsiz bedeniyle gün boyu yük taşımasına rağmen, bunun karşılığında herhangi bir ödül göremiyor. Oysa çimenlikte otlayan öküzler öyle değil. Sabahtan akşama kadar otlayıp uyuyorlar. Bu öküzler gibi yaşamayı, yaptığı işlerin karşılığında hak olarak gören eşek, sahibinin onu saldığı bir gün bir tarlaya girip ekinleri yiyor, öküzler gibi hiçbir iş yapmadan duruyor. Ancak girdiği tarlanın sahibi ekinlerini yenmiş bulunca, öfkesine hakim olamayıp eşeğin kuyruğunu ve kulaklarını kesiyor. Haliyle boynuz sahibi öküzlere özenen eşek, kuyruğundan kulağından da oluyor. Karakterler Şeyhî’nin hikayelerinde yerlerine konulunca taşlar yerine oturuyor. Şeyhî’yi çekemeyenler, onun vezaretini istemediler, hediyelerini yağma ettiler, ya da diğer hikayeye göre kendisine padişah tarafından verilmiş tımarına doğru giderken soygun yapıp elinde avcunda neyi var neyi yoksa aldılar. Oysa, Şeyhî padişah tarafından ona ihsan edilen her şeyi kendi çabası, kendi başarısıyla elde etmişti. Mesnevinin aşağıya aktardığım beyitleri bu konuda okura yüksek bir ilham sunuyor:
76. Niçün oldı bunlara erzânî
Bize bildür şu tâc-ı sultânî
“Bunlara sultan tacı/boynuz neden layık görüldü? (Biz de hayvan isek onlardan farkımız ne?); Bunu bize bildir.”
77. Yok mudur gökde ıldızumuz
K’olmadı yiryüzünde boynuzumuz
“Bizim gökyüzünde (talih) yıldızımız mı yok ki, yeryüzünde de boynuzumuz olmadı?”
78.Çün sığırdan eşek nite ola kem
Çün meseldür ki der benî âdem
“Eşek sığırdan niçin daha kötü olsun; insanoğlu bunu atasözü olarak söyler ki:..”
79.Har eger hor u bî-temiz oldı
Çünki yük tutar ol azîz oldı
“Eşek her ne kadar hor ve anlayışsız ise de, yük çektiği için şerefli ve hürmet hak eden bir hayvandır.”
80.Bâr-keşlikte çün biziz fâyık
Boynuza niçün olmaduk lâyık
“Madem ki yük çekmekte biz sığırdan üstünüz; öyleyse boynuza neden layık olamadık?”
81. Böyle virdi cevâbı pîr eşek
K’ey belâ bendine esîr eşek
“Görmüş geçirmiş ihtiyar eşek şöyle cevap verdi: Ey bela bağına esîr olmuş eşek,..”
82. Bu işin aslına işit illet
Anla aklında yok ise kıllet
“Eğer aklında noksan yoksa anla! Bu işin aslına sebep şu:..”
83. Ki öküzü yaradıcak hallâk
Sebeb-i rızk kıldı ol rezzâk
“Yaratıcı öküzü yarattığında, o rızık verici, onu rızık sebebi yaptı.”
84. Dün ü gün arpa buğda işlerler
Anı otlayup anı dişlerler
“(Öküzler) gece gündüz arpa ve buğdayla uğraşırlar, onu otlayıp dişlerler.”
85.Çün bular oldı ol azîze sebep
Virdi ol izzeti bulara Çalap
“Bunlar böyle bir mukkaddes nimetin(ekmeğin) meydana gelmesine sebep oldukları için, yaratıcı o şeref ve kıymeti bunlara verdi.”
Kitabın başında Enis Batur tarafından yapılan takdimde, toplumsal ayrıksılaşma şu paragrafla dile getirilmiş:
“Osmanlıda at, pek çok diyarda olduğu gibi yüksek statülü hayvandır. Buna karşılık eşek, tıpkı amcazadesi katır, alçakgönüllü bir statüyü temsil ediyordu. Çilekeş, dayanıklı hizmetkar. Anırması sevilmemiş, tepmesinden çekinilmiş, inatçılığından yakınılmış, ola ki bu ayrıksılıkları nedeniyle durmadan sırtına yük ve sopa bindirilmiş, yetmemiş, insan kendi hemcinsini aşağılarken onu eşeklikle oklamıştır.”
Harnâme küçücük, yarım saat içerisinde bitirilebilecek, ama üzerine düşünmenin çok uzun süreceği bir mesnevi. Fikrî ve toplumsal sorunların incelenmesi yanında şekli ve edebi olarak da üslubun çok sağlam olduğu bir eser. Bazen, bazı metinler manzume şeklinde olduğunda verilmek istenen ana fikir zihinlerde daha kolay yer ediyor.
Canla başla çalışanın hakkını alamaması, alamadığı gibi türlü tahkirlere uğraması ne acı. Harnâme'nin ihtiva ettiği komedyayı gülerek okuyoruz, ancak bu komedyanın altında yatan trajedi içler acısı. Naçizane öyle inanıyorum ki, kimsenin hakkı kimsede kalmayacaktır. Muhtevası pek dolu olan bu mesneviyi okuyacak olan herkese keyifli okumalar diliyorum.
Nidâ Karakoç
twitter.com/nida_karakoc
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder