Dün gece 11 saat 347 sayfalık, Antep'ten Samsun'a doğru, binlerce yıl öncesinden günümüze uzanan şiir gibi bir yolculuk yaptım. Sayfaların arasında kâh bir şiir kâh bir masal kâh bir efsane selamladı beni. Binlerce yıldır şiirlere, masallara, destanlara konu olan aşk bu defa bütün çıplaklığıyla bir romanın kahramanı olarak çıktı karşıma. Evet, romanın asıl kahramanı aşk. Bu açıdan Şeyh Galip'in Hüsn-ü Aşk'ını akla getiriyor.
İlk olarak diliyle dikkat çekiyor roman. Kahramanların şair olması ve şiirin roman kurgusu içinde önemli bir yere sahip olması nedeniyle âdeta uzun bir gazel şerhi gibi okunabiliyor roman. Geleneksel Doğu anlatıları olan masal halk hikayeleri ve mesnevilerle modern anlatı türü olan romanın hoş bir birleşimi izlenimi veriyor kitap. Teknik unsurlar itibariyle roman görüntüsünde olsa da anlatıcının bakış açısı ve zihniyet itibariyle bir halk hikayesi özelliği taşıyor roman.
Olayın yaşandığı mekanlara dair kullanılan isimler masalsı bir gerçeklikle verilmiş. Okuyucu tıpkı masallarda olduğu gibi zihninde kendi mekanını oluşturabiliyor. Bununla birlikte metin içinde mekan geçişleri oldukça başarılı bir biçimde işlenmiş. Olay örgüsü içinde kahramanların mekan değişiklikleri ve mekanların tasviri gerçekçi ve güçlü.
Olayın yaşandığı zamanla ilgili olarak da benzer bir durum söz konusu. Olayın yaşandığı geniş zamanı net bir biçimde ortaya koyamıyoruz. Yalnızca metin içindeki İslâmî unsurlardan hareketle bir zaman fikri oluşturulsa da olay örgüsü içinde verilen 'şehri şairlerin yönetmesi' gibi ayrıntılar zamanı gerçekliğin bir parça dışına itiyor. Ancak yine mekan için söylediğimiz gibi dış zaman ne kadar belirsiz ise olay örgüsü içindeki zaman akışı o kadar belirgin ve gerçekçi.
Kahramanların ele alınışları da iki türün ve aslında iki zihniyetin birleşimi gibi duruyor. Abadan ve Siyendi başta olmak üzere Sabar, Bilgin Bayar, Mingan Hatun gibi kişiler birer tip olarak masal kahramanı gibi görünürken Çağruk, Bahadır, Begüm gibi kişiler birer karakter olarak roman kişisi özelliği gösteriyor.
Olayların birbirine bağlanışı akılcı olmaktan ziyade sırlı bir özellik gösteriyor. Kahramanların olay örgüsü içindeki davranışlarını akıl ve mantıktan ziyade aşk ve manevî bağlılıkla izah etmek daha doğru oluyor. Romanın asıl kahramanı ise aşk demiştik. Aşk, insana ve kadere karşı bir mücadele sürdürüyor roman boyunca ve geçtiği her durakta galibiyetini pekiştiriyor. Önce Sabar ve Başak, ardından Mingan Hatun ve Şair Eytemiş ve son olarak yaşlı Mengi ve oğlu kavuşuyor. Ayrıca Garuça ve Elgay'da aşk ve bilgelik, zorbalık karşısında galip geliyor.
Yazar bildiğimiz halk hikayeciliğini de ters yüz etmiş. Bir anlamda erkek egemen bir görüntüye sahip olan aşk anlatıcılığına Siyendi'nin dirayetli aşkıyla itiraz ediyor. Aşk'ta kadını bir obje olmanın ötesine taşıyor. Kadına şiir olmakla yetinmeyip şair olmayı sakık veriyor böylece.
Romanda aşk, ilahî, beşeri, toplumsal vb. farklı yönleriyle ele alınmış. Esasen evrenin yaratılış sırrı, kaderin cilvesi, insanın kayıp mirası olarak işlenmiş. Bir romancının yaşadığı coğrafyaya ne denli tanık olabileceğinin güzel bir örneği.
Çoğu kez bir roman okuduğunuz hissinden uzaklaşıp kendinizi bir 'masalcı ana' karşısında buluyorsunuz. Bu nedenle olay akışı içerisinde metnin sonunu hesaplamak yerine hayalden hayale uzanıyorsunuz.
Romanın içinde Hafız ve Bakî gibi kudretli divan şairlerinin yani sıra Erol Karahan'a ait iki de gazel bulunuyor. Gazeller hem birer şiir olarak hem de kurgu içine yerleştirilişbiçimleri itibariyleoldukça başarılı.
Bir yolculuktur hayat, bir yolculuktur aşk, bir yolcudur insan ve yolun aşk olduğunu anlayan aşk hırkasını tereddüt etmeden giyer, sonrası aşk olur zaten.
Otobüs terminale yaklaştı. Romanı bitirme ve kendi aşkımıza kandığımız yerden devam etme vakti. Hepimize hayırlı yolculuklar...
Erhan Çamurcu
erhan.hoca.55@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder