Kemal Tahir’i Türkiye’nin en büyük romancısı olarak görürüm. Fakat bu Tahir’i eleştirmemi engelleyecek bir şey değil. Romanları açısından olmasa da öyküleri açısından eleştirecek birçok nokta bulunabilir. Evet, Göl İnsanları, Nâzım Hikmet’in de övgüsüne mazhar olmuş, dört tane güzel öykü içeren bir kitaptır ancak bunun dışında Tahir’i öykü alanında başarılı bulmuyorum. Şimdi hakkında birkaç şey söylemek istediğim Zehra’nın Defteri de, Kemal Tahir’in İthaki Yayınları’ndan neşredilen kitaplarının bence en zayıfı. Tabii ki bunda pek çok etken var. Zaten bu kitap Kemal Tahir’in sağlığında yayımlanmasını sağladığı kitaplardan biri değil ancak onun öykü çalışmalarını içerdiği için bir değerlendirmeye tabi tutmak gerekir diye düşünüyorum.
Kitap toplamda 17 öykü içeriyor, bunlardan 11 tanesi tamamlanmış 6 tanesi ise yarım kalmış öykülerdir. Öyküler hakkında detaya girmeden genel bir değerlendirme yapacak olursak, kitabı yayıma hazırlayan Sevengül Sönmez’in yazısı bize yol gösterecektir. Sönmez, Tahir’in bazı kitaplarına olduğu gibi bu kitaba da açıklayıcı bir yazı yazmış. Bu yazıda bazı öykülerin başlığı olmadığı için onları kendilerinin koyduğunu, bazı öykülerin dört başı mamur öykü iken bazılarının oldukça kısa ve yarım olduğunu belirtmiş. Öykülerin yazılış tarihleri belli olmadığı için de metinleri temalarına göre bir araya getirdiklerinden bahsetmiş. Yine Sönmez’e göre bu kitap Kemal Tahir külliyatı içinde özel bir yerde bulunuyor fakat bence bu kitap olmasa Kemal Tahir Kemal Tahirliğinden hiçbir şey kaybetmez. Elbette bu kitabın Tahir’in çıraklık dönemi öykülerinden oluştuğunu da eklemek lâzım.
Zehra’nın Defteri adlı öyküyle başlıyor kitap. Zehra’nın mektubu da diyebiliriz bu öyküye. Zehra adlı kadının üçüncü eşine yazdığı, hayatını baştan sona sorguladığı, kadın-erkek ilişkilerinin öne çıktığı lirik bir mektup da diyebiliriz bu öykü için. Kemal Tahir’in folklorik diline uzak, bildiğimiz Kemal Tahir diyaloglarının bulunmadığı bir aşk mektubu da demek mümkün. Öykünün başarılı tarafı, bir kadının duygularının iyi işlenmiş ve bir kadının hayata bakışının başarılı bir şekilde oluşturulmuş olması. Ömer Seyfettin’in öykülerinin tadını almadım desem yalan olur. Aynı şekilde ikinci öykü Adi Bir Macera da yine kadın-erkek ilişkilerinin ön planda olduğu ancak çok da başarılı olmayan bir öykü olarak görünüyor. İlk öyküdeki derinlik ve karakterleri oluşturmadaki meziyet bu öyküde görünmüyor. İlk bölümdeki kadın-erkek temasının işlendiği bir diğer öykü Han’dır. Baştan sona diyalogdan oluşan bu öyküde tema yine kadın-erkek ilişkileri üzerinedir ancak Kemal Tahir’in o meşhur diyalog kabiliyetine tanık oluruz. Folklorik bir yan da vardır diyaloglarda. Fakat bu öykü için bir tiyatro metni gibi yazılmış diyebiliriz. Ortam tasvirlerinden öykünün kuruluşuna ve bazı ara bilgilere kadar her şey bir tiyatro metni okuyor havası verir okura: “Fırtına büsbütün azgınlaşmış, kurt ulumaları biraz daha yaklaşmıştır”, “Dışarıya kulak verir…” gibi. Kemal Tahir’in sosyal veya siyasi hayattan ipuçları hissettirdiği öykülerden biridir. Özellikle İttihat ve Terakki hakkında olumsuz bir hava çizilir ancak öykünün küçük bir kısmından yer alır bu durum. Siyasi dokundurmaların olduğu bir diğer öykü de İstanbul Mektupları: Boğaz Meselesi adlı öyküdür. Komik, ironik bir öyküdür. Bu açıdan diğer öykülerden ayrılır. Dört Bin Lira öyküsü kitabın en kısa öyküsüdür. Bir sayfadan oluşur. Çok da önemli bir metin değildir.
