“Yenge olmak kolay fakat yenge kalmak zordur.”
Mustafa Çiftci ve Tanıl Bora'nın birlikte derlediği, İletişim Yayınlar'ından çıkan kitap “yenge” kavramını hem lisaniyat, morfoloji hem de bazı anılar üzerinden bizlere sunuyor. Mustafa Çiftci, sunuş yazısında kitaba, “İnsan, kendini insanda tanıyormuş” gibi hem çarpıcı hem de güzel bir cümleyle başlıyor.
Aslında hepimizin yengesi yahut yengeleri, yengelerimize dair birçok anılarımız var. Çiftci'nin anlattığı üzere, “Bir adam mahkemeye dilekçe vermek için arzuhalciye gitmiş. Ve başlamış anlatmaya. O anlatmış, arzuhalci yazmış. Dilekçe bitmiş, arzuhalci yazdığı dilekçeyi okumaya başlamış. Dilekçe okundukça adam başlamış ağlamaya. Arzuhalci sormuş neden ağlıyorsun? Adam demiş ki yahu meğer benim başıma neler gelmiş de haberim yokmuş. İşte aynen öyle diyorum; meğer “yenge” deyince ne çok söylenecek söz varmış da haberimiz yokmuş.”
Biraz durup düşündüğümüzde aslında herhangi bir kavram üzerinde konuşacağımız o kadar çok şey çıkıyor ki günlük hayatın telaşesinde insanın gözünden kaçıyor ve insan bunları yakalayamıyor. Yine Çiftci'nin de dediği üzere, kitap buradan yola çıkarak çeşitli yazarların kaleminden yenge'yi anlatıyor.
“Yengelerin dikkatleri vardır. Hangi akraba çay bardağında dudak payı bırakılmasını ister? Hangi komşu çok konuşur? Kayınvalidesinin yumurtası kayısı kıvamında olmazsa sofrada nasıl bir kıyamet kopar? Beşiktaş'ın (orijinalinde Fener) maçı olduğu gün, sevdiği er kişi nasıl hisseder? Daha birçok ince işin ilmini belirler yengeler.” (Mustafa Çiftci, sf.14 )
Kitapta, Mahir Ünsal Eriş, Hüsrev Hatemi, Fatma Barbarosoğlu, Cihan Aktaş, Metin Solmaz, Deniz Erkul Düzgün, Ercan Kesal, Ethem Baran, Adem Erkoçak, Rita Ender, Ender Özkahraman, Funda Şenol Cantek, Leyla Burcu Dündar, Sema Aslan, Kiraz Akın ve Sema Karabıyık'ın yazıları var.
Fatma Barbarosoğlu sitem ediyor: Nasıl oluyor da aynı kadın; sıfatı “teyze” iken anne yarısı, “yenge” iken akrebin izinden giden oluyor!
Mahir Ünsal Eriş, “onlara 'yenge' diyerek araya konan mesafe, aslında kadını erkeklerin arasındaki dünyanın dışına çıkarmaya hatta hiçbir zaman oraya ait olmadığını ima etmeye yarar.” gibi iddialı bir cümle sarfediyor. Ve ekliyor, “Bir kadından, 'yengeniz olur' bahseden erkek, o kadınla mevcut ya da muhtemel ilişkisini ifade etmek ister.”
“Devri hazırda bir satıcı, yanınızdaki eşinize, efendi adamsa sadece 'yenge', biraz salakça ise 'yengem benim' diye hitap edebilir.” (Hüsrev Hatemi, sf. 32)
“Bir Korkunç Yenge Prototipi Olarak Semra Özal” başlıklı yazı kitabın en ilginç yazılarından biri olma özelliğine sahip diyebiliriz. Turgut Özal'ın eşi 'Semra Yenge'yi bizlere Funda Şenol Cantek özetlemiş.
Yenge olmadan yengeliği ne kadar bilebiliriz? Sema Aslan yazısında şöyle özetliyor: “Bu kelimeyle gerçek anlamda baş başa kalmayana kadar onun kastettiği mana ve oluşu, kendi çeperi boyunca yaydığı imayı, maruz kaldığı muameleyi, diğer kelimelerle gizli/açık ilişkilerini de göremiyor insan.”
Kitabı okuyup bitirdikten sonra ben de yengelerime olan anılarımı düşündüm. Tabii ki iyi yahut kötü birçok anım var. İyi olanları yazıp diğer yengelerimi küstürmemek için ve kötü olanları yazıp da olur ya yazımı okuyup kendisini bilmesin, sonra kötü hissetmesin istediğim için anılarımı burada anlatmaktan caydım.
Velhasılı bu derleme kitap bize çok güzel tecrübeler kazandırıyor. Vaktimizi kıymetlendiriyor. Tavsiye edilir.
Yusuf Karakurt
twitter.com/sonsuzsakin
hiciv yönü güçlü bir kitap gibi görünüyor... okumak isterim...
YanıtlaSil