Tamamlanmış öykülerden bazılarına da değinip bu kısmı bitirelim. Şahsi Teşebbüs aslında tam bir öykü gibi başlıyor. Zaman zaman toplumsal eleştiriler de mevcut bu öyküde. Fakat başının ve sonunun alakasız olduğunu görüyoruz. Bu öykü için trajikomik bir cinayet öyküsü diyebiliriz. Bozgun ise ülkemizle ilgili, 2. Dünya Savaşı’nın da içinde olduğu en “öykü gibi öyküdür” bu kitaptaki. Yorgun Savaşçı’yı oluşturacak temel atılır belki de bu öyküde. Dil açısından, anlatım açısından gayet iyidir. Kemal Tahir’in bu kitaptaki takma isimle yazdığı tek metindir.
Yarım kalmış öyküler kısmında altı öykü var ancak üç tanesi hakkında biraz bilgi verip yazıyı sonlandıralım. Kürt Masalları için öykü içinde masal diyebiliriz. Girift ve derinlikli bir yapıda oluşturulan bu öyküde mizahi doz oldukça yüksektir. Yarım kalmasaydı mükemmel bir halk hikâyesi olarak yerini alabilirdi. Kemal Tahir’in köy romanlarındaki özel dilinin bütün özelliklerini görürüz bu öyküde. Öykünün kişileri hem psikolojik hem de sosyolojik olarak sağlam temellere oturtulmuş. Yarım kalması gerçekten yazık olmuş bir metindir. Yine kadın-erkek ilişkileri başat tema olsa da toplumsal yanı da vardır. Yarım kalmış bir masaldır adeta. Gülen Azap Hanı da aynı şekilde yarım kalmasa keşke diyebileceğimiz öykülerdendir. Genel olarak baktığımızda yazarın yarım kalan öyküleri masal veya halk hikâyesi formatındadır. Keyiflidir, mizahidir, ironiktir, sonunu merak ettirir. Dil de buna göre kurgulanmıştır.
Fermanlı Hoca öyküsü ise yazarın Göl İnsanları kitabında, sonradan eklenen dört öykü içindedir. Kemal Tahir’in Göl İnsanları kitabındaki son dört öykü, kendisi hayattayken eklenmiştir. Yani yazar bunları kendisi eklemiştir. Bu kitapta 10 sayfa kadar olan Fermanlı Hoca, aynı isimle Göl İnsanları’nda daha uzun ve bitmiş bir şekilde mevcuttur. Birebir aynı cümleler veya karakterlerle oluşturulmamıştır ancak iki öyküyü de okuyan okur, aynı öyküyü okudum, düşüncesine sahip olur.
Genel bir değerlendirme için şunu diyebilirim: Bu öyküler başarılı öyküler değil. Hele Kemal Tahir kalibresi için oldukça yetersiz fakat yazarın çıraklık döneminde neler yazdığını, nasıl yazdığını anlayabilmek için okunabilir. Bir de büyük romanlarına giden yoldan kesitler sunar okura. Ancak bir şey daha ekleyecek olursak, eğer ki tamamlanmamış öyküler tamamlansaydı, güzel, başarılı altı tane öykü okuyabilirdi okur. Tamamlananlardansa yarım kalmışlarda kaldı aklım (Fermanlı Hoca hariç).
Mehmet Akif Öztürk
twitter.com/OzturkMakif10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